Sosyalist İşçi 273 (24 Şubat 2007)
Bildik dünya için son 10 yıl
Gelecek bugündür!
Şubat ayında açıklanan iklim raporu (IPCC) ile dünya devletleri, küresel ısınmanın "insan eliyle" gerçekleşen bir olgu olduğunu ilk kez tanıdı. İklim felaketlerinin mağdurları için fazlasıyla gerçek olan bu durum, her geçen saat daha fazla insan tarafından anlaşılıyor ve tartışılıyor. Bilgi yayılıyor, milyonlar ‘uygunsuz gerçek’le yüzleşiyor.
Küresel ısınma olgusunu 25 yıl önce ilk kez model-leyen James Hansen'e göre 10 senemiz var. Yaşayan son insan kuşağıyız. 10 yıl içinde sera gazı emisyonları hızla aşağı çekilmezse dünya bildiğimiz gezegen olmaktan çıkacak.
Yapılması gereken belli: Gelişmiş kapitalist ülke-lerde (G-8) yüzde 90, dünya ortalamasında yüzde 60 derhal, hemen, acilen indirime gitmek. Petrolden, kömürden, doğalgazdan, nükleerden, tüm bu kirli enerjileri kullanarak ayakta duran kapitalist endüstriden ve bireyin varoluşunu tüketiciliğe hapseden kapitalist toplumdan vaz geçmek.
Kârı değil, 6,5 milyar insanın ve dünyayı paylaştığı diğer canlıların ha-yatını temel alan bir toplumsal üretimi yeniden örgütlemek. Konutları izole etmek, arabalardan kurtulup toplu taşımacılığa geçmek, su kaynaklarını toplumsallaştırmak ve adil bir şekilde paylaştırmak. Her yeri ağaçlandırmak, sağlığa ve geri dönüşüme yatırım yapmak. Kirli enerjileri çöpe atmak, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dönmek.
Bütün bunları hızla yapmak için 10 yılımız var. Ama fabrikalar çalışmaya devam ediyor. Otomobiller sokaklarda. Bush, Kyoto'yu imzalamıyor, Irak'ta ve Orta Doğu'da petrol için savaşmaya devam ediyor. Kyoto’yu imzalamayan bir başka ülke olan Türkiye hükümetinin radikal kararına bakın: Memurlar 9'da değil 7,30'da mesai yapsın!
Onlar
vazgeçmeyecekler
Kapitalizm, her şeyi yıkan, baştan kuran, yine yıkan, temel güdüsü sermaye için sermaye biriktirmek olan bir toplum. Kapitalistler her yıkımdan kâr elde edip güçlenerek çıktı hep, ancak bu kez durum farklı. Sınıf egemenliklerinden gönüllü olarak vazgeçmeyecekler, ancak karşılarında bu kez doğa var, bu yıkımdan kimse kâr ederek çıkamaz
Kapitalistleri kim durdurabilir?
İklim değişikliğinin tokadını yiyen tarımsal nüfus çok kalabalık. Ancak yaralı ve açlar. IMF ve Dünya Bankası programlarıyla, işçileşmeye ve göçe zorlanan köylüler öfkeliler. Ama ortak bir görüşü ve yaptırımı oluşturabilecek çıkar birliği ile güce sahip değiller.
Küresel ısınma konusunda bilgili ve eğitimli orta sınıf üyeleri iyi aktivistler olabiliyor. Ama ne sayıları fazla, ne de toplumsal üretimde aldıkları yer onlara durdurma gücünü veriyor.
Bu işi bitirebilecek tek bir güç var: İşçi sınıfı. Sera gazı üreten fabrikalarda onlar çalışıyor, otomobilleri onlar üretiyor. Kapitalizmde üretilen ve yeniden üretilen her şeyi işçiler yaratıyor.
İşçi sınıfı, diğer sınıf ve toplumsal gruplardan farklı bir özelliğe sahip: Kolektif davranabilme yeteneği. Mülksüz ve emeğini ücret karşılığı satan işçiler ortak çıkarlara sahipler. Kapitalist üretimin kolektif karakteri işçilere muazzam bir güç veriyor. İşçi sınıfının sayısı durmadan artıyor: İşsizler, kent yoksulları, yoksul köylüler de mavi ve beyaz yakalı işçilere eklendikçe büyük ve kolektif bir çoğunluk oluşuyor.
İşçilerin kapitalizmden, sanayileşmeden bir çıkarı yok. Topraklarından koparıp şehirlere sürüklenen, burda acı, yoksulluk ve yoksunluk dolu bir ha-yatı yaşayan işçiler için bu düzen çalınan hayatları demek.
İşçi sınıfı tek tek işçi bireylerden oluşuyor. Kapitalistler işçileri bölüp, kolektif mücadelenin önüne geçmeyi umuyor. İşçiler için hayat fazlasıyla gerçek. Bir sınıf olarak davranabilmeleri kendi gerçekleri ile toplumdaki diğer ezilenlerin gerçeğinin örtüştüğünü görmelerine bağlı.
Küresel ısınmayı durdurmak için işçi sınıfını kazanmak zorundayız. Yeni-li-beralizmin saldırılarına maruz kalan işçilerin öfkesini diğer ezilenlerin öfkesiyle birleştirmek zorundayız.
Kapitalist sınıfın saldılarına her cephede karşı çıkmalıyız. İşçilerin ve yoksulların kendi mücadele-lerini geliştirmelerine yardımcı olmalıyız. Kazanılan en küçük hakkı bile savunup daha büyük talepleri ileri sürmeliyiz.
Aşağıdakilerin yan yana gelmesi, tartışması ve gerçek bir demokrasinin ortaya çıkabilmesinin önündeki tüm engelleri yıkmalıyız.
Mücadeleleri
birleştirmenin aracı: KEG
Küresel Eylem Grubu (KEG), işçiler ve ezilenler için iyi bir araç. Başka Bir Enerji Mümkün diyoruz. Genel Sağlık Sigortası'na karşı çıkıyoruz. Nükleere karşı barikatlar oluşturu-yoruz.
Medikolarımıza sahip çıkıyoruz. Cinsel ayrımcılığın bizi böldüğünü görüyor ve buna itiraz ediyoruz.
Bir yandan da dünyanın efendileri G-8'e karşı küresel eylemi inşa ediyoruz. Kapitalizm nerde saldırı-yorsa orada karşısına çıkıyoruz. KEG, başka bir dünya istiyor.
10 yıl kısa bir zaman, ama yeryüzündeki milyonlarca yıllık yaşamı kapitalizmin 350 yılının mahvettiğini hatırlarsak, yeterli bir süre. Binler, yüzbinler, giderek milyonlar küresel ısınmayı durdurmak için kapita-lizmin karşısına dikilirken, aşağıdan, özgürleştirici bir toplumsal devrim de başlatacaklar. Aktivizm bu dünyaya açılan bir kapı.
Küresel ısınma beklenenden çok daha hızlı
Bilimciler telaşlı
Küresel ısınma üzerine araştırma yapan bilimciler giderek daha telaşlanıyorlar. Bütün veriler küresel ısınmanın beklenenden çok daha hızlı gerçekleştiğini gösteriyor.
Üstelik artık uzay araştırmaları yapan kurumlar da küresel ısınmanın insanlık tarafından yapıldığını kabul ediyor.
Bilimcilerin verilerine göre sonumuz hızla geliyor
Denizler yükseliyor
Son verilere göre kutup-lardaki erime beklenenin çok üstünde. Yaklaşık ABD kadar büyüklüğe sahip olan Arktik kıtası yüzde 6 küçüldü. Yani her sene Hollanda kadar ufalıyor.
Kıtanın kalınlığı da azalı-yor. 1960-70 arasında Arktik’in kalınlığı ortalama 3.1 metreden 1.8 met-reye düştü. Buzlar eridikçe deniz seviyesi artıyor.
Dağlar eriyor
Kıtalardaki dağlar daha büyük bir hızla eriyor. 2050 yılına kadar dağlardaki buzların dörtte biri, 2100 yılına kadar ise yarısı erimiş olacak. Geriye sadece Alaska, Patagonya ve Himalaya dağlarında buzullar kalacak.
Bazı bilimcilere göre bu süreç çok daha hızlı işleyebilir ve 2100’de buzulların üçte ikisi yok olmuş olabilir.
Su bitiyor
Buzulların erimesiyle bir yandan büyük sel felaketleri oluşuyor ve daha fazlası oluşacak. Diğer yandan ise büyük bir kuraklık başlayacak. Su kaynakları bu buzullardan gelen sular olan bölgeler çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya.
Bu arada 21. yüzyılın sonuna kadar Afrika’daki göllerin ve nehirlerin dörtte biri kuruyacak.
Buzlar eriyince...
Buzlar eriyince küresel ısınma hız kazanıyor ve dolayısıyla buzların erimesi süreci de daha fazla hız kazanıyor.
Buzlar güneş ısısını geri yansıtıyor. Buz alanları daralınca güneş ışınlarının geri yansıması da azalacak ve ayrıca buzun altından çıkan toprak ısıyı emecek.
Buzlar eriyince buharlaşma artıyor ve bu da sera etkisi yaratıyor.
SORUMLU KİM?
ÇÖZÜM NE?
Giderek, yaşamakta olduğumuz küresel iklim değişiminin bütünüyle insan ürünü olduğu hemen herkesce kabul ediliyor.
Ne var ki bu çıplak gerçeklik çok sık tepetaklak edilmeye çalışılıyor. Büyük tekeller ve küresel iklim değişiminin gerçek sorumluları, sorumluluğu kendi üzerlerinden atarak, tüm insanlığa mal ediyorlar. Sonunda Ayşe Teyze suçlanıyor ve o önlem alırsa küresel ısınma durur havası yaratılmaya çalışılıyor. Bu büyük bir kandırmaca.
Sera gazlarını kim üretiyor?
Küresel ısınmanın temel nedeni atmosferde biriken sera gazları.
Sera gazları güneşten gelen ışınların geri yansımasını engelliyorlar.
Sera gazlarının en büyük üreticisi enerji santralleri. Kömür veya petrolle çalışan enerji santralleri başlıca sorumlular. Enerji santrallerinin ardından gelen sorumlu ise petrolle çalışan her türlü araç: Kamyonlar, otobüsler, arabalar ve uçaklar.
Kısacası sera gazlarının en büyük nedeni fosile dayalı yakıt. Yani petrol ve kömür.
Küresel ısınmaya karşı direnenlerin en başında petrol tekelleri geliyor. Bunlar aynı zamanda dünyanın en büyük şirketleri. Onları otomobil tekelleri izliyor. Onlar da dünyanın en büyük şirketleri arasında. Bunların arasında ise enerji şirketleri var. Gene en büyük şirketler arasındalar.
Hem dünya çapında hem de tek tek ülkelerde sera gazı üretiminin bu başlıca sorumluları en büyük şirketleri oluşturuyor.
Türkiye’de Petrol Ofisi, Tofaş, Renault, Toyota vs. Bunların bağlı olduğu gruplar ise Koç, Sabancı, Doğan Holding ve OYAK.
Güneş,
rüzgar bize yeter
Oysa sera gazı üreten fo-sile dayalı enerji kaynak-ları yerine başka enerji kaynakları kullanmak mümkün.
En başta güneş enerjisinin kendisi en önemli enerji kaynağı. Türkiye bu açıdan çok zengin bir ülke. Sonra rüzgar enerjisi var. Türkiye bu açıdan da çok zengin. Son yapılan açıklamalara göre Türkiye’nin sadece rüzgardan sağlayacağı enerji tüm gereksinimini karşılayabilir.
Petrol ve kömüre dayalı enerjiden rüzgar ve güneşe dayalı enerjiye geçmenin önündeki tek engel, hem dünya çapında hem de Türkiye çapında, petrol ve otomobil şirketleridir. Yolu kapatan onlardır. Ayşe Teyze’yi suçlu gösteren onlardır.
Ayşe Teyze’nin suçu var mı? Yani normal tüketicilerin küresel ısınmada suçu var mı?
Enerji kullanan herkesi, biraz dikkatsiz veya çok enerji kullanan herkesi suçlamak mümkün değil. Büyük fabrikaların tükettiği enerjinin yanında bireylerin tüketimi ne kadar savurgan olursa olsun son derece önemsizdir. Bu nedenle suçlu Ayşe Teyzeler değil kapitalizmdir.
Tek tek her bireyin de alabileceği önlemler vardır ve ne kadar küçük olursa olsun onları da önemsemek gerekir. Enerji tüketimini en aza indirecek her önlem önemlidir. Fakat asıl çözüm enerji politikala-larının bütünüyle değişmesidir ki bu petrol ve otomobil tekellerinin devrilmesi demektir.
Kapitalizm öldürür, kapitalizmi
öldürelim
Kısacası kapitalizm öldürür. Savaşlarla, yeni-liberal politikaları ile öldürür.
Sağlıkta yaptığı kesinti-lerle, ilaç fiyatlarını arttırarak ölürür. Raylı ulaşım yerine otomobili dayata-rak, temiz, yenilenebilir enerji yerine fosile dayalı enerjiler kullanarak öldürür. Kısacası kapita-lizm insanlık için mutlaka kurtulunması gereken bir bela.
Ondan kurtulmak gerekiyor. Hem de acilen. Bilim insanları dünyanın zamanının giderek azaldığını söylüyor. Elimizi çabuk tutmak ve kapitalizmden köklü bir biçimde bütün dünyada kurtulmak gerekiyor.
KYOTO’YU İMZALA
Son açıklanan verilere göre Türkiye 1990-2004 yılları arasında sera gazı üretimi artışında dünya birincisi oldu. Buna rağmen hükümet Kyoto’yu “bizim de
sanayileşme hakkımız var” diyerek imzalamıyor.
Türkiye belki sanayileşecek ama dünya yok oluyor.
Kyoto bir çözüm değil ama bir ilk adım.
GÖRÜŞ
Üç ana, üç oğlan
Cindy Sheehan Küresel BAK'ın davetlisi olarak İstanbul'a gelen üçüncü Amerikalı asker annesi. Üçüyle de tanışma fırsatı buldum ve hatta üçüne de İstanbul'u gezdirdim. Üçünün de önde gelen özelliği, her insanın özel olması bir yana, oğulları savaşa gönderilmeden önce hiçbir özellikleri olmamış olması. Özellikle kahraman değiller, özellikle siyasi veya militan değiller, özellikle iyi konuşmacı veya herhangi bir alanda "lider" değiller. Üçü de Amerika'da milyonlarca beyaz kadın gibi üniversite okumuş ve kamu emekçisi olmuş. Biri dindar bir Protestan; biri (Sheehan) inançlı bir Katolik'ken oğlunun ölümünden sonra kiliseden "istifa" etmiş; biri pek inançlı değil ama tanrıtanımaz da değil. Üçü de kampanyacı olmalarından önce Amerika dışına pek az çıkmış. Askere üçünün de oğlu bir meslek edinmek ve sonrasında ücretsiz üniversite okuyabilmek için yazılmış. Irak savaşına üçü de ve üçünün de oğlu savaş başlamadan önce de karşıymış, ama oğlanların üçü de "Arkadaşlarını yalnız bırakmamak için" Irak'a gitmeyi reddetmemiş.
Memet Ali Alabora, Sheehan'ın toplantısının açılışını yaparken, "Bu kadını seviyorum, çünkü yeni hareketimizin önemli bir özelliğini simgeliyor. Hareketimiz kahramanlardan değil, normal, sıradan insanlardan oluşuyor" dedi. Bu üç kadın da, tam da öyle.
Sheehan ile Topkapı Sarayı'nda gezinirken, "California'dan kalkıp Venezüela'ya, Ürdün'e tek başına gitmekten tedirgin olmuyor musun, korkmuyor musun?" diye sordum. "Hiçbir şeyden korkmuyorum", dedi, "hiçbir şey korkutamaz beni. Eskiden her şeyden korkardım ama". Nasıl değiştiğini de akşam yemekte anlattı. Hem Demokrat Parti'li hem savaşa karşı olan Senatör'ünü görmeye gitmiş. Ama adam Senato'da azınlık oldukları için hiçbir şey yapamayacaklarını anlatmış. O an Sheehan'da teller değmiş, "Bush ailesi nesillerdir insan öldürüyor, ama işte şimdi yanlış annenin çocuğunu öldürdüler. Göstereceğim ben onlara" diye bağırmış Senatör'ün şaşkın bakışları altında.
Sözünü ettiğim kadınların ikisinin oğlu öldü, birininki Irak'tan canlı döndü. Üçüncüsüne geçen gün bir mail gönderdim, etkinliğimizin bu yıl da çok iyi geçtiğini söyledim, Sheehan'dan söz ettim. Aldığım cevap, savaş hakkında ömrümde okuduğum en tüyler ürpertici metin:
"Tanıdığım oğlum Irak'tan geri dönmedi; dönen kişinin vücudu aynı fakat aklı ve kalbi tanımadığım ve tanımak istemediğim bir insana ait. Travma Sonrası Stres sendromu geçiriyor ve benimle görüşmeyi reddediyor. Bunu söylemek ve düşünmek çok korkunç, biliyorum, fakat bazen Cindy gibi annelerin daha iyi durumda olduğunu düşünmeden edemiyorum. Oğullarını eski halleriyle anımsayabiliyorlar, cehenneme girip çıkmış oldukları onlara her an hatırlatılmıyor. İnsanları seven ve onları anlamaya çalışan bir çocuğun, şimdi sürekli silahlarla oynayıp yıkımdan, ölümden ve insan öldürmekten söz etmesi dayanılacak gibi değil. Çektiğim acıyı anlatacak sözler bulmak mümkün değil. Ve ben bu kâbusu yaşayan binlerce kadından sadece bir tanesiyim. Sadece bu savaşı değil, tüm savaşları durdurmamız gerek. Mücadeleye devam; başka yapabileceğimiz bir şey yok. Delirmemek için yapabileceğim tek şey de bu zaten".
İşte, savaşın gerçek anlamı. İşte, sıradan kadınların kahramanlığı.
Roni Margulies