Sosyalist İşçi 274 (10 Mart 2007)
Gay ve lezbiyenler için gerçek eşitlik halâ kazanılmayı bekliyor!
19. yüzyıldan 1960'lara kadar İngiltere’de geyler ve lezbiyenler devlet tarafından zulüm gördüler. Polisler sürekli bir biçimde gayleri takip etti ve tutukladı. Bu baskıcı iklimde, birçok gay ve lezbiyen cinsel oryantasyonunu gizliyordu. Son otuz yılda ise en ağır kısıtlamalar ve ayrımcılıklar son buldu. Gaylere ve lezbiyenlere karşı toplumsal önyargının düzeyi oldukça azaldı. Bugün her büyük televizyon ve radyo dizisinde sempatik karakterlerin oynadığı gay ya da lezbiyen hikâyeleri mevcut.
Gay ve lezbiyen özgürlük hareketi 1969'da New York'da doğdu. Stonewall barında lezbiyenler ve gayler geceler boyu polislerin saldırılarına karşı savaştılar.
Hareket çok hızlı bir şekilde büyüdü ve birçoklarına "klozetin dışına çıkma" ve ayrımcılığa karşı eşit haklar için savaşma cesa-reti verdi. Birçok kazanım elde edildi. Ama gerçek eşitlik hala kazanılamadı. Hala küçük şehir ve köy-lerde gay olmak büyük şehirlerde gay olmaktan daha zor. Hala gaylere karşı şiddet ve önyargı yaygın. Hayat hala gayler için zor.
Çoğu genç bugün ırkçılıktan nefret ediyor. Irak savaşına karşı oluşan yaygın öğrenci hareketi bu hareketin üyelerini emper-yalizme karşı konumlandı-rıyor. Fakat aynı öğrenci grubu içinde gay ve lez-biyenlere karşı önyargı ve homofobi oldukça yaygın.
İki tür argüman kulla-nılıyor. Dinden etkilenmiş olanlar bazen eşcinselliğin bir suç ilan edildiği Eski Ahitten alıntı yapıyorlar. Fakat aynı Eski Ahit diğer toplumlardan insanların köleleştirildiği, kız çocuklarının köle olarak satıldığı ya da tanrıyı yok saymanın insanların ölümüne taşlanmasına yol açtığı toplumlarda yazıldı. Günümüzün gençleri bu olayları kor-kunç bulacaktır.
Bundan daha yaygın olan argüman ise eşcinselliğin "doğal" olmadığıdır. Peki, insanlar için doğal olan ne-dir? Normal olarak düşün-düğümüz şeyler insanlık tarihi boyunca değişir.
Bazı Amerikalı yerli halkları üç cinsiyetin olduğuna inanırdı. Ve üçüncü cinse özel güçler atfederdi. Antik Yunan savaşçılarının hem kadın eşleri hem de erkek sevgilileri vardı. 10 ve 11. yüzyıl İslami toplumları insan aşkının biçimlerindeki çeşitliliği övmüştür. 17. yüzyıl Japonyasında erkekler arasındaki aşkı öven bir kitap ortaya çıkmıştır.
Bizim güzel, arzu edile-bilir ve ahlaki olarak düz-gün diye düşündüğümüz şey sabit değildir. Bunlar toplum değiştikçe değişirler. Geçmişte köylü erkekler eşlerini seçerken fiziksel güce ve çok sayıda çocuk doğurma kapasitelerine göre seçerlerdi. Bugün romantik aşk fikirleri daha büyük bir rol oynamakta ve birçok insan çocuk sayısını sınırlandırmak istemektedir.
Bizler genleri tarafından yönetilen hayvanlar de-ğiliz. Hayvanlar sinemaya gitmez, televizyon izlemez, müzik dinlemez, modanın son anlayışlarına göre gi-yinmezler.
İncil ve Kuran bunlar hakkında hiçbir şey söylemez çünkü bu modern icatların çok öncesinde yazılmışlardır. Eski ahit farklı ipliklerden (liflerden) yapılmış kıyafetleri yasaklar ve bugün çok az insan bu kurala uymakta. İnsan cinselliği göstermektedir ki bir hayvandan daha fazla-sıyız - bizler sosyal birer varlığız.
