Sosyalist İşçi 288 (30 Haziran 2007)
Yeni sol parti
Geleceğin umudu
İstanbul'da büyük bir mücadele yürütülüyor. Mehmet Ufuk Uras ve Baskın Oran'ın seçim kampanyaları her iki yakada güçleniyor ve destek buluyor.
Bağımsız aday fikri aslında ikinci heyecan dalgasını yarattı. Mart ayında Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel tarafından yayımlanan bağımsız sol aday önerisi heyecanla karşılanmıştı, ancak tartışma geleneksel sol güçlerin birlik tartışmasına çevrilerek sokakta karşılık bulması gecikti. Ancak aynı güçlerin kampanya yapma sırası gelince atıl kalması, kimilerinin düşmanca tutum alması, ortaya başka bir seçim kampanyası çıkardı. Bir parti örgütünün mekanizmalarıyla yürütülen tipik bir seçim kampanyası değil bu; resmiyet taşımayan, bireysel inisiyatiflerin yön verebildiği, örgütlü bireylerin de siyasal bir aktivist olabileceğinin gösteren çok bileşenli bir deney.
İstanbul 2. Bölge'de mücadele yürüten Baskın Oran, milliyetçi solun başlattığı iftira kampan- yası, DTP'nin tutumunu anlaşılmaz bir şekilde değiştirerek Doğan Erbaş'ı aday göstermesi, kimilerininse travestilerin, başörtülü kadınların, azınlıkların haklarını savunmayı göğüsleyemeyerek bir kenarda oturması gibi engellerle boğuşmuyor. Küresel BAK, Küresel Eylem Grubu, BarışaRock, Irkçılığa DurDe kampanyalarında mücadele eden aktivistler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, azınlıklar, eşcinseller, gençler ve kadınlar yan yana gelerek aşağıdan bir hareket inşa etmeyi deniyor. Bu kazanmak için verilen bir mücadele, hedef 65 bin kişinin aralarından birini meclise göndermesi ve bu kötü oyunun bozulması. Kampanya sürekli kam- panya yürüten aktivistlere sahip olduğu için İstanbul'daki ilk seçim bürosunu açtı ve kısa sürede sokağa çıkmayı başardı. Kampanyaya destek veren herkesin o gün Hrant'ın ardından yürüyenlerden biri olduğunu görüyoruz.
1. Bölgede ise ortak kanı Mehmet Ufuk Uras'ın şimdiden kazandığı. DTP ve ÖDP oyları 65 bin sınırını kolayca geçebilir. Bu erken zafer havasını bir siyasal harekete dönüştürmek gerekiyor. Neden 200 bin oy almayalım ki? Neden bir değil birkaç ırkçı ya da IMFci milletvekilinin önünü kesmeyelim ki? Neden sağcı ve saldırgan bir parlamentonun karşısına moralli bir hareket olarak çıkmayalım ki?
Bu seçimin darbe koşullarında gerçekleştiğini unutmamak gerek. Açık ki seçim sorunları çözmeyecek. Generaller kargaşa senaryolarıyla ilgilenmeyi sürdürecek, AKP demokrasi zırhıyla direnmeye devam ederken özelleştirme programını acımasızca uygulayacak. Genel Sağlık Sigortası yasası, nükleer santral ihaleleri, sosyal güvenlik yasası, kamu harcamalarının kısalması ve hizmetlerin özelleştirilmesi kapıda. İşkence ve polis baskısı tırmanıyor. Ve küresel iklim değişikliğinin sonuçları var.
Kürt ve Türkiye solu oylarından daha fazlasını istemek zorundayız. Fakirlerle, dışlananlarla, evsiz, aç bırakılanlarla buluşmak zorundayız. Bu ise 45 günlük bir seçim kampanyası ile değil, sürekli kampanya yürütmekle mümkün.
