Sosyalist İşçi 284 (2 Haziran 2007)

 

Sayfa 6 :


Sarkozy
Avrupa sağa mı kayıyor?
Avrupa egemen sınıfları Fransa’da Sarkozy’nin kazanması üzerine heyecanlandılar. Sarkozy’nin zaferinin bir başlangıç olmasını umuyorlar.
Çok yakında AB, Almanya’da Angela Merkel, Fransa’da Sarkozy ve İngiltere’de George Brown’ın lişderliği altına girecek. Bunların üçüde Amerikancı ve yeni liberal politikalara katıksız inanıyorlar.
Merkel ve Sarkozy şimdi Fransa ve Hollanda’da reddedilen AB Anayasasını yeniden çıkarmak istiyorlar. Bu defa hiçbir yerde halk oylamasına sunmadan daha kısaltılmış bir Anayasa çıkaracaklar.
Fransa ve Hollanda sonuçları egemenlerle emekçiler arasında bölünmüş bir AB gerçeğini ortaya çıkardı.
Anayasa tabii ki serbest pazarı savunuyor olacak. Ne var ki AB’nin diğer ülkeleri İngiltere’de Thatcher’in başlattığı ve Blair’in devam ettiği yeni liberal yapılanmayı henüz tamamlamadılar ve bunu gerçekleştirmek zorundalar.
Destek yok
2005 Alman seçimleri yeni liberalizmi savunan iki büyük partinin de destekten mahrum olduğunu gösterdi. Bu nedenle kendi aralarında “büyük koalisyona” zorlandılar ve şimdi bu hükümet belli başlı yeni liberal önlemleri almakta ve uygulamakta zorlanıyor.
İtalya’da büyük iş çevreleri geçen yıl seçilen Prodi’nin merkez sol koalisyonunun gerekli yeni liberal önlemleri almakta Silvio Berlusconi’ye göre daha az zorlanacağını umyuorlardı ama öyle olmadı. Prodi’nin küçük çoğunluğu ve koalisyonun bölünmüşlüğü adım atmasına izin vermiyor.
Fransa’da ki gelişme bu kıta çapındaki belirsizlik üzerinde önemşi bir etki yaratacak.
Fransa’da yeni liberal önlemlerin son zorlandığı tarih 1995. Kamu emekçileri büyük bir grev hareketi ile yeni liberal önlemlere karşı çıkmışlar ve sonraki mücadelelerin önünü açmışlardı.
2003 Mayıs ayında öğretmenlerin ücret grevleri, geçen sene ise işsiz gençlerin haklarına saldıran CPE yasasına karşı gerçekleşen büyük öğrenci eylemleri yaşandı.
Eğer önümüzdeki dönemde Sarkozy yeni liberal reformları gerçekleştirebilirse bu Fransa’nın ötesinde bütün Avrupa’yı etkiler.
Ne var ki Sarkozy bu denli güçlü bir pozisyondan başlamıyor. Sarkozy Sosyalist adayı yüzde 53’e 47 oy oranı ile geçti.
Bu oran 1974’den beri her seçimde tekrarlanıyor. Fransa sağ ile sol arasında çok küçük bir oy farkına dayanıyor. Küçük bir oynama dengeyi değiştirebiliyor.
Bu defa Sosyalist parti adayı Royal’in kampanyasının tutarsızlıkları, Sosyalist Parti’nin solunda yaşanan kaos dengenin iç tutarlılığı olan bir kampanya sürdüren Sarkozy lehine dönmesine yol açtı.
Kendisini “öteki” olarak tanımlayan merkez sağın adayı François Bayrou yüzde 18 oranında oy alarak sağın ve solun adaylarına kafa tuttu.
Sağcı Le Figaro gazetesine göre Sarkozy “bütün çabalarına rağmen sağın geleneksel oylarını aşmayı başaramadı.”
Sarkozy’nin oyları
Sarkozy’nin aldığı oyların sosyolojik dağılımı Jacques Chirac’ın 1995’de aldığı oylardan daha dar.
Sarkozy 18-24 yaşları arasındakilerin sadece yüzde 40’ını alabildi. 1995’de Chirac yüzde 55 almıştı.
Sarkozy Chirac’ın tersine yaşlıların oyunu aldı. Yaşları 65’den yukarı seçmenlerin yüzde 64’ünün oyunu aldı. Yaşları 50’nin üzerinde olanların ise yüzde 52’sinin oyunu aldı.
Chirac’la karşılaştırıldığında Sarkozy mavi ve beyaz yakalı işçiler arasında da oy kaybına uğradı. Sol beyaz yakalıların yüzde 57’sinin, mavi yakalıların yüzde 59’unun oyunu aldı.
Sosyalist aday Royal geleneksel olarak sola oy verenlerin oyunu kazandı. Dolayısıyla kimilerinin iddia etiği gibi Sarkozy daha önce Thatcher’in yaptığı gibi işçi sınıfının desteğini kazanamadı.
Sarkozy’nin bütün göçmen karşıtı demogojisine rağmen Fransız halkının sadece yüzde 28’i “Fransa’da çok fazla göçmen olduğunu” düşünüyor. 1993de bu oran yüzde 50, 1997’de yüzde 31’di.
Sarkozy aslında yeni liberal politikalara derin bir öfkenin olduğu bir toplumla karşı karşıya.
Zaten Sarkozy’de kampanyası boyunca ABMerkez bankası’nın yüksek faiz oranlarına çattı. Avrupa ürünlerinin korunmasını ve tercih edilmesini istedi. Anti yeni liberal bir hattı böylece okşamaya çalıştı.
Chirac’ın başkanlığında maliye bakanı olarak Fransız şirketi Alstom’un kurtarılması için 3.2 milyar euro fon harcadı.
Financial Times yazarı Martin Wolf’a göre Sarkozy ekonomik bir liberal olmaktan çok popülist bir politika izleyecek ve büyük olasılıkla Fransa onun döneminde daha fazla bölünecek ve Sarkozy AB’nin entegrasyonunu da engelleyecek.
Güvenirlik
Wolf Sarkozy’e güvenmeyen tek egemen sınıf temsilcisi değil.
Seçilmesinin hemen ardından AB maliye bakanları ortak bir uyarı ile Srakozy’e Fransa’nın ekonomik sorunlarından yola çıkarak AB Merkez Bankası’nı eleştirmemesini ve bağımsızlığını savunmasını söylediler.
Sarkozy’nin zaferinin sınırları ve kişisel politiklarının iniş çıkışları seçilmesinin önemi konusunda bizi yanıltmamalı.
Chirac’ın ardından Sarkozy Fransa sağını kararlı bir liderlik etrafında birleştirdi. Faşist Le Pen’in ırkçı ve otoriter dilini kısmen kullandı.
François Mitterrand’ın 1981-95 başkanlık döneminde Sosyalist parti faşist Le Pen’i sağı bölmek ve za-yıflatmak için kullanıyordu.
Baskı
Sarkozy’nin sağcı söylemi sadece lafta kalmıyor. Sosyal hareketlere karşı daha saldırgan politikaların uygulanmasını bekleyebiliriz.
Sarkozy burada Thatcher’a benziyor. Thatcher Muhafazakâr Parti’ye işçi sınıfına acımasızca saldırmak için güçlü bir liderlik vermişti.
Thatcher çelik işçilerine, madencilere, matbaacılara, liman işçilerine saldırmıştı. İngiltere’de yeni liberalizmin zaferine giden yolu böyle açmıştı.
Sarkozy’nin’de Fransa’da benzer bir başarı elde etmesi mümkün. Bu Avrupa’da ki dengeyi sağın lehine bozar.
Ancak sadece bir seçim kazanmak sınıf dengelerini değiştirmeye yetmiyor. Thatcher ilk iki dönemini İngiltere’de bu değişimi gerçekleştirmeye harcamıştı.
Sarkozy ise Avrupa’nın en mücadeleci sosyal hareketleri ile karşı karşıya.
Önümüzdeki yılların en önemli sınavı bu hareketlerin Sarkozy’e karşı direnme gücü ve yeterli bir liderlik bulup bulamayacakları olacak.
Önümüzdeki dönem sadece Fransa için değil bütün Avrupa için çok önemli bir mücadeleye sahne olacak.
Alex Callinicos