Cinselliğimiz yoluyla sadece türümüzü yeniden üretme arayışı içinde değiliz, aynı zamanda aşk ve mutluluk ve bir güzellik anlayışı arayışındayız. Ve bunlarla kastettiğimiz şeyler sürekli değişmekte.
Politik olarak sormamız gereken soru şu: Gaylerin ezilmesinden kim çıkar sağlamaktadır? Asla ırkçı hakarette bulunmayı istemeyecek olan genç insanlar okullarındaki ve kolejlerindeki insanları küçük düşürmek için "ibne" de-diklerinde bundan gerçekten zevk alan kimdir?
Yalın cevap “sağcılar”dır. Kapitalizm çalışanları bölünmüş olarak tutmaya dayanır. Irkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik, homofobi, bunların hepsi aynı etkiye sahip. Amerika'da Hristiyan sağ Bushu, Irak savaşını, zenginlerden vergi alınmamasını destekliyor ve gayler için eşit haklar verilmesine karşı çıkıyor. Bush evliliği iki karşı cins arasındaki ilişkiyle sınırlandırarak tanımladığı yeni bir yasa çıkarmaya çalışıyor.
Evlilik hakları kapitalizmde önemlidir çünkü çocuk yetiştirmek, mülki-yet mirası, emeklilik ve hayat sigortası hakları, hatta hastane ve cezaevi ziyaret hakları gibi bir sürü hakkı tanımlarlar. Şili'de ordu seçilmiş hükümeti devirdiğinde binlerce sendikacıyı, yerli halkı ve sosyalisti öldürdü ve aynı zamanda gaylere saldırdı.
Hitler'in Nazi örgütü Yahudileri, Çingeneleri, komünistleri, sosyalistleri, sendikacıları ve eşcinselleri katletti. İngiltere'deki ırkçı parti BNP ve bunun Avru-pa'daki uzantıları gaylerin ezilmesini gönülden teşvik edeceklerdir. Ne zaman sağ kazansa, gayler ve lezbiyenler saldırıya maruz kalanlar arasına girer. Sos-yalistler her zaman ezilenlerin yanında yer alırlar. İnsan haklarını savunup genişletecek her hareketi desteklerler.
Bizim aynı zamanda daha geniş bir insan çeşitliliği anlayışını ve değişimi teşvik etmemiz gerekiyor. Bizim fikirlerimiz tarih tarafından biçimlendirilir. İnsan cinselliği çok zengin bir karmaşıklığa sahiptir. Her toplumda cinsel çekim ve sevgi denk olmayan bir biçimde toplumun bireylerine dağılmıştır. Bazılarımız sadece karşı cinse çekim duyarken, bazıları aynı cinse ve yine başkaları her iki cinse bir-den çekim duyabilir.
Bizi farklı yapanın ne olduğuyla ilgili ilginç tartışmalar yürütülebilir. Arzularımız kısmen genlerimiz tarafından mı biçimlendiriliyor? Duyu-larımız insan güzelliği ve arzulanabilirliğinin özel yönlerine karşılık vermek için toplumsal olarak ne kadar eğitildiler?
Böylesi tartışmalar ilginç olmanın ötesine geçemez. Bu tartışmaların yanıtlayamayacağı soru cinselliği kendimizinkinden farklı olan insanlara karşı nasıl davranmamız gerektiğidir.
Sosyalizm insanların istediklerini diğer insanları sömürüp, ezmedikçe yapmakta özgür oldukları bir toplum için mücadele demek. Bizden farklı olan insanlara karşı sert ve acımasız değil, hoşgörülü olmalıyız. Bununla da yetinmeyip farklılıklarımızdan zevk almalıyız.
Colin Barker
Çeviren Canan Şahin
Duvarları yıkıyoruz!
KEG, Pembe Hayat ve Kaos GL tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen "Homofobi ve Transfobi Karşıtı Buluşma" 3 Mart'ta gerçekleşti. Travesti ve Transeksüel derneği Pembe Hayat'tan Hayat Can, eşcinsellerin kurtuluşu için mücadele veren KAOS GL'den Oya Burcu ve KEG adına Cinsel Ayrımcılığa Hayır Çalışma Grubu'nda Gülay Yaşar birer sunuş yaptılar.
