Sosyalist İşçi 273 (24 Şubat 2007)

 

Sayfa 8 :


Sağlıkta Düz(me)ce modeli
Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımının atıldığı yer olan Düzce'de bir senedir, tamamen belirsizlik ve umursamazlığın hakim olduğu Aile Hekimliği uygulanmaya başlandı. Düzce İl Sağlık Müdürü bu uygulamaya "Düzce Modeli" adını vermiş. "Düzce Modeli'nin çıkarılan, çıkarılmaya çalışılan yasalarla ve yönetmeliklerle hiçbir alakası yok.
Düzce'de yasadışı GSS uygulamaları:
Genel Sağlık Sigortası (GSS) hayata geçtiğinde aile hekimine muayene ücretli ama Düzce'de bir yılda kimseden ücret alınmamış. Sevk zorunluluğu Haziran 2006'ya kadar hayata geçmemiş, oysaki GSS hayata geçtiğinde sevk zorunluluğu getiriliyor. Yasada ‘öncelik kamuda çalışan hekimlere’ denmesine rağmen özel polikliniklere yer açılmış. Ancak TTB'nin açtığı dava sonucu iki özel hekimin sözleşmesi feshedilmiş. Uygulamanın sonuçlarını da açıklamayan iktidar, GSS gerçeğini saptırmak, gizlemek ve hayata geçirmek için Düzce'yi, hekimleri, sağlık görevlilerini ve bölgede yaşayan 290 bin kişiyi kullanıyor.
Düzce'de GSS gerçekleri de yaşanıyor:
150 bin nüfuslu merkez ilçede 7 hekim görev yapıyor. Üstelik bunlardan biri askerlik şubesinde, bir diğeri de izinli olan aile hekimi yerine bakıyor. Son üç ayda aile hekimlerinden 1.700 YTL'ye varan kesintiler yapılmış.
Aile sağlığı merkezlerini denetleme ayda birden üç ayda bire düşmüş. Sağlık hizmetlerinin sadece tedavi hizmetlerini değil, koruyucu hekimliği de içerdiği bütün dünyanın bildiği insani bir gerçek. Ama Düzce Modeli'nde çevre sağlığı ve kronik hastalıklar hizmetleri verilmiyor. Okul taraması yapılmıyor.
Ücretler!
Sağlık Müdürlüğü'nün yaptığı işler ve Aile Hekimliği'nin yapmadığı işler Toplum Sağlığı Merkezleri’ne (TSM) aktarılmış durumda. Ama bu işlerde yetkisi ve sorumluluğu yok. Personeli yetersiz. Hem eksikleri tamamlamaları, hem denetleyici olmaları bekleniyor. Ama denetimlerin yaptırımı yok. Sağlık Müdürlüğü bu denetimleri değerlendirmediği gibi hekimlere de baskı yapılıyor. Bunun karşılığında ise TSM'lerdeki personelin ücretleri azalmış ve iş yükü artmış. Düzce'de sağlık hekimlere, sağlık personeline değil, allaha emanet edilmiş durumda!
Artık yapılmayan çok iş var
Sistem, sağlığı korumak üzerine değil, bakkaldan ciklet alır gibi, başvuru üzerine işliyor. Bölge tanımı olmadığı için sağlık hizmeti planlaması yapılmıyor.
Ana çocuk sağlığı koruyucu sağlık hizmeti açısından önemli bir hizmet. Ancak doğum öncesi ve sonrası bakım yapılmıyor. Aile planlamasında malzemeler artık reçetelendiriliyor. 4 ay bebek ve gebe izlemeyen hekimden maaş kesintisi yapmayı akıl etmişler ama izlenmesi için uğraşmak akıllarına gelmemiş.
Kanser gibi takibi zorunlu hastalıkların periyodik muayenesi yapılmıyor. İlçe-lerde gıda analizi yapılmıyor. Toplum Sağlığı Merkezi tarafından bir ilçede nüfus 22 bin olarak veriliyor ama Aile Hekimliği’ne kayıtlı 16 bin kişi var. Kayıt dışı insan çoğalıyor.
Bir telefonla kahveye doktor!
Mobil hizmet Düzce'de çoğunlukla kağıt üstünde. Denetimi yok. Kağıt üstünde olmayanlar da ya mahalle aralarında Sağlık Evi’ne anonsla davet şeklinde ya da köy kahvesinde oturularak yapılıyor. 24 saat hizmet yok. Hafta sonu kurumlar kapalı. Aile Hekimi'ne ulaşılamıyor.
Aile hekimi olanlar bin pişman!
Aile hekimlerine soruldu-ğunda da durum içler acısı. Tüm aile hekimlerinin ortak görüşü şu: Özellikle sevk zorunluluğu getirildikten sonra hasta sayıları %100 artmış. Günde 150- 200 hastaya kadar çıkıyor. Bazı doktorların bakması gereken nüfus 4.600'e çıkmış. Acillerde de nöbet tutuyorlar. Artan iş yükü nedeniyle evlerine gidemiyorlar, akrabalarını çalıştırıyorlar. Hekimlere sadece 1.900 lira labaratuvar gideri veriliyor o da fatura karşılığı, bu miktarı aşarsa hekimden kesiliyor. Bilgisayar sistemine geçilmiş ama hekimlere bilgisayar şifresi vermeyi unutmuşlar! Yaptıkları hizmete göre ücretlendirildikleri için "hesap", ücretlerinden, haksız yere onlara kesilmiş. Bir ilçede 3 aile hekimi istifa etmiş, istifa dilekçeleri işleme konulmamış.
Düzce kandırmacası
Yarım yamalak GSS uygulamasının uygulanamaz olduğu sağlık çalışanları tarafından tespit edilmiş. "Zeki" iktidar, Düzce halkını nasıl kandıracağını bilemez durumda.
GSS'ye, Aile Hekimliği uygulamasına geçildiğini ilan etmemiş. Aile Sağlığı Merkezleri'nin bir kapısında ASM bir kapısında Sağlık Ocağı tabelası duruyor. Yasaları uygulamadığı için "Düzce Modeli" gerçekleri de yansıtmıyor.
Bu yazının bütününde Pratisyen Hekimler Derneği'nin Düzce Değerlendirme Raporu'ndan yararlanılmıştır. İktidarın da bir bilene danışması gerekmez mi? Tabibler Birliği, sağlık emekçileri 1-14 Mart'ta Beyaz Yürüyüş'le yasayı istemediklerini daha ifade edecekler. Düzmece Model değil, insanca yaşam için biz de orada olacağız.
Özden Dönmez