FİLM: Mavi gözlü dev
Elitist, kötü bir film
Nazım Hikmet'le ilgili bir film yapılacak olması bir çok kişiyi heyecanlandırmıştı fakat filmin gösterime girmesiyle birlikte bu heyecanın yerini hayal kırıklığına bıraktığını söylemek sanırım abartı olmayacaktır.
"Mavi Gözlü Dev", Nazım'ın Bursa Cezaevi yıllarını anlatıyor. Filmde bir insan olarak Nazım hakkında hiçbir izlenime yer verilmemiş, Nazım gerçekten bir dev, insanüstü bir varlık gibi tasvir edilmiş. Bu tasvir abartılı bir tiyatral oyunculukla da desteklenmiş.
Film boyunca Nazım ağzını her açtığında dilinden ya şiirler dökülmektedir, ya da o günün güncel politikası ile ilgili yorumları. Nazım'ın yanındaki Kemal Tahir, İbrahim Balaban gibi karakterler sanki tamamen Nazım'ın yaratısıdırlar, Nazım hapishanedeki bütün mahkumlardan daha üstün bir karakterdir.
Bunun yanında film anlattığı tarihsel süreç hakkında da fazla bilgi vermiyor. Nazım'ın hapse girişi, partisiyle anlaşmazlığı geriye dönüşlerle verilmeye çalışılsa da dönemi cid-di ayrıntılarıyla bilmeyen izleyici için bir şey ifade etmiyor.
Filmdeki elitist bakış açısı da oldukça sırıtıyor, replikler Nazım'ın üstünlüğünü her saniye bir kez daha vurgulamak için yazılmış gibi görünmekte ve çoğu zaman zorlama duruyor. Nazım tam da kemalist-seçkinci aydınların benimseyeceği bir Nazım olmuş, vatanına hizmet etmek isteyen, kemalistlerle ittifak yaptığı için yoldaşlarınca yalnız bırakılmış, komünist olmasına karşın temel hedefi sosyalist bir devrim değil de yabancı burjuvaziye, emperyalizme karşı vatanını en üst noktaya taşımak olan fakat bu hevesi çevresindeki bir kaç aydın dışında -mesela cezaevi müdürü- kimse tarafından anlaşılmamış bir dev haline gelmiş.
Bütün bunlara rağmen izlenebilecek bir film mi? Maalesef değil, çünkübu film Nazım Hikmet'e övgü için yapılmış zorlama bir tiyatro oyununa benzerken, Nazım'a ve onun mücadelesine de haksızlık etmekte diye düşünüyorum.
Can Irmak Özinanır


