Sosyalist İşçi 287 (23 Haziran 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Tehlike şeriat mı, yoksa darbe mi?
Artık hiçbir yoruma gerek bırakmayacak kadar açık seçik bir süreç yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir süre önce başlayan seçilmişlere müdahale en net biçimiyle devam ediyor. İki de bir de bir yeni e-muhtıra yaşıyoruz.
Genelkurmay yığınsal eylemler çağırıyor, ertesi gün CHP, MHP, ADD ve benzeri ırkçı, milliyetçi ve kemalist örgütlenmeler yığınsal mitingler düzenlemek için kolları sıvıyorlar.
Bütün sorun AKP’yi geriletmek. Neden? Gerçekten AKP bütün bu güçlerin iddia ettiği gibi şeriat düzeni mi getirmek istiyor?
Bu sorunun cevabını bulmak için son 4.5 yıllık AKP iktidarının icraatına bakmak yeterli. AKP şeriatçı bir parti değil. Hatta onun için kimilerinin çok yoğun olarak kullandığı ılımlı islamcı demek dahi doğru değil.
1960’ların ve 70’lerin Adalet Partisi, 1950’lerin Demokrat Partisi ya da 1980’lerin ANAP’ı eğer ılımlı islamcı veya şeriatçı ise o takdirde AKP’de şeriat getirmek istiyor. Ama herkes biliyor ki DP, AP veya ANAP şeriatçı veya ılımlı islamcı partiler değildi. Onlar egemen sınıfın, sermayenin partileriydi.
AKP başlıca özelliği ise yeni liberalizmin en iyi uygulayıcısı olmasıdır. Bu nedenle TÜSİAD, Rahmi Koç, AKP’yi, AKP’nin uygulamalarını övmektedirler.
AKP Türkiye pazarını küresel sermayeye ardına kadar açmaktadır. Kamuya ait herşeyi haraç mezat satmaktadır. Bunların sonucu olarak da büyük bir yabancı sermayenin gelmesini sağlamaktadır. Yerli sermaye, yabancı sermaye ile ortaklıklar kurduğu, kurabildiği ölçüde de yabancı sermayenin Türkiye’ye akışından memnun.
AKP’ye şeriatçı demek sorunu bütünüyle saptırmak ve dar çıkarları için darbe peşinde koşanlara yardımcı olmaktır.
Solda kimi çevreler 28 Şubat deneyine rağmen hala “ne darbe, ne şeriat” sloganının arkasına dizilmekteler.
AKP’ye şeriatçı demek iki sorun birden yaratı- yor. Birinci olarak yeni liberal politikaları göz- ardı ediyor, işçi ve emekçi yığınların bölünmesine ve hedef şaşırmasına yol açıyor.
İkinci olarak ise darbecilerin ekmeğine yağ sürüyor.
Her ikiside çok tehlikeli adımlar.
Bugün açık açık bir darbe süreci yaşıyoruz. Silahların gölgesinde seçimlere giriyoruz. Bunu unuttuğumuz an büyük bir hatanın içine
düşeriz.
Bu arada unutmamak gerekir ki şeriat tehlikesine dikkat çeken 27 Nisan muhtırası satır arasında aslında kimi hedeflediğini “Ne Mutlu Türküm demeyenler düşmandır” diyerek gösterdi. Asıl düşman Hrant Dink’in cenazesinde sokağa çıkan ve “Hepimiz Ermeniyiz” diye haykıranlardır.
Kimi solcular içinde olduklarımilliyetçiliğin derinliklerinde Hrant’ın cenazesine katılmama kararı aldılar. Darbecilerle uzlaşmak için teslim oldular. Kimileri ise ne darbe ne şeriat derken çok tehlikeli bir yere düşmenin eşiğindeler.


Okmeyadanı’nda küresel iklim bildirisi

Seçim tartışmaları sırasında bir sol örgütün temsilcisi “ne yani Okmeydanı’nda küresel iklim bildiri mi dağıtacağız” dedi. Bu anlayış Okmeydanı’nda yaşayanların küresel ısınmadan etkilenmediklerini varsayıyor ve insanlığın karşısındaki en korkunç tehlikeyi hiç bir biçimde anlamadığını gösteriyor.
Bu sıralarda “küresel ısınma” tehlikesinin aslında emperyalistlerin oyunu olduğu iddiasını ileri süren solcular da var.
İşte bu solun gelişme şansı yok. Devrimci marksistler bu nedenle yeni bir sol partinin acil bir gereklilik olduğunu vurguluyorlar.