Hayat Can transfobinin örgütlü ve sistematik bir şiddet hareketi olduğunu vurguladı ve sordu: "Bu yalnızca eşcinsellerin mi sorunu? Heteroseksüel dünya gizli eşcinseller tarafından örgütleniyor, bize saldıranlar, arkadaşlarımız, dostlarımız ve müşterilerimiz." Hayat, toplantıdan kısa bir süre önce İstanbul'da travesti ve transeksüellerin yaşadıkları Bayram Sokak'ta yapılan polis baskısını bizlere aktardı ve Pembe Hayat'ın orada da eylem örgütleyeceğini duyurdu.
Oya Burcu, homofobik ayrımcılığın gündelik hayat içerisindeki görünür yüzünü aktardı ve şunun çizdi: "Şiddet sadece fiziksel değildir, en büyük şiddet yok sayılmak." Ayrımcılığa, şiddete ve dışlanmışlığa karşı Oya Burcu örgütlü mücadelenin tek yol olduğunu vurguladı. Kaos GL'nin Mayıs'ta gerçekleşecek "Homofobi Karşıtı Buluşma"ya dönük kampanyaların üniversitelerde sürdürüleceğini açıkladı.
Gülay Yaşar ise sınıflı toplumların kapitalizme birlikte en karanlık yüzü olan homofobinin yenilmesi gerektiğini söyledi ve birlikte mücadelenin dönüştürücü gücüne güvenmek gerektiğini vurguladı. Gülay, bugün homofobinin küresel temsilcisi Bush'un savaşın ve iklim değişlikliğinin de sorumlusu olduğunu, ortak düşmana karşı çeşitlilik, birlik ve ortak mücadelenin kazanacağını söyledi.
100 katılımcıyla gerçekleşen toplantıda, homofobi, ırkçılık, kapitalizm, savaş, küresel ısınma, stalinizm, gay barlar ve gay yaşam tarzının eleştirisi, kapitalizm altında özgür olunmayacağı başlıklarında bir çok konuşma yapıldı.
KEG aktivistleriyle GLBT aktivistlerin birlikte gerçekleştirdiği bu deney birlikte mücadelemiz için umut verici başlangıç oldu.
Başka bir dünyada cinsiyetçilik olmayacak!
Küresel Eylem Grubu Transfobi, Homofobi karşıtı etkinliklerinin yanısıra Cinsiyetçilik ve Şiddet'e karşı çalışmalarına da hız veriyor. ODTÜ Sosyoloji Topluluğu'nun bu yıl üçüncüsünü düzenlediği "Sosyoloji Günleri"nde kadın sorunu ve cinsel ayrımcılığa dair bir çok panel örgütlendi. 27 Şubat-1 Mart arası yapılan toplantılarda Küresel Eylem Grubu olarak bildiri dağıttık, grubumuzun ODTÜ içinden ve dışından katılımını sağladık ve aktivizmle buluşmak isteyen herkese açık bir adres olduğumuzu yüksek sesle yineledik. Oturumlardan birinde Uçan Süpürge'den Nihan Katipoğlu Erken Evlilikler üzerine, KEG'den ise Canan Şahin 'Kadına Yönelik Şiddet' üzerine bir sunum yaptı. Farklı bölümlerden kadın ve erkek bir katılımcı grubunun olduğu panelde KEG salonu akademik çalışmalar ve istatistiklere boğmak yerine sorunun çözümünün ortak mücadelede olduğunu anlattı. Cinsiyetçiliğin ve şiddetin kaynağının bugün savaşları başlatanlarla, Irak'ta 3 kadını idam edenlerle, her şeyden önce kar diyenlerle aynı yerde olduğunu ve tüm dünya anti kapitalist hareketinin yaptığı gibi yanyana gelmemiz gerektiği defalarca yineledi. Salonun coşkulu alkışları Küresel Eylem Grubu'nun savunduğu fikirlerin ve bir platform olarak durduğu yerin bir şeyler yapmak isteyen insanların ihtiyaçlarına ne kadar yanıt verdiğini gösteriyor. Birleştirici fikirlerimizle hareketi inşa etmeye devam!