KEG’li öğrenciler “Medikomuzu Vermeyeceğiz!” diyor

Anayasa Mahkemesi GSS yasasını onaylasaydı 1 Ocak 2007'den itibaren üniversitelerdeki öğrenci ve akade-misyenlerin ilaç ve tedavilerini karşılayan medikolar tasfiye edilecekti. Yasa, sağlık alanında özelleştirmeyi amaçladığından, medikolara kaynak ayırmıyor.
Harç parasını zor denkleş-tiren, burs bulmuş ya da bulamamış, maddi olanakları kısıtlı devlet üniversitesi öğ-rencileri için bunun anlamı temel sağlık haklarının gasp edilmesidir. Yeterli kaynak aktarılmadığı için kaliteli hiz-met vermekte güçlük çeken, uzman ve pratisyen hekim ih-tiyacı olan medikoların durumu zaten iyi değilken, AKP ve CHP, çözüm olarak medikoları kapatıyor!
Kaynak sıkıntısı militarizme ayrılan bütçeden kısıntı yapılarak da giderilebilirdi; temel hak olan sağlıktan çalarak değil!
Ertelenen bu yasayı durdu-rabilmek için 4 ayımız var. 20 Kasım 2006'da Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusü önünde bir basın açıklamasıyla başlayan KEG'in Me-dikomu Vermiyorum kam-panyası, 12 Mayıs'ta Anka-ra'da yine KEG'in düzenleyeceği merkezi mitingle devam edecek. 18 Şubat'ta farklı üniversitelerden İzmir'de toplanan öğrenciler dayanışma kararı aldı ve okullarında toplantılarla, forumlarla bu kampanyayı yaygınlaştıracak.
Biz bu yasayı durdurabiliriz
Bursa'da servis-ulaşım hizmetlerini, İstanbul'da yemekhane ücretlerini protesto eden öğrenciler; yasanın denendiği Denizli, Düzce, Eskişehir'deki halk ve İzmir'deki referandumdan çıkan 500 bin HAYIR oyu gösteriyor ki, biz bu neo-liberal saldırıyı durdurabiliriz.


Kaplumbağa ile MHP
Geçen hafta Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusunda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in de katıldığı 301 konulu panelin ardından arkadaşlarla sohbet ediyorduk. Onur Öymen 301'i hararetli bir şekilde savunduğu panelde "demokrasi" itiraz-ları yükselince, "Biz bu salonun önünde, mülkiyeliler olarak kurşunlara karşı demokrasiyi savunmuştuk, bana demokrasi dersi vermeye kalkmayın" diye çıkışmıştı.
Dün kurşunlara karşı demokrasiyi savunanlar, o günün tetikçileri ile ne yazık ki yanyana. Dün "milliyetçi örgütler" kurşunları sıkıyordu. CHP'nin Öymen'i o gün milliyetçilerin kurşunlarına karşı demokrasiyi savunuyor muydu bilinmez ama bugün milliyet-çi örgütlerle yanyana durduğu apaçık. Üstelik CHP, MHP ile flört edi-yor.
Bunları konuşurken bir arkadaşım "kaplumbağa ile akrebin hikayesini biliyor musunuz?" diye başlayıp hikayeyi anlattı:
Bir gün bir akrep, nehrin kenarına gelir. Karşıya geçmesi gereki-yor ya yüzemiyor. Derken, nehirde bir kaplumbağa görür akrep. Kaplumbağaya seslenir, kendisini karşıya geçirmesini ister. Kaplumbağa "olur mu sen beni sokarsın" diye reddecekken, akrep "olur mu hiç, seni sokarsam ikimizde boğuluruz nehirde" di-yerek aklını çeler kaplumbağanın. Biner akrep kaplumbağanın üstüne, nehri geçmeye başlarlar. Kaplumbağa tam karşı kıyıya adımını atarken akrep kaplumbağayı sokup kıyıya iner. Kaplumbağa ölmek üzereyken akrepe "hani söz vermiştin, sokmayacaktın beni?" der. Akrep, amacına ulaşmış, ölmek üzere olan kaplumbağadan uzaklaşırken seslenir: "Ne yapalım, bu benim doğamda var!".
Bonus sorumuz:
CHP-MHP flörtü sonunda, "ne yapalım doğamda var" deyip sokacak akrep kimdir?
Ersin TEK