Sosyalist İşçi 277 (29 Mart 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Birkaçını tutuklamak yetmez, BBP'yi kapatın!
Hrant Dink cinayetinde sadece 11 kişinin tutuklanması, İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah'ın "milliyetçi hislerle işlenmiş bir cinayet" tespitinin doğal bir sonucuydu.
Belki Cerrah ve Cemil Çiçek için azmettiriciler gizli ve ulaşılmaz olabilir, ama herkes biliyor ki azmettirici koltuğunda oturuyor.
Yazıcıoğlu kimseyi tanımaz, ne partisinin militanı Yasin Hayal'i, ne de arkasında poz veren Erhan Tuncel adlı seçkin BBP üyesini.
Yasin Hayal McDonals'ı bombalayıp beş çocuğun yaralanmasına neden olduktan sonra BBP Trabzon İl Başkanı tarafından parayla ödüllendirilmişti. Yaşar Cihan "ne olacak hemşerim, yardım ettim sadece, BBP'yle bir ilişkisi yok ki" demişti. Ancak bu hafta gözaltına alındı 10 faşistle birlikte. Muhbir-faşist-katil-emniyetçi-jitemci Erhan Tuncel konuşmuş da!
Bunlar yetmez. Hrant Dink cinayeti hakkında tüm bilgi ve belgeleri halka açıklayın. Yerel simalarla yetinmeyin şu derin katil Yazıcıoğ-lu'nu gözaltına alın ve sorgulayın. Susma hakkını kullanırsa komutanı Yaşar'ı çağırın, o anlatsın.
Burada durmayın, BBP, MHP, bilumum ırkçı-faşist parti ve örgütü kapatın. Kapatmazsanız, işlenecek yeni cinayet ve katliamlara siz de ortaksınız. Bu talepleri kazanmadan karanlıklar yerini aydınlığa bırakmayacak. AKP hükümetini buradan zorlayalım.


Başka bir enerji mümkün
Türkiye Kyoto'yu imzala
Küresel Eylem Grubu, KEG 28 Nisan'da büyük mitinge hazırlanıyor. İklim değişimine ve AKP hükümetinin nükleer santral kurma çabalarına karşı 28 Nisan'da Kadıköy sokaklarında gösteri düzenleniyor.
28 Nisan gösterisinden önce İzmir'de, Ankara, Bursa ve İstanbul'da Çernobil felaketini unutmadığımızı ve nükleer santral kurma çabalarına sessiz kalmayacağımızı göstermek için insan zinciri kuracağız.
AKP hükümeti Türkiye'nin küresel ısınmada pay sahibi olduğunu görmezden geliyor. Bilcümle milliyetçiler ve ekonomik kalkınma meraklıları ise Türkiye'nin kalkınma hakkı için küresel ısınmaya katkı yapmaya devam etmesini savunuyor.
Küresel Eylem Grubu ise "Başka bir enerji mümkün-Türkiye Kyoto'yu imzala" sloganıyla sokaklarda eylem yapacak.
Şimdi görev bu eylemin en yaygın duyurusu için hızla sokakta örgütlenmektir.


Cumhurbaşkanlığı: Yapay bir tartışma
Deniz Baykal gemi azıya aldı. Açık açık darbe çığırtkanlığı yapıyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın kulağına, cumhurbaşkanlığı adaylarının açıklanmasına yakın bir tarihte birilerinin bir şeyler fısıldayacağını söylüyor. Baykal'ın ima ettiği bu suflecilerin kim olduğu malum. Bunlar giysileri haki renkli insanlar, yakalarında yıldız var. Baykal'ın demesi o ki, asker vakti geldiğinde Erdoğan'a "aday olma" diyecek.
Laik cephe demokrasi düşmanı
CHP'nin genel başkanı sırtını orduya yaslamış vaziyette korku saçıyor, toplumu terörize ediyor. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasının engellenmesine o kadar kafayı takmış durumda ki demokrasi ve özgürlükler aleyhine atıp tutmakta hiçbir sakınca görmüyor.
301. madde konusunda sicili bozuk olan sadece Cemil Çiçek ve hükümet değil, CHP de 301. maddeyi savundu. Onur Öymen gibi CHP'li milletvekilleri "Türklüğe hakaret" gibi muğlak ve sonu Hrant Dink cinayetine kadar giden bir yasa maddesini savundu.