Oran ve Uras'ı vekilleri- miz olarak meclise göndermek bir ilk adım olacak. Her ikisi de kampanyalar ve gelişen sosyal hareketlerin tam desteğine sahip. Mecliste sesimiz olacaklar. Vekillerimizin sesinin oradakilerden daha çok duyulmasını ve siyasal bir karşılık bulmasını istiyorsak yoksulluğa, savaşa, ırkçılığa, küresel ısınmaya ve cinsel ayrımcılığa karşı kampanyaları güçlendirmeliyiz.
15 - 20 kişilik toplantılardan 1 Mart'a ve Türkiye'nin tek savaş karşıtı sürekli kampanyası Küresel BAK'a aktivizmle ulaşıldı. Küresel BAK savaş karşıtlarının sesi olmayı başardı.
2005 sonunda küresel ısınmaya karşı küresel eylem için yan yana gelenlerin kurduğu Küresel Eylem Grubu, 27 Nisan e-muhtırasının ertesi günü 10 bin kişilik bir miting yapmayı başardı. Kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar, aktivistler, köylüler burada yan yana geldiler. Artık bir hareketiz.
Küresel Eylem Grubu, bireysel katılıma dayalı, şeffaf ve demokratik bir temelde cinsiyetçiliğe, homofobiye, G8'e, asıl olarak da her şeyi satılık kılan özelleştirmeye karşı kampanyalar yürütüyor.
Irkçılık ve milliyetçiği aynı şekilde reddeden tek kampanya DurDe hızla gelişiyor.
Ağustos sonunda 5. yaşını kutlayacak olan BarışaRock kampanyası ise 3-4 binle başladı, geçen yıl 80 bin savaş ve kapitalizm karşıtı genci buluşturmayı başardı.
İşte bu güçlerin enerjisi, yeni fikirleri, yaratıcılığı gerçek bir siyasal hareket oluşturabilir.
Oran ve Uras kampanyalarına katılan herkesi antikapitalist ve savaş karşıtı kampanyalara katılmaya çağırıyoruz. Bir tanesinde mücadele edenler diğerlerinde de mücadele vermeli. Hareket genişlemeli, yayılmalı ve kitleselleşmeli. Birleşmeli.
22 Temmuz'da Baskın Oran'ın ve Mehmet Ufuk Uras'ın kazanması için canla başla çalışmak gerek. 23 Temmuz günü başlayacağımız büyük mücadele için.
23 Temmuz’dan sonra kampanyalarımızın bir acil gereksinimi daha da öne çıkacak: Politik örgütlenme.
Seçim kampanyalarımız ise bu gereksinimi kapatmakta ne kadar çok olanağımız olduğunu gösteriyor. Baskın ve Ufuk kampanyası katılımcıları ne kadar çok insanın daha ileri bir örgütlenmeye hazır olduğunu kanıtlıyor.
Şimdi bir yandan sokaktaki kampanyalarımızı çoğaltarak devam edeceğiz diğer yandan da politik bir örgütlenmenin, yeni,bir sol partinin inşası için kolları sıvayacağız.
Yeni bir sol parti deyince kimileri bunu solun birliği olarak algılıyorlar. Oysa solun birliği doğrultusunda bugüne kadar çok adım atıldı ama bunlar hep başarısız oldu.
Bugün de seçim kampanyasında sanki bir sol birlik varmış, sol çeşitli adaylar etrafında birlikte kampanya yapıyormuş gibi görünüyor. Ama durum böyle değil.
Eğer dikkatli bakılırsa seçimlere soldan, aynı bölgelerde çok sayıda bağımsız adayın katıldığı görülür. Bu birinci sorundur. İkinci sorun ise aynı adayları desteklediklerini söyleyenler dahi birlikte kampanya yapamamakta, yapmamaktadır.
Biz aynı deneyi bundan önceki seçimlerde de yaşadık ve solun birliğinin yetersizliğini gördük.
Solun birliğinin öne çıkardığı bir diğer sorun da bütün kararların kapalı kapılar ardında alınmasıdır. Adaylar kapalı kapılar ardında bir ya da birkaç partinin yöneticileri tarafından saptanmaktadır.
