Sosyalist İşçi 274 (10 Mart 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Yeni bir sol var mı?
Bir tarafta yılgınlar var. Her fırsatta yenilgi havasını anlatıyorlar. Kazanmayı mümkün görmüyorlar. Her kazanımı küçük görüyorlar. Çok zaman “iktidar perspektifi” lafı onlar için herşeyi örtüyor. Çok zaman “demokrasi mücadelesi” retoriği herşeye hakim oluyor.
Bu yılgınlara bakılırsa milliyetçilik yükseliyor. Gerçekten öyle mi? Eğer milliyetçilik yükseli-yorsa neden MHP’nin veya DYP’nin oyları patlama yapmıyor. Senelerdir aynı yerdeler. Yüzde 10 barajının biraz altı, biraz üstündeler.
Milliyetçilik yükseliyor olsa CHP küçülmez. Bugün CHP MHP’den daha milliyetçi ve özgürlük düşmanı bir yerde duruyor ama oy kaybediyor. Peki bu yükselen milliyetçiliğin tabanı nereye gidiyor? Demek ki yükselen milliyetçilik iddiası büyük bir palavra.
Oysa Hrant’ın cenazesi gösterdi ki milliyetçi-liğe karşı olanlar büyük, çok büyük bir güç. Hürriyet’in anketine göre yüzde 47. Yani en büyük güç. Bu güç aynı zamanda yeni solun temeli.
Herkes farkında. Hrant’ın cenazesine katılan büyük kalabalık var olan solu tercih etmiyor. Onun dışında birşey arıyor. Belki aradığı şeyi “sol” olarak da nitelendirmiyor. Ama herkes şundan da emin olmalı: Hrant’ın cenazesine katılanlar, o gün “hepimiz Ermeniyiz” diyenler aynı zamanda emperyalist saldırganlığa da karşılar. Yeni liberalizme de karşılar. İşte bu nedenle onların aradığı yeni bir sol.
Hrant’ın cenazesi dışında bir dizi başka gelişme de yeni bir sol arayışı gösteriyor.
BAK’ın 4. Uluslararası Savaş Karşıtı Sempozyum ve o günlerde yapılan toplantılara duyulan ilgi, hafta sonu İstanbul’da, Bağcılar Belediyesi’nin desteği ile (AKP’lidir) yapılan Mor ve Ötesi konserine katılım. Bu konsere katılanlar çok net bir biçimde emperyalist savaşa karşıydı. Sloganları ile, coşkuları ile gençlikleri ile çok büyük bir gücün var olduğunu gösterdiler. Konserde yüzlerce ve yüzlerce genç BAK aktivisti olmakistediğini söyledi. Emin olabiliriz ki 17 Mart’a Bağcılar’dan büyük bir kalabalık gelecek.
BAK’ın başka toplantıları da oldu. Onun yanı sıra KEG toplantıları vardı. Homofobi’den sağlığa, iklim değişiminden medikomu vermi-yorum kampanyasına kadar sayısız konuda toplantılar yaptı. Bütün toplantılara katılanlar yepyeni bir mücadeleci kuşak. Tartışan, mücadele etmeye hazır bir kuşak. İşte bunlarda yeni bir sol arıyorlar.
Bugünün görevi bu yepyeni mücadeleci kuşağın önünü açmaktır. Bırakalım sekter solcular kendi “kızıl” dünyalarında günlerini saysınlar. Bırakalım yeni haraketi küçümsesinler. Biz işimize bakalım. Çünkü çok işimiz var. Milliyetçiliğe karşı, cinsiyetçiliğe karşı, emperyalizme karşı, yeni liberalizme karşı mücadeleyi örgütlemek gerekiyor.


Derin devlet ne yapıyor?
DYP lideri kontrgerillacı Mehmet Ağar’dan sonra 12 Eylül askeri darbesinin şefi Kenan Evren de demokratik açılımlardan söz etmeye başladı. Hatırlanacağı gibi Ağar PKK militanlarına yönelik olarak “Dağda elde silah dolaşacaklarına düz ovaya inip siyaset yapsınlar” demişti. Şimdi de Evren Türkiye’ye eyalet sistemi öneriyor.
Demokrat mı oldular?
Bu adamlara ne oldu da birdenbire demokrasi havarili-ğine soyundular? “Bu vatan için bin operasyon” yapmakla övünen, üç bin Kürt köyünü boşaltma operasyo-nunda başrol oynayan Mehmet Ağar Kürt dostu mu oldu gerçekten?
Darbe yapıp 650 bin kişiyi gözaltına aldıran, 50 insanı ipe yollayan ve üstelik “pişman değilim, gene olsa gene yaparım” diye beyanat veren darbeci generalin kafasına saksı düştü de gerçekten demokrasi mi istiyor?
Elbette her ikisi de değil. Ancak karşımızdaki düşma-nın bu iki önemli temsilcisi-nin bu sözlerinin arkasında dikkat etmemiz gereken nedenler yatıyor.
Barış kimle yapılır?
Türkiye’nin büyük sermayesi uzun bir süredir barış istiyor. Bunun çok anlaşılır bir nedeni var. Sermaye daha fazla pazar istiyor. Kürt illerinde kirli bir savaş sürdüğü sürece o pazara girmek imkânsız. Oysa doğu ve güneydoğuya yapılacak yatırımlarla sermaye kendi birikimlerini artırabilir.
Bu yüzden TÜSİAD istişare toplantılarında durmadan demokrasi ve barış isteklerini dile getiriyorlar. Onların arkasından da siyasiler çıkıp aynı istekleri söze döküyor.
Sol ise bu demokrasi çağrılarına, dile getirenlerin kimliklerine bakarak, kulak tıkıyor, önemsemiyor. Bunda bir haklılık payı yok değil. İki katilin demokrasi sözcülüğü yapması öyle kolay hazmedilecek bir şey değil.
Ama unutmayalım ki barış düşmanla yapılır. İki dost taraf arasında savaş olmadığı için barış da söz konusu olamaz. Ancak savaşan iki taraf arasında ateşkes ilân edilir ve barış anlaşmaları imzalanır. O yüzden bu tür çağrılarda zarfa değil mazrufa bakmak gerekir.
Ne Evren’e darbe yaptıran sermaye demokrat, ne de o darbeyi yapan Evren ve Kürt köylerini yangın yerine çeviren Ağar. Ama sıkışan sermayenin isteklerini özellikle de bu ikisinin dile getirmesi önümüzdeki fırsata da işaret ediyor.
Barışı kazanabiliriz
Karşımızdaki düşman saflar artık eskisi kadar homojen ve tek ses halinde davranamı-yor. Hemen her konuda hükümetin sarfettiği sözlere devletin derinlerinden itiraz-lar geliyor. Sermaye sınıfının sözcüleriyle devlet bürokrasisi ve ordunun sözcüleri ara-sında sürekli bir polemik ya-şanıyor. Bir bölünmüşlük ve sıkışmışlık yaşandığı ortada.
Bu durumda Evren ve Ağar gibilerinin sözlerinin altında Amerika’dan tezgahlanan komplolar aramak yerine hükümete basınç uygulayıp sözlerini yerine getirmesini sağlamak gerek.
Erdoğan 301’i değiştirmek, Kürt sorununda barışçıl çözüme ulaşmak, Kıbrıs meselesini kökünden halletmek istiyor. Ama kendisinin de çok açık dile getirdiği gibi “derin devlet yüzünden bir yere kadar“ ilerleyebiliyor.
Rakel Dink’in evine gidip “Biz birşeyler yapmak isti-yoruz. Bize basınç uyguladı-ğınızı gösterin” diyor. Müca-delenin yolunu onun göstermesine izin vermeyelim.
Yıllardır savunduğumuz reform taleplerimizi bugün kazanmak daha kolay. Hrant’ın katillerinin yakalanması yetmez. Arkasındaki devasa aygıtı açığa çıkarmak gerek.
Tek yolu var: zaten sürdürdüğümüz gündelik sokak mücadelesini büyütmek. Kazanabiliriz. Avantaj bugün bizde.
Cengiz ALĞAN


İtalyan solu kritik eşikte

İtalya Başbakanı Romano Prodi geçen hafta istifasını sundu. Geçen sene iktidara gelince başında bulunduğu merkez sol hükümet Afganistan'a asker yollamış, kuzeydeki Vicenza kentinde bulunan ABD askeri üssünü desteklemiş ve neo liberal bütçeyi meclisten geçirmişti.
Ama Prodi hükümeti dış politika oylaması sırasında Senato'daki çoğunluğunu kaybetti.
İtalyan birliklerinin Irak ve Afganistan'dan çekilmesi konusunda yapılan yaygın kampanya ve oylamadan bir gün önce Vicenza'da yapılan dev gösteriler hükümetin dış politikasına muhalefetin yaygınlığını sergiledi. Metal İşçileri Sendikası FIOM lideri Gianni Rinaldini ise belirleyici bir noktaya daha işaret ediyor. Prodi'ye oy vereceğini söyleyen iki "ömür boyu sena-tör"ün karşı oy kullanmasının etkisinden söz ediyor.
Bu iki senatörden biri mafya karşıtı bir gazetecinin öldürülmesinden suçlu bulunmuş, diğeri ise patronların bir federasyonunun eski başkanı. Senatörler Prodi'nin anti kapitalist solu dışarıda bırakan yeni bir koalisyon kurmasını umuyorlardı. Ne yazık ki Rifondazione liderliği bu tuzağa düştü. Rifondazione Vicenza'daki gösteriye 120 bin kişiyle katıldı. Ama sadece dört gün sonra buradaki ABD askeri sayısının ikiye katlanması ve askerlerin Afganistan'da kalması yönünde oy kullandı. Senato grubunda "hükümetin dış politikasını bütünüyle destekliyoruz" açıklaması yaptılar. Bu açıklamalara parti tabanında daha fazla çatlak yaratacak.
Sağ her cepheden saldırmaya başlarken, Prodi geçen dönem sağ hükümette yer alan birini hükümetine davet etti. Rifondazione'nin bir milletvekili ise radikal milletvekillerine katıldı ve radikal sol grup Sinistra Critica'nın parlamento grubunu kurma çağrısı yaptı. Bu çağrı bir web sitesinden imzaya açıldı ve ilk gün bin imza toplandı.
Muhalefet yine de bölünmüş durumda. Geçen hafta ulusal çapta yapılan savaş karşıtı toplantıda var olan havada ülke çapında bir miting yapılamayacağı, onun yerine yerel kampanyalar yapılması kararı alındı.
Solun ve savaş karşıtı hareketin netleşmesi gereki-yor. Rifondazione'nin son birkaç yıldır temsil ettiği sol alternatifin sonunun geldiğinin işaretleri belirdi. Ama bu aynı zamanda alternatif bir solun temelinin atılabileceğinin kanıtı. Bu temel hareketin yanında durmayı önemseyen Sinistra Critica ve yanına katacağı sendikalar.