Baskın Oran sorularımızı yanıtladı
Ezilmiş-dışlanmışların sesi olmak
Herkes AKP'yi eleştiriyor, ancak kimse onun asıl yüzü olan yeni-liberalizme dokunmuyor. Genel sağlık sigortası yasası, özelleştirmeler, IMF'ye verilen sözler… AKP'nin yeni-liberal saldırganlığına ilişkin değerlendirmeniz nedir? Nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Bunun sebebi şu: Bütün düzen partileri aynı durumda. Daha ileri gidelim: 240 milyar dolar dış borç, mevcut cari açık, bu açığın dışarıdan faiz almaya gelen spekülatif sermayeden başka bir şeyle kapatılamıyor oluşu vs. durumlar karşısında kim iktidara gelse aynı yoldan gitmek zorunda.
Bu durumda hiçbir şey yapılamaz mı? Kuzu kuzu gitmeye mahkum muyuz? Hayır. Elimizde olan şeyler de var: hortumlanmaların önlenmesi, bankaların boşaltılmasının önlenmesi gibi düzen-içi ama çok yararlı şeyler yapılabilir. Bunlar bize yüzde 40 rahatlama sağlar. Zaman içinde de kendi kaderimizi kendi elimize daha iyi alırız. Bunun yanı sıra, seçici davranarak, "eğitim ve sağlık devletin lütfu değildir; halkın olmazsa olmazıdır" sloganına uygun fikir ve eylemler hayata geçirilir.
Ama, söyleyeyim, hiç kimse kendini aldatmasın, ekonominin bu durumunda bundan öteye geçmek için nutuk atmak, ucuz kahramanlık olur. Ben ucuz kahraman değilim. Yapamayacağım şeyi söylemem. Bu kısa vadede benim aleyhime çalışır, orta vadede arkamda çok adam toplar. En çok da, ezilmişleri-dışlanmışları.

CHP, 301. maddeyi savunması, milliyetçiliği ve ırkçılığı bayrak edinmesi, Malatya katliamına giden yolda Hıristiyan misyonerleri hedef göstermesi ve son olarak polisin okul yönetiminin iznini almadan üniversitelere girişini mümkün kılan çabasıyla öne çıkıyor. CHP hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

Benim babam 1890 doğumlu, çok yaşlı, çok dürüst, çok sert bir adamdı. Küfretmek gerektiği zaman "Allah selamet versin!" çekerdi.

Türkiye'de gerginlik politikaları siyasal ortamı belirliyor. Temel gerekçe büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğumuz. Türkiye'de bir şeriat tehlikesi olduğunu düşünüyor musunuz? Darbeci mitingler ve e-muhtıraları nasıl değerlendirmektesiniz?

Hayır efendim, düşünmüyorum. Bu bizim üzerimize yukarıdan fışkırtılan Sevr Para-noyasının önemli bir parçasından ibaret. Bu memlekette şeriat tehlikesinden çok laikçilik tehlikesi var. Bu memlekette milliyetçilik seçkinlerin, laikçilik de halkın ü-zerinde tahakküm kurmak için kullanılıyor.
Tabii, şeriat tehlikesi'nin insanları korkutmasına en çok AKP gibileri yardımcı oluyor. Okullarda 23 Nisan'da çocukları fıstık yeşili giydirip ilahi söyletmek, ortaöğretim bodrumlarını mescit yapmak, içkili lokantaları Kırmızı Bölge olarak şehir dışına sürmek, mayo reklamlarını kaldırtmak, onun bunun giyimine karışmak, vs. vs. Bunlar düpedüz aptallık. Kendi ayağına, üstelik, bizim ayağımıza kurşun sıkmak. Ama, bu ülke bütünüyle kendi ayağına kurşun sıkan bir acayip yer. Iğdır vali yardımcısının yayla festivalinde Kürtçe türkü söyleyen Çoban Ali'yi bizzat sahneden indirmesi nedir?
Darbeci mitingler ve e-muhtıralar konusundaki fikirlerim için lütfen Radikal İki'deki arşivime bakınız; orada her şey, ama her şey var.

Kemalizm tarihinin en büyük bunalımını yaşıyor. Kemalizm ilerici midir? Solla herhangi bir ilişkisi olabilir mi?

Kemalizm, 1920'lerde ilericiydi. Bu açıdan da sol olarak adlandırılabilirdi. Çünkü yarı-feodal bir imparatorluğu ulus-devlete, tebaayı vatandaşa, ümmeti ulusa dönüştürmüştü. Tamam, bütün bunlar monistti. Tekçiydi. Birlik'i değil Teklik'i amaçlıyordu. Ama unutmamak gerekir ki o dönem bırakınız Tekçi olmayı, faşist bir devirdi. "Ne mutlu Türk olana" dememesi ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" demesi işte bu farktır.
Ama aradan seksen yıl geçtikten sonra bugünkü "Kemalist"lerin bu noktada demir atmak istemeleri ve bu ilk yukarıdan devrimi 2000'lerde yine yukarıdan bir devrimle tamamlamayı amaçlayanları mesela 301'i müdafaa ederek durdurmaya çalışması Kemalizm'i gerici bir ideoloji haline soktu. Bugün devir, "Ne mutlu Türkiyeliyim diyene" deme devridir. İlericilik budur.
Evet, böyle düşünmeyen Kemalistler de var. O zaman seslerini yükseltsinler bunlara karşı. Yükseltmedikleri zaman hep bir ağızdan bağırmakta mazuruz: "M.Kemal bu Kemalistleri sopayla kovalardı!". Özellikle, Baykal'ın CHP'sini.

Seçim listelerinin ilk üç sırasını yüzde 93,35 gibi yüksek oranla erkekler kaplı- yor. Adayların yaş ortalamasının 45 olduğu söyleniyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadınlar ve gençlerin siyasete katılımına dair önerileriniz nelerdir?

Türkiye'nin genel düzeninin seçimlere yansımasından ibaret. Kadınlar öyle bir kategori ki, ezilmiş-dışlanmışlar kendi içlerindeki kadınları da eziyor-dışlıyor. Anlayın artık. Bu, Türkiye'nin en büyük azınlığının durumu: yüzde 50!
Kontenjan şimdilik bir önlem olabilir.

Muhtıralar bir kez daha Türkiye'yi içe kapatıyor. Ancak dünyada savaşa ve kapitalist küreselleşmeye karşı direniş hareketi, kampanyalar ve küresel eylemlerle sesini duyuruyor. Yeni hareketi nasıl değerlendirmeli?

Yeni hareket de Sol'un kolları arasına alınmalı. 1960'larda biz Sol'u işçi sınıfından ibaret gördük. 70'lerde Kürtleri buna kattık. Ondan sonra 12 Eylül geldi, dağıldık. Aradan geçen 35 yıl içinde bütün bu Yeni Toplumsal Hareketler çıktı. Onları da kollarımızın arasına alırsak adımız Çağdaş Sol olur, kitleler arkamıza takılır ve kendimizi gettoya kapatmaktan kurtuluruz. Türkiye'nin ve dünyanın kurtuluşu buradan geçiyor. Onun içindir ki bütün ezilmiş-dışlanmışların sesi olmaktan bahsediyorum. Dikkatle düşünülmüş bir slogandır.

Seçim kampanyası sıcak geçiyor, küresel ısınmanın dolaysız sonuçlarını yaşarken, Türkiye sera gazlarında düşük miktarda azaltımı öngören Kyoto Protokolü'nü imzalamıyor. Küresel iklim değişikliğine karşı nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Yukarıda söylediğim gibi, bu solcuların ele alıp bayraktarlığını yapması gereken şeylerden biridir. Hatta, birincisidir çünkü çok yakında biz ne etnik eşitlik, ne cinsel eşitlik, ne dinsel eşitlik kavgası yapabileceğiz. Çünkü dünya başımıza çökecek böyle gidersek.

Baskın Oran’a soruları
Volkan AKYILDIRIM sordu