Sosyalist İşçi 288 (30 Haziran 2007)
BAŞYAZI
Generaller neyin peşinde?
2 ayda belki 2, belki 3 muhtıra verildi. Kim ve hangi hakla bu muhtıraları veriyor? Neden haklarında soruşturma açılmıyor. Generaller iç politikaya müdahale hakkına sahipler mi? Bu generaller hangi partiyi/partileri destekliyorlar? Neden ordudan istifa edip, destekledikleri partilere katılmıyorlar?
Önce Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale ettiler, ardından halkı yürüyüşler yapmaya çağırdılar, sonra bu kez Irak’a müdahale için sokaklara daet ettiler ve bu kez tam anlamı ile çuvalladılar.
Tüm darbe yanlılarının ve ırkçıların çabalarına rağmen gösterilere 40-50 kişilik kalabalıklar katıldı. En büyük gösteriye 5 bin kişi katıldı.
Generallerin isteği ile “refleks gösterenler” faşistlerce katledilen Hrant Dink’in cenazesinde olduğu gibi “sessiz” yürüyüş yapmaya çalıştılar, ama olmadı.
Bu sonuçla kitle hareketi isteyen generaller komik duruma düştüler. Bunun ardından generaller bu sefer sınırötesi harekata izin vermeyen AKP’ye saldırmaya başladılar. Son yayınladıkları bildiri ile artık bir askeri harekatın da işe yaramaz duruma düşeceğini ilan ettiler. Böylece, akıllarınca muhtemel bir sınır ötesi operasyonda karşılaşacakları sorunlardan kurtulmaya çalışı- yorlar.
Seçimlerden sonra çok iş var
22 Temmuz seçimlerinden sonra iş bitmiyor. Sol bu seçimlerden moralli çıkacak. Bunun iki nedeni var. Birincisi İstanbul’da Ufuk Uras büyük olasılıkla seçilecek, Baskın Oran ise ya seçilecek ya da çok az farkla kaybedecek.
İkinci olarak ise mecliste bir Kürt milletvekili grubu kurulacak. DTP meclise girecek.
Ancak asıl mücadele 22 Temmuz’dan sonra. Açık ki mecliste bir Kürt grubunun kurulması egemen sınıf tarafından hoş karşılanmayacak ve saldırı başlayacak. Bunu göğüslemek zorundayız.
Öte yandan egemen sınıf açısından tamamen suni ve gereksiz bir çatışma olan bugünkü sorunlar bittiği an yeni liberalizmin yeni “reformları” ile yüzyüze geleceğiz. Emekçi sınıflar yeniden, yeniden saldırıya uğrayacak.
Polis yasası bir ilk. Onu yenileri izleyecek. Bütün bu saldırılara da direnmek gerekir.
Direnmenin ilk adımı sokakta olmaktır. Sosyalist İşçi geçtiğimiz yılları sürekli olarak sokakta kampanyalar inşa edenlerin örügüt olan DSİP’i destekler. Gerekli olan böyle bir tutum almaktır.
Yeni liberalizmin yanı sıra küresel ısınmaya, nükleer santraller yapılmasına, cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı da kampanya yapacağız.
Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele ise son dönemlerde olduğu gibi başat bir sorundur. DurDe mutlaka güçlenmek ve sokakta daha fazla hissedilir hale gelmek zorunda.
Kısacası 23 Temmuz günü bizi içinde olduğumuz seçim kampanyasından çok daha zorlu bir çalışma dönemi bekliyor.
Havalar neden çok sıcak?
Türkiye’nin önemli bir kısmı çok sıcak bir kış geçirdi. Ardından çok sıcak bir yaz yaşamaya başladık. Meteroloji verilerine göre, kayıtlar tutulduğundan bu yana yaşanan en sıcak yaz.
Şimdi herkes “Haziran’da böyle olursa Temmuz ve Ağustos’ta ne olur” sorusunu soruyor. Gerçekten de Temmuz ve Ağustos iyice korkutucu sonuçlar yaratabilir.
Bir de sağda solda asılan “çevreci” belediye pankartları var. Küresel ısınmaya dikkat çekildikten sonra, su sıkıntısı vurgulanıyor ve “idareli su kullanın” deniyor.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ise dikkatli davranılırsa tonlarca su tasarrufu yapılabileceğini anlatan dev afişler asıyor. İstanbul ve Ankara’da bahçe sulamak yasak. Yasak, ama belediye arazözleri “belli bir para karşılığı” bah- çenizi gelip suluyorlar.
İştebu arazöz meselesi küresel ısınmanın nereyi vurduğunu çok iyi gösteriyor. Paran varsa küresel ısınma seni ilgilendirmez, yasağa rağmen sen bahçeni sulayabilirsin. Yoksullar ise en temel ihtiyaçları için su bulamazlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi sık sık suları keserken tasarruf yapıyor ve suları hep daha yoksul bölgelerde kesi- yor. Oysa zaten suyu daha az kullanan bölgeler onlar. Yani gene, paran varsa su sorunun yok, yoksulsan su sorunun var.
Ancak küresel ısınmayı belediyelerin yaptığı gibi sadece su sorununa indirmek de yanlış. Hele hele bireysel tasarruflarla, ne su sorunu çözülür ne de küresel ısınma. Bireysel önlemler elbette ki gereklidir. Gereksiz su veya elektrik harcamamak lazım!
Ama yoksulsanız zaten dikkatlisiniz. Ay sonu gelen fatura ne kadar küçükse o kadar iyi. Dolayısıyla bireysel önlem de bir ölçüde sınıfsal bir sorun ve temelli bir önlem değil.
Öte yandan bir yandan su sıkıntısı giderek büyüyor, diğer yandan ise birçok yerde seller yaşanıyor. Seller hemen hemen daima yoksulları vuru- yor. Zengin bölgelerde sel olduğu hemen hemen hiç görülmemiş birşey. Ufak çaplı birşeyler olsa da hemen önlem alınıyor.
Hem su sıkıntısı, hem de seller esas olarak gene yoksulları vuruyor.
Küresel ısınmayı sadece su sıkıntısına indirgemek asıl sorunları göz ardı et- meye yarıyor.
Belediyelerin küresel ısınmaya dayanarak su tasarrufu isteyen pankartlarında bu nedenle bir sorun var.
Küresel ısınmaya karşı öncelikle kömür ve petrole dayalı enerji politikasınıd eğiştirmek gerekir. İkinci olarak ise tüm ulaşım politikalarını değiştirmek gerekir.
Kömür ve petrole dayalı enerji üretme, küresel ısınmayı sağlayan sera etkisini yaratan karbondioksit salınımının artmasının en önemli nedeni. Bu nedenle çok acilen enerji politikalarını değiştirmek gerekir.
Örneğin belediyeler bu konularda adımlar atabilirler. Belediyeler yeni enerji santrallerinin kurulmasına izin vermeyip, yerine rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik edebilirler.
Belediyeler konutların ve işyerlerinin izolasyonu için yardımcı olabilirler. Böylece çok büyük enerji tasarrufu elde edilebilir. Ayrıca, belediyeler merkezi hükümetleri bu konuda zorlayabilirler.
Kömür ve petrole dayalı enerji politikası değişmedikçe, küresel ısınmanın önünün kesilmesi mümkün değil.
Ne var ki enerji politikalarını dev küresel şirketler belirliyor. Küresel ısınmaya karşı mücadele, asıl olarak bu dev şirketlere karşı verilen bir mücadeledir. Bu nedenle çok sınıfsaldır. Bu nedenle bütünüyle antikapitalisttir. Yoksullar bu mücadelede taraftır, antikapitalist taraftadır.
İkinci mücadele alanı ulaşım politikalarıdır. Bugün bütün dünyada ve Türkiye’de daha fazla ulaşım karayolu taşımacılığına dayanmaktadır. Petrol kullanan otomobiller, kamyon ve otobüsler küresel ısınmanın bir diğer nedenidir.
Bu politikanın hızla değişmesi gerekir. Karayoluna değil, raylı sistemlere, bisiklete yatırım yapmak gerekir. Belediyeler su afişlerinin yanı sıra en azından kentlerindeki ulaşım politikalarını çok hızla değiştirmelidirler.
Raylı sistem kullananlar için de sayısız yararlara sahiptir. Daha güvenilirdir, daha sağlıklıdır, daha az kaza olur, daha ucuzdur ve daha hızlıdır!
Şehirler arasında da uçak ve karayolu taşımacılığı yerine hızla raylı sistemleri geçirmek gerekir.
Otomobil zenginlere ait bir taşıma aracıdır. Yoksulların otobüslerinin ne denli kötü olduğunu ise anlatmak gereksiz. Öyleyse ulaşım politikalarını değiştirmek de gene bir sınıf politikasıdır ve yoksulların yeri bu mücadelede bellidir.
Bugün sosyalistler için küresel ısınma için mücadele hayati bir öneme sahip. Bir yandan dünyamız giderek pişiyor, yanıp kavruluyor. Çok yakında çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya gelebiliriz. Zaman az. Bu mücadeleyi kazanmak gerekir ve sosyalistlere bu müacdelede çok iş düşüyor.
Diğer yandan ise küresel ısınma önce yoksulları, emekçileri vuruyor. Sosyalistler, emekçiden yanadır.
Yusuf BULUT