CHP Kürt halkı lehine her demokratik girişime, Abdullah Öcalan'ı da kapsar korkusuyla karşı çıktı. Kıbrıs sorunundan Ermeni sorununa, Kürt sorunundan temel hakların geliştirilmesine kadar her adım laik cephenin itirazıyla karşılaştı.
Kendi kurallarına uymuyorlar
Sosyalistler cumhurbaşkanlığını önemsemezler. Eşitsizliğin, adalet-sizliğin ve sömürünün parlamento yoluyla düzeltilebileceğini düşün-mezler. Ama işin içine darbe, darbe çağrıları, derin devlet, suikastçı çeteler girdiğinde, egemen sınıfın kendi koyduğu kurallara sahip çıkılması gerektiğini hatırlatırlar.
Bizim açımızdan cumhurbaşkanlığının pek bir önemi yok. Yine de başarılabilse, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini, kitlesel bir politik tartışma yaratacağı için savunuyoruz. Kuralların demokrasi yönünde değişmesini istiyoruz. Ama bugünkü yasal çerçevede, cumhurbaşkanını meclis seçiyor. Bu duruma itiraz edenler ve en sonunda "asker"in ne diyeceğini bir merak konusu haline getirenler şımarık, oyun bozan çocuklara benzi-yor. Mecliste AKP ezici bir üstünlüğe sahip olduğu için, AKP'nin istediği bir adayın, hatta Tayyip Erdoğan'ın seçilmesi olasılığına karşı, meclis dışı yöntemleri hatırlatıyorlar.
Durumları o kadar vahim ki yapılan anketlerde ortaya çıkan bir üçüncü partinin daha meclise girmesi ihtimaline yaslanarak, meclisin cumhurbaşkanını seçmesine karşı çıkıyorlar.
Cumhurbaşkanını ya halk seçmeli ya da meclis. Atanmışların silahlı gücüne güvenenlere karşı demokrasiyi savunmanın yolu bu tutuma bağlıdır.
Laik cephe AKP'yi maskeliyor
Bu durumda Tayyip Erdoğan da cumhurbaşkanı olabilir bir başka AKP'li de. Bunun bir önemi yok! IMF'ci, özelleştirmeci olmayan, sermayenin çıkarlarını kollamayan bir cumhurbaşkanı seçilmeyecek nasıl olsa. Cumhurbaşkanlığı için asker tehdidini öne sürenler, 1980 sonrası ilk cumhurbaşkanı Kenan Evren'in kökenini unuttuğumuzu sanıyorlar. Türkiye'de IMF politikalarının en yaygın uygulandığı dönem 1980 darbesi ve sonrasıdır.
Laik cepheyle Tayyip Erdoğan arasında IMF'cilik açısından hiçbir fark yok. Tek fark, laik cephenin, "şeriat geliyor" korkusu yaratarak, AKP'nin neo liberal yüzünü gizlemesinde. Bu cephe aynı zamanda demokrasi düşmanı olduğu için AKP demokrat, bu cephe statükocu olduğu için AKP değişimden yana, bu cephe baskıcı olduğu için AKP özgürlükçü görülüyor.
Laik cephe köhnemiş ve çözülmüş olduğu için Tayyip Erdoğan mazlum, demokrat, yenilikçi görülüyor.
Oysa ne başbakan mazlum, demokrat ve yenilikçi ne de AKP.
Bush'un bir dediğini iki etmeyen, İncirlik Üssü'nü ABD'ye gönül rahatlığıyla kullandıran, zaman zaman en milliyetçi çıkışları yapan, zenginlerin ekonomik programını uygulayan, IMF'ci olan, bugün milyonlarca insanı yoksullaştıran politik ve ekonomik
programı hayata geçiren, açlığın ve yoksulluğun en önemli sorumlusu olan parti AKP'dir.
Laik cephe, milliyetçiler ve yurtseverler yoksullukla AKP arasındaki bağlantıyı gizlediği ve gündemi yapay şeriat tartışmalarına boğduğu için de tehlikelidir. Sadece demokrasi düşmanı olduğu için değil.
Şenol KARAKAŞ