KİTAP: Müzik yazılarım
Rüyamda Joe Hill’i gördüm
Halim Spatar eski bir komünist. Pan yayınlarından çıkan “Müzik Yazılarım” adlı kitabında çeşitli dergi ve gazetelerde çıkan bazı yazıları derlenmiş.
Çok geniş bir yelpaze var kitapta. Doğu Alman kompozitörler Paul Dessau, Hans Werner Henze, Hanns Eisler’den Sansaryan Han’ın tabutluklarından Harbiye zindanına ve Ruhi Su’nun sazına kadar çeşitli alanlara değiniyor.
Spater’in kitabında 2 hikaye çok etkileyici. Bunlardan biri, Çanakkale Savaşı’nın bir Avustralyalı tarafından nasıl görüldüğünü anlatıyor. Çok çarpıcı bir savaş karşıtı müzik; Ve Bando ‘Waltzing Matilda’yı Çalıyordu.
Bir diğeri ise İsveç’te doğup Amerika’ya yerleşen ve burada çeşitliişlerde çalışan ve bu arada sendika hareketinin daima en önünde yer alan Joe Hill’in hikayesini anlatan “Dün Gece Rüyamda Joe Hill’i Gördüm” şarkısı.
Joe Hill işlemediği bir cinayet suçlaması ile idam edilir. Şarkı Joe Hill’in öldürülemeyeceğini, çünkü onun her işçi mücadelesinde, her grevde, her işyerinde yaşadığını anlatır.
Joe Hill ise ölümünde önce yazdığı vasiyet şiirinde “Benim son dileğime karar vermem kolay, ortada pay edilecek hiçbir şey yok çünkü, benim gibiler için içlenmek, ah vah etmek gerekmez, yuvarlanan taş yosun tutumaz çünkü” der.
Kampanyaların içinde kısa bir dinlenme vakti bulursanız Halim Spatger’i okuyun. Size emin,im iyi gelecektir.
F. ALOĞLU