Sosyalist İşçi 271 (17 Şubat 2007)

 

Sayfa 2 :


Cinayeti örtbas ediyorlar
Toz dumana rağmen devletin güvenlik birimlerinin cinayetin işleneceğini önceden bildikleri ve hatta yardımcı oldukları açığa çıktı

Hrant Dink cinayetinde bilgi kirliliği öylesine yaratıldı ki, sorun istihbarat birimleri arasındaki çekişmeye indirgendi.
Medya da bilgi kirliliğine bu toz duman içinde hizmet etti. Katilin yakalanması, sorgulama ve soruşturmanın yürütülmesi ve sonrası her şey apaçık ortadayken kirlenmeyle birlikte cinayetin üzeri sonuçlarına gidilmeden kapatılmaya çalışılıyor.
Katilin, yakalandıktan sonra, emniyette ve jandarmada krallar gibi karşılanması, üzerindeki sim kartlarının dahi bulunamaması, el yordamı bir sorgudan geçirilmesi aslında olacakların ilk işaretiydi.
Soruşturmanın zorunlu sonuçlarının emniyete ve orduya dayanması üzerine hedefin saptırılmaya çalışılmasından daha doğal bir şey olamazdı. Katillerin emniyet güçlerince sahiplenilmesi aslında adresin neresi olduğu konusunda yeterince açıktı.
Cinayeti tasarlayıp gerçekleştirenlerin her birinin ordu ve emniyetle yakın ilişkiler içinde olduğu bu toz dumana rağmen ortaya çıktı.
MİT'çiler, Jandarma istihbaratçılar, terörle mücadele müdürleri, muhbirler topu bir birlerine atmaya başladılar. Ama pisliğin içinde hepsi var.
Devletin güvenlik kurumlarının bu cinayetin içinde olduğu gerçeği yavaş yavaş ortaya çıktığında milliyetçi cepheden karşı saldırıda gecikmedi. Dolaylı ya da dolaysız olarak katili savunanlar, Deniz Baykal'dan MHP'ye, ordudan emniyete, medyadan çetelere kadar geniş görünen bir kesimi bir araya getirdi.
Soruşturmanın bir ucu da Büyük Birlik Partisi'ne (BBP) uzandı. Katillerin BBP'ye bağlı Alperen Ocakları'nda tanıştıkları ortaya çıktı.
Cinayetin azmettiricisi olduğu söylenen Erhan Tuncel hem polis hem de jandarma muhbiri aynı zamanda da BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun koruması.
Trabzon'un Pelitli Mahallesi'nde ortaya çıkan katiller, Türkiye'de yaratılmaya çalışılan ırkçı- kafatasçı tablonun bir parçasılar.
Toz dumana rağmen devletin güvenlik birimlerinin cinayetin işleneceğini önceden bildikleri ve hatta yardımcı oldukları açığa çıktı.
Cinayetin sorumlusu olan o kadar çok kurum ve kişi var ki onları nasıl tanımlanması gerektiğini en iyi Orhan Pamuk söyledi: "Hrant'ın katilleri 301'i savunanlardır".


Meczup bir asker mi, normal bir albay mı?
Emekli albay Fikri Karadağ'ın kurduğu Kuvayı Milliye Derneği'nin düzenlediği yemin töreni tüm kanallara yansıdı. Yemin töreninde masada kuran, bayrak, silah ve etrafında on, on beş kişi var. Yemini ettiren emekli albay "Kutsal Kur'an'ımız, bayrağımız ve silahlarımız üzerine! Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türküm ben. Kuvayı Milliye'nin bir üyesi olmaktan sonsuz gurur duyuyorum. Bu uğurda ölmek var; öldürülmek var!.. Öldürmek var!" diyerek intikam çığlıkları atıyor.
Danıştay saldırısıyla da gündeme gelen albay Karadağ'ın sicili bu intikam yeminine uygun. Albay "Türkiye'de tespit ettiği 13 bin 500 'hain'e hesap sorulacağını" söylüyor ve şunları ekliyordu geçmişte: "Mersin, PKK ve Siyonistlerce işgal edildi. Mersin'de suç işleyenlerin yüzde 90'ı Doğulu ve Güneydoğulu’dur. Türk çocuğu suç işlemez".
Bu sözlerinin üzerine de dernek, Mersin'de "bayrak yürüyüşü" adı altında provokatif eylemlere imza atmıştı.
Bir asker eskisinin bu kadar rahatça hareket etmesi, arkasındaki güce duyduğu güvenden kaynaklanıyor. Öldürmek için intikam yemini edenler dokunulmazlık zırhının arkasına sığınıyor. Her türlü kontrgerilla faaliyeti, çeteleşme bu zırhın arkasına sığınarak zeminini genişletmeye çalışıyor. Bu zırh delindiğinde bütün pislikler ortaya saçılacaktır. Temizlemek o zaman kolay olur.


Şemdinli: Basit bir cinayet, basit bir mesaj
9 Kasım 2005'te Şemdinli'de bir bomba patladı. Umut Kitapevi'ne atılan bombayla bir kişi hayatını kaybetti.
Bombayı atanlar (bir itirafçı, iki astsubay) halk tarafından yakalandı. Bunun üzerine halkın üzerine ateş açıldı ve bir kişi daha öldürüldü.
Her şey bütün çıplaklığıyla ortadayken, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt bombayı atan astsubaylardan biri için "kendisini tanırım iyi çocuktur" dedi. Bu derin devletin bir mesajıydı.
Bunun ardından, devlet içinde gizli bir örgütlenme olduğu tespitinden yola çıkarak tutanak hazırlayan savcı görevden alındı ve meslekten men edildi.
Kamuoyu tarafından dikkatle izlenen davada mahkeme sanıklara "terör örgütü, devletin birliğine yönelik eylem" yerine "bomba ve öldürme" suçundan ceza verdi.
Yargıtay'daki dairelerin birbirine pasladığı davada, Yargıtay başsavcılığı davanın basit bir cinayet olduğu yönündeki görüşünde ısrar ediyor. Büyükanıt'ın verdiği mesaj Yargıtay Başsavcılığı'nda karşılığını buldu. İyi çocuklar birkaç yıl sonra aramızda ve yeni görev yerlerinde olabilirler.


Irkçı bir silüet
Kanal Türk, ulusalcı televizyon kanallarından birisi. Genel Yayın Yönetmeni de gazeteci Tuncay Özkan. Şair Atila İlhan da ölümünden önce bu kanalda program yapıyordu. Atila İlhan bir dönem solun sevilen itibar gören isimlerinden birisiydi. Son yıllarda milliyetçiliği bayrak yapmıştı. Kanal Türk önündeki cenaze törenine MHP Genel Başkanı ve Ülkü Ocaklılar da katılmıştı.
Tuncay Özkan da eski solculardan. Kemalizmle harmanlanmış her solcu gibi o da bugün milliyetçiliğin bayraktarlığını yapıyor. Eskişehir'de Atatürkçü Düşünce Derneği'nin düzenlediği konferansta "Geleceğimizi düşünelim. CHP ve MHP'ye değil, onların savunduğu değerlere sahip çıkın. Bu nedenle onlara oy verin" diyerek durumunu ortaya koydu. Bir siyasetçi olmadığını söylemesine rağmen her gittiği platformda siyasetçi gibi davranan Özkan, ırkçılığın, faşiz-min iyi bir figürü olarak karşımızda duruyor.


Ayrımcılar yargılanıyor
Bursa Gökkuşağı Derneği dernekleşme çalışmalarının valilikçe engellenmesi üzerine 6 Ağustos 2006'da bu durumu protesto etmek için yasal bir yürüyüşle sesini duyurmak istedi. Ancak üzerinde Bursa Spor forması olan bir grup taşlı ve sözlü saldırıyla yürüyüşü engellemeye çalışmıştı. Bu saldırgan grubun sözcüsü Bursasporlu Esnaflar Derneği Başkanı Fevzinur Dündar "Böyle toplum dışı insanların yürüyüşlerini kesinlikle engelleyeceğiz" diyerek tehditlerde bulunmuştu.
Gökkuşağı Derneği ve Lambda İstanbul bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlardı. Savcılıkta bunun üzerine Fevzinur Dündar hakkında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik, sevk" ten yargılanmasına karar verdi.


20 yıl hapis yetmez
Resmi ideolojiye yaptığı eleştirilerle ve doğru tarih yazımına yaptığı katkılarla tanınan yazar İsmail Beşikçi hakkında 4.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Dava, Genelkurmay Başkanlığı'nın İsmail Beşikçi'nin aylık bir dergide "Hayalet" başlıklı makalesinde "Türklüğü aşağıladığı" gerekçesiyle, 19 Ocak 2006'da yaptığı suç duyurusuyla ilgili olarak açıldı.
Yaşamının yaklaşık 20 yılını, resmi tezlere karşı çıktığı için cezaevinde geçiren İsmail Beşikçi, bu yetmemiş ki yeniden zindana atılmak isteniyor. Genelkurmay bir süredir sürek avı başlattı. Beşikçi de bu sürek avının hedeflerinden oldu. Dava önümüzdeki günlerde Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüşülmeye başlayacak.


ABD'li asker:
“Irak savaşı yasadışıydı. Emirlere karşı gelmekten başka çarem yoktu”
2003'te çürük olmadığını kanıtlamak için 800 dolarlık bir sağlık testinden sonra Amerikan Ordusu’na katılan teğmen Ehren Watada savaşa karşı sesini yükseltince ABD Savunma Bakanlığı'nın tepkisini çekti ve Vietnam Savaşı'ndan bu yana yargılanan ilk asker olarak divan-ı harbe verildi. Watada "yönetimin yalan üzerine kurulu hukuksuz savaşı sürdürdüğü ve savaş suçu işlendiğini" söylediği için dört yıl hapsi isteniyor.
Watada "Bush yönetiminin bu savaşı başlatmak ve sürdürmek için söylediği sayısız yalanı okuduğumda şoke oldum. Bush güvenime ihanet ettiyse, benim de yapmamı istediği şeyi gözden geçirmemin zamanı gelmişti" diyerek duruşuna sahip çıktı.
Irak savaşını yasadışı gören askerin davasına tanık olarak katılmak isteyen savaş karşıtlarının talebi askeri mahkeme tarafından reddedildi. Dava ABD'de savaş karşıtı harekette yeni bir dalga yarattı.


MERAKlitus

"Şu talebeler olmasa maarifi ne güzel idare ederdik!" diyen eğitim aşığı kimdir?