Sosyalist İşçi 272 (24 Şubat 2007)
Yaşama hakkımı istiyorum
Travesti, transeksüel, gay ve lezbiyenlerin örgütü Pembe Hayat’ın kurucularından Ganimet ile konuştuk.
Sİ: Dövizlerinizde “Travesti Cinayetleri Politiktir” yazıyor. Neden?
Ganimet: Hakim olan “Benim ülkemde transeksüel, travesti yoktur” fikri. Varlığı reddedilen insanlara uygulanan şiddet de buna paralel olarak ciddiye alınmıyor.
Satır ve bıçaklarla bize saldıran çeteler bilinmesine rağmen hala özgürlerse saldıran sadece çeteler değildir. Polisten savcılığa kadar aynı tutumları gören bizler için bu cinayetler politiktir.
Aile kurumunun bu baskıdaki etkisi ne?
Ben doğunca annemler gurur duymuş. Ama ben kendimi bildiğimden beri kadınım. Bunu kabul edemediler. Yok sayılmaya başlandığım yer ailemdi. Yapılan ilk şey tedavi ettirmek olur bu durumlarda. İğnelerse vücudu daha çok tüylendirmekten başka işe yaramaz.
Eryaman saldırılarını anlatır mısın?
Eryaman’da başlamadı. Dikmen ve Ülker’de yaşananların tekrarıydı. Hep göçe zorlandık. Çifte bir zorlamayla karşı karşıyayız. Seks işçiliği travestiler için bir zorunluluktur ve mücadelemizin ana konularından biridir.
Çalıştığımız ve yaşadığımız yerlerden hep bir şiddet görerek sürüldük. Son dönemde, devlet ilk defa bizi ciddiye almaya başladı. BARO, medya, hatta kadın örgütleri tarafından ilk defa görünür olduk. AB süreci körleri görmeye zorluyor. Daha önce sadece elimde bıçağım varken gördü beni medya. Şiddet seven insanlarmışız gibi lanse edildik. Oysa yaşanan şudur: Travestiler çok şiddet gördüklerinden ve kendilerini korumak için şiddete başvurmak zorunda kaldıklarından bu hayatın bir parçası haline geliyor.
Eryaman olaylarına dönersek, yaşanan soykırımdı. Evlerimize saldırıldı. Tecavüz edildi. Eşyalarımız dağıtıldı ve paylaşıldı. Satır, bıçak ve silahlarla saldırdılar. 30 arkadaşımızın evi çok ucuza satıldı. Arabalarımız parçalandı. Vücudunda bıçak darbesi olmayan arkadaşımız yok. Bunlar üzerine tam altı kez basın açıklaması ve yürüyüş yaptık. Ama medya bizden magazinel ve sansasyonel olaylar anlatmamızı, görüntüler vermemizi istedi.
Eryaman’dan sonra nasıl bir süreç yaşandı?
Şehrin içine kaçtık. Ama değişen birşey yok. Bağlar Caddesi’nde, Hoşdere’de can güvenliğimiz yok. Saldıranlar polisle işbirliği içinde. Trafik polislerinden bile korkuyoruz biz. Avukatlarımızla dalga geçiliyor.
Travestilere uygulanan şiddet en az duyarlılık toplayanı. Kadınlığımı yaşatmadı bana bu toplum. Çocukluğumda aç kedi görsem ağlardım. Bütün paramı arkadaşla-rımla paylaşırdım. Şimdi, bıçaklandıkça şiddeti uygulamayı da öğrendik.
Nasıl örgütlendiniz?
Eryaman olaylarından sonra örgütlenmeye başladık. İki kişiydik ve şunu dedik: Artık göç et-me-ye-ce-ğiz! Diğerlerini birşey yapmaya ikna etmek kolay olmadı. Biz gece yaşıyoruz. Örgütlenmek için ise fedakarlıklar yaparak Pembe Hayat’ı açmak gerekiyor. Korkarak açıyorum burayı.
Çoğumuz ekonomik olarak bitmişiz. Pembe Hayat’a ve basın açıklamalarına gelmek kolay değil. Dolmuşa binemeyiz. Taksiye binmek zorundayız. Kamusal alanlardan dışlanarak yaşarken bulduğumuz alternatifler maddi olarak zorluyor. Yüksel Caddesi’ndeki mumlu eylemlere bile çok zor geliyoruz. Basın açıklaması yazmak, internet olanaklarını kullanmak kolay değil. Ama herşeye rağmen örgütleniyoruz. Geçenlerde bir arkadaşı-mıza saldırdılar. Dört kişi ceset torbaları, şok aletleri, sallamalar ve satırlarla saldırdı. Öldü sanıp kaçmışlar. Biz de suç duyurusunda bulunduk. Suçlular yakalandı ve bu sefer onlar arkadaşımızdan şikayetçi oldular. Nerdeyse arkadaşımızı içeri atacaklardı. Nasıl bir hukuk bu? Biz neresin-deyiz bu hukukun? Arkadaşlarımız öldürülüyor. Emniyete gidiyoruz ve nerdeyse arkadaşlarımızı bizim öldürdüğümüzü düşünüyorlar. Sonra da dosyalar kapanıyor. Örgütlenmeyle olanaklarımız gelişti. Örgütlü diğer hareketlerle ilişki kurduk. Bu bize güç veriyor. Toplumda herkes homofobi ve transfobi ile büyütülüyor. Ben bu toplumda yaşama hakkımı istiyorum.
Politik gruplarda da transfobi var. Oysa “Benim özgürlüğüm seni de özgürleştirecek.” Irkçılıkla, homofobi ve transfobi arasında çok güçlü bir bağ var. Homo-fobik ve transfobik cina-yetlerin ırkçı cinayetlerden aslında çok farkı yok. Tabii ki yan yana gelmek gerekir. Ama politik örgütlere karşı sahip olunan tereddütler güçlü ve gerçek. Transfobi ile mücadele etmeyen herhangi bir grupla yan yana gelmek ve bir şeyler yapmak zor.
Aylık dergi yapsanız
Sosyalist İşçi’nin eki Antikapitalist’i ilgi ile izliyorum.
Bence Sosyalist İşçi’den çok daha zengin bir içeriğe sahip ve daha renkli. Antikapitalist’i aylık bir dergi yapsanız bence daha iyi olur.
Celal Altan
Cesaret
veriyorsunuz
Sosyalist İşçi en baştan beri eşcinsellerin ve transseksüellerin yanında yer alıyor. Doğrusu başka bir sosyalist yayında böyle bir tutumu bugüne kadar görmedik.
Oysa sosyalistler aslında ezilenlerin yanınd ayer alırlar. Yoksa eşcinseller, transseksüeller ezilmiyor mu?
Siz aynı zamanda bu sorunu tartışıyorsunuz. Geçenlerde bir toplantınıza katılmıştım. Bursa’da da Gökkuşağının yanında yer aldığınızı o toplantıda öğrendim. Bütün bunlarla bize cesaret veriyorsunuz.
F.U.
Ben hala Ermeniyim
Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana 3 hafta geçti. Faşistler kuduruyor. Kafalarına beyaz bere geçirmiş az sayıda faşist sözüm ona korku salmaya çalışıyor.
Basın ise gene eski havasında. Sanki Hrant’ın cenazesinde o muazzam güç ortaya çıkmamış gibi “milliyetçilik gene tırmanıyor” anlatıyorlar.
Ama asıl önemlisi bazı solcular, solda olduklarını söyleyen gazeteciler de bu havaya katılıyorlar.
Onlar da “milliyetçilik yükseliyor” teranesine kapıldılar.
Oysa biz Hrant’ın cenazesinde ne denli güçlüolduğumuzu gösterdik. Hürriyet’in anketinde “hepimiz Ermeniyiz” sloganını doğru bulanlar yüzde 47 çıktı. Şimdi bu yüzde 47 buhar mı oldu. Uçtu gitti mi? Hayır. yerinde duruyor.
Sokaklardaaan baiına beyaz bere giymiş ülkücü katil adayları yok olun caya kadar “ben Ermeniyim.”
Ceyhun Can
Vatansever katiller
Bir grup vatanseverin silah üzerine yağtığıu yemin gazetelerde yayınlandı. İğrenç.
Bu adamlar toplanmış silah üzerine öldürme yemini ediyorlar. Kendilerine de “vatansever” diyorlarmış.
Bir başka “vatansever”de Danıştay cinayetini işledi. Bir başka “vatansever” grubun üzerinden de başbakana suikast planları çıktı.
Kuvay-ı Milliyecilik bugünlerde vatansever katillik haline geldi.
Deniz Baykal ise utanmadan “kafatasçılığı bırak” diyor. Hangi hakla?
Bu CHP’liler nasıl hala bu adama tahammül edebiliyor. nasıl hala bu adamı ve CHP’nin başına çöreklenmiş hizibini tasfiye edemediler?
Deniz Baykal CHP’nin başında durdukça, CHP’ye verilecek her oy MHP’ye gidecvektir.
Sadık Doğan
BENCE
BAŞKA BİR DÜNYADA
...”Dünyanın nüfusu kaç?”, sorusunun tek ce-vabı “6.5 milyar!” olmayacak. Çünkü bu soru yalnızca antroposentrik (insan merkezli) bir bakış açısına sahip.
Oysa dünya üzerinde pek çok canlı türü yaşıyor.
Örneğin koalalar, birbirlerine aynı soruyu sorsalardı, yine “6.5 milyar” cevabını mı vereceklerdi? Pandalar kendi aralarında “Yahu birader, yeryüzünde kala kala bin 600 kişi kaldık. Ne olacak bu işin sonu?” diye mi tartışıyor?
İnsan faaliyeti son 300-400 yılda, yani kapitalist sistemin yerleşmesinden bu yana, kendisi dışındaki canlı türlerine hiç özen göstermiyor.
Örneğin, mobilya ya da kağıt yapımı için bir orman kesildiğinde neler oluyor? Bir kez o ormanda yaşayan çok sayıda hayvan yuvasını, doğal yaşam alanını kaybediyor. Ağaçlarda yaşayan kurtçuklar yok olduğu için onlarla beslenen kuşlar aç kalıyor ve orman bölgesini terk etmek zorunda kalıyor.
Kuşlarla karnını doyuran başka yırtıcılar da kaçıyor. Böylece hiç hesaba katma-dığımız böceklerle başlayan beslenme zinciri kopuyor. Yüzlerce hayvan türü yerinden yurdundan oluyor.
Tabii sorun bununla sınırlı değil. Ağaç kesilmesinde en büyük sorunu doğal olarak ağaçlar yaşıyor. Onlar kesildiğinde bizim de nefesimiz kesiliyor. Bilindiği gibi ağaçlar yağmur çeker. Ağaç yoklu-ğunda yağmur da yok olur. Yani barajlar kurur, yıkanacak su bulamayız.
Erozyonun temel önleyicisi ağaçlardır. Onlar toprağı tutmazsa kimse tutamaz. Dolayısıyla ve-rimli toprakları kaybede-riz. Bu toprak ve su kaybı tarımı etkiler. Yiyeceklerimiz kısıtlanır. Domates pahalanır. Biber kalmaz.
Kendimiz dışındaki canlıları düşünmek aslında bir yandan dünyanın doğal dengesini düşünmek anlamına gelmiyor mu? Örneğin okyanuslarda yapılan nükleer denemeler planktonlardan balinalara kadar pek çok deniz canlısının yok olmasına yol açıyor. Nükleer denemelere karşı çıkarken onları da hesaba katmalıyız.
Bence başka bir dünyada, işte bu yüzden, “Dünyanın nüfusu kaç?”, sorusuna cevap verirken, takkeyi önümüze koyup iki kez düşüneceğiz.
Cengiz Alğan
sosyalist işçi
ne savunuyor?
Aşağıdan sosyalizm
-Kapitalist toplumda tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi sınıfıdır. Yeni bir toplum, işçi sınıfının üretim araçlarına kolektif olarak el koyup üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle mümkündür.
Reform değil, devrim
-İçinde yaşadığımız sistem reformlarla köklü bir şekilde değiştirilemez, düzeltilemez.
-Bu düzenin kurumları işçi sınıfı tarafından ele geçirilip kullanılamaz. Kapitalist devletin tüm kurumları işçi sınıfına karşı sermaye sahiplerini, egemen sınıfı korumak için oluşturulmuştur.
-İşçi sınıfına, işçi konseylerinin ve işçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklı bir devlet gereklidir.
-Bu sistemi sadece işçi sınıfının yığınsal eylemi devirebilir.
-Sosyalizm için mücadele dünya çapında bir mücadelenin parçasıdır. Sosyalistler başka ülkelerin işçileri ile daima dayanışma içindedir.
-Sosyalistler kadınların tam bir sosyal, ekonomik ve politik eşitliğini savunur.
-Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı çıkarlar.
Enternasyonalizm
-Sosyalistler, bir ülkenin işçilerinin diğer ülkelerin işçileri ile karşı karşıya gelmesine neden olan her şeye karşı çıkarlar.
-Sosyalistler ırkçılığa ve emperya-lizme karşıdırlar. Bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurlar.
-Sosyalistler bütün haklı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerler.
-Rusya deneyi göstermiştir ki, sosyalizm tek bir ülkede izole olarak yaşayamaz. Rusya, Çin, Doğu Avrupa ve Küba sosyalist değil, devlet kapita-listidir.
-Sosyalistler bu ülkelerde işçi sınıfının iktidardaki bürokratik egemen sınıfa karşı mücadelesini destekler.
Devrimci parti
-Sosyalizmin gerçekleşebilmesi için, işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesimi devrimci sosyalist bir partide örgütlenmelidir. Böylesi bir parti işçi sınıfının yığınsal örgütleri ve hareketi içindeki çalışma ile inşa edilebilir.
-Sosyalistler pratik içinde diğer işçilere reformizmin işçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtlamalıdır.
-Bu fikirlere katılan herkesi devrimci bir sosyalist işçi partisinin inşası çalışmasına omuz vermeye çağırıyoruz