Kampanyaya katılacak binlerce insanın adayları seçmek için dahi fikirleri sorulmamaktaıdr.
Bütün bunlar sonuçta sadece anti-demokratik yapılar değil, zayıf kampan yalar çıkarmaktadır.
Kampanyalarımız ne kadar açık, katılımcı olursa o kadar güçlü olur, tersi halinde de o kadar zayıf olur.
Yeni bir sol parti bu nedenle grupların birliği olmamalıdır. Grup hiyerarşilerinin devam ettiği, kararların gruplararası görüşmelerle çözüleceği bir yapı hareketi ileri götürmez, geliştirmez.
Yeni bir sol parti acil bir gerekliliktir, ama yukarıdan aşağı iki günde de kurulmamalıdır.
Tam tersine sokaktaki sayısız kampanyanın bir araya getirilmesi ve birleş- tirilmesi ile oluşturulmalıdır.
Eğer yeni sol parti sokaktaki hareketin, kampanyaların aktivistlerinin partisi olacaksa o takdirde sokakta bu kampanyaları her günkü çalışmalarla inşa edenlerin partisi olmalıdır.
Hergün bildiri dağıtan, stant açan, afiş asan, toplantıları düzenleyen aktivistlerin örgütüne ihtiyacımız var.
Herhangi bir aktivist gösterisine bakarsak, hemen yeni bir sol partinin bazı özelliklerini daha görürüz.
Böyle bir parti genç kadroların örgütü olmalıdır. Sokaktaki hareket gençtir.
Yeni sol parti kadınların partisi olmalıdır. Orta yaşın üzerinde, eski solculardan oluşan erkek bir parti değil, kadınların çoğunluk olduğu, kadınların yönetici olduğu bir parti olmalıdır. Çünkü sokaktaki harekete kadınlar daha çoktur ve hareketi yönlendirmektedir.
Yeni bir sol parti yeni- liberalizme, savaşa, ırkçılığa ve milliyetçiliğe, militarizme ve darbelere, cinsiyetçiliğe, homofobiye, küresel ısınmaya, nükleer santrallere karşı tutum almalıdır.
Zaten bu temel başlıklarda kampanya yapanların partisi olmalıdır.
Ufuk Uras ve Baskın Oran kampanyaları yeni bir sol parti için bize sayısız malzeme vermektedir. Daha çok öğreneceğiz...
Almanya
Sol Parti
Almanya’da eski Doğu Almanya’nın komünist partisinin yenilenmiş hali olan PDS ile Batı Almanya’nın çok çeşitli sol güçlerini ve aktivistleri bir araya getiren WASG’ın birleşmesinden ortaya çıkan Sol Parti bilindiği gibi son genel seçimlerde büyük bir başarı elde ederek egemen sınıfın bütün hesaplarını bozdu ve ülkenin üçüncü partisi haline geldi.
Sol Parti esas olarak Batı Almanya’da aktivistlerin partisi halinde ve bu yapı Doğu Almanya’da da etkisini gösteriyor. Oradaki eski PDS kadrolarını değiştiriyor ya da yeni aktivistlerin Doğu Almanya’da da harekete katılmasını sağlıyor.
Alman solu içinde Sol Parti’ye uzak duran veya kaçınılmaz olarak içine giren, fakat bütün faaliyetten uzak duran önemli bir kesim var. Sol Parti onlara rağmen hızla gelişiyor. Sekterizm ile mücadele sadece parti kongrelerinde, toplantılarında değil, sokakta, kampanyalarda veriliyor ve aktivistler bu tartışmalarda çok etkileyici oluyorlar.
Alman Sol Partisi bizim için de önemli bir örnek.
İngiltere
Respect
İngiltere’de savaş karşıtı hareketin güçlerinin siya-sal örgüt biçimi olarak Respect ortaya çıktı.
Respect henüz bu hareketin bütün katılımcılarının örgütü haline gelmedi, ama hareketi örgütleyen aktivistlerin örgütü durumunda.
Respect içinde birçok sol örgüt var. Bu örgütler yapılarını Respect dışında koruyorlar, ama Respect kararlarını sol ör-gütlerin yapılarının arala-rında tartışarak aldığı bir örgütlenme değil.
Respect bölge örgütlenmelerine isteyen herkes üye olabiliyor. Üyelik her sene yenileniyor. Üyeler toplanarak kararlarını alıyorlar, seçimler varsa adaylarını seçiyorlar.
Yerel yapılar merkezi kongreye delegelerini gönderiyor. Merkezi örgütlenme örgütün genel politikalarını belirliyor.
Respect’in seçim başarısı Alman Sol Parti kadar büyük değil. Bunun nedeni İngiltere’de dar seçim bölgelerinin olması.
Buna rağmen Respect hem milletvekili seçimlerinde (1 milletvekili var) hem de yerel seçimlerde önemli kazanımlar elde ediyor.
Bir yeni antikapitalist festival daha RockA
Başka bir dünya mümkün
22-23-24 Haziran 2007 tarihleri arasında İzmir Selçuk'ta yapılan RockA alternatif festivale binlerce kişi katıldı. Katılımcıların İzmir dışındaki şehirlerden de geldiği festival savaşa, ırkçılığa, milliyetçiliğe, nükleer enerjiye karşı büyük bir buluşma haline geldi.
Festivalde 40'a yakın müzik grubu sahneye çıktı. Alakasızlar, Küresel BAK, Küresel Eylem Grubu (KEG), Irkçılğa-Milliyetçiliğe DurDe, Geleceğimizi İstiyoruz ve Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Topluluğu (DEFOT) standlarının olduğu bölgede çeşitli atölye çalışmaları ve söyleşiler yapıldı. Küresel Eylem Grubu'nun Özgün Ergin'in konuşmacı olduğu "Küresel Isınma ve Nükleer Enerji" söyleşisi ile Samet Baskak ve Nalan Damarsardı'nın konuşmacı olduğu "Genel Sağlık Sigortası - Medikomu Vermiyorum" söyleşileri; Küresel BAK'ın ise Erkan Kara'nın konuşmacı olduğu "İncirlik Kapatılsın" söyleşileri yapıldı. İstanbul'dan gelen Barşarock ekibi de festivale katkıda bulundu.
Yiyecek işleri ve çok sınırlı sayıda profesyonel güvenlik dışında her şey gönüllü yapıldı. Yüzün üzerinde gönüllü vardı.
İlk kez olmasına rağmen, Barışarock'ın ilkelerini be- nimsemiş olan festival, katılanlara büyük moral verdi. Festivalde "barış" talebi ve "başka bir dünya mümkün" sloganı üç gün boyunca sık sık çalınan RockA tanıtım müziğinde şu sözlerle yer aldı:
"Durduramaz savaşları / Elimizdeki gitarlar / Barış şarkısı birlikte söylenene kadar. / …/ Başka bir dünya mümkün"
Adalet İstiyoruz
2 Temmuz’daki Hrant Dink mahkemesindeki gösteri için yapılan son ortak toplantıda bir dizi karar alındı
Toplantıya Orhan ve Arat Dink ile ailenin avukatlarının konuşmalarıyla başlandı. Orhan Dink kısaca:
"Yalnızlaşmak istemiyoruz. İçeride, mahkemedey-ken dışarıda da kamuoyu desteğine ihtiyacımız var.
"Sadece örgütler değil, vicdanı olan herkes gelmeli. Bu bizim en büyük kozumuz.
"Provokasyonlara karşı dikkatli olmalıyız. Aksi halde mahkemenin İstanbul dışına alınması ihtimali doğar. Ayrıca bir gerginlik olursa gelenler de bir daha gelmez" dedi.
Sonra söz alan Arat da:
"Ailenin çağrıcı olması etik olmaz. 30 kişi de gelseniz bizim için değerlisiniz. Ama kitlesel olmazsak yaptırım gücümüz olmaz.
"Sessiz olmalıyız eylemde. Sessizlik karşımızdakini daha fazla korkutuyor. İçinde ne olduğunu bilmedikleri derin bir kuyu gibi sessiz olmalıyız. Sessizliğin büyük gücünü cenazede gördük" dedi.
Üzerinde uzlaşılan konular şöyle:
1. Eylem mutlaka slogansız ve sessiz olacak.
2. Herkes siyahlar giyerek gelmeli. Böylece orada ne için toplandığımız anlaşılmalı.
3. 'Adalet istiyoruz' yazılı tek bir pankart olacak.
4. Eylem sabah 9:30'da Beşiktaş eski DGM yakınlarında bir alanda başlayacak. 11:00'e kadar sessiz kalınacak. 11:00'de basın açıklaması yapılarak dağılacağız.
5. Tek bir çeşit döviz olacak.
Bir tertip komitesi seçildi. Komitede partilerden, sendika ve odalardan ve DurDe’den temsilciler var.
DurDe aktivistleri hem DurDe çağrı metnini hem de ortak çağrı metnini dağıtabiliriz.
2 Temmuz mahkemesi bir ilk olabilir. Bu kez iktidarlara adalet talebine sahip çıktığımızı yüksek sesle duyurabiliriz.
Son olarak, toplantıda Ankara ve İzmir DurDe'nin 2 Temmuz hazırlıkları da anlatıldı.
GÖRÜŞ
İşçileri
küçük görenler kim?
Baskın Oran'ın karşısında İstanbul 2. Bölge'deki adaylardan biri de "bağımsız işçi adayı". Dün iki afişini gördüm bu adayın. Biri "İşçilerin birliği patronları yenecek" diyor, biri de "Sorosçu aydınlar"dan söz ediyor.
"Bağımsız işçi adayı"na iyi şanslar dilerim. Elli bin oy alıp seçilirse, hatta 10 bin oy alıp seçilemez ama önemli bir varlık gösterirse, çok sevineceğim. İşçi sınıfı hareketinin haldeki durumu hakkında tümüyle yanılıyor olduğum ortaya çıkmış olacak, ama yine de çok sevineceğim. Her şeyi baştan düşünecek, partimin taktik yaklaşımlarının ve çalışma tarzının değişmesi için elimden geleni yapacağım.
Ne var ki, maalesef, yanıldığımı sanmıyorum. Ve eğer yanılmıyorsam, "İşçilerin birliği patronları yenecek" sloganının iki önemli sorunu var.
Birincisi, gerçek durumu yansıtmıyor. Evet, işçilerin birliği bir gün muhakkak patronları yenecek. Kuşkum yok. Ama bugün, açık ki, işçilerin hiçbir kesimi hiçbir patronu yenemiyor; yenmek için pek bir mücadele havası içinde oldukları da kuşkulu. Dahası, zaten işçiler "birlik" değil; Türk-Kürt, milliyetçi-Müslüman, Sünni-Alevi, türbanlı-türbansız, azınlık-çoğunluk bölünmeleri ön plana çıkmış durumda. Bu bölünmeler ülke gündemini belirlediği gibi, işçi sınıfını da belirler hale gelmiş durumda. Gerçek durumu değil, olması gerekeni (özlemlerimizi) ifade eden sloganlara itirazım yok elbet. Ama sorun, slogana kendimiz de inanıp sanki gerçekliği yansıtıyormuş gibi davrandığımızda, siyasetimizi ona göre saptadığımızda ortaya çıkıyor.
İkinci sorun da bu zaten. İşçilerin birliği patronları çatır çatır yenerken, yükselen bir sınıf mücadelesi ortamında, muzaffer işyeri mücadelerine ve radikalleşen işçi kitlelerine hitap etmek, radikalleşmeyi daha da ileri çekmek, daha da siyasileştirmek için devrimci "bağımsız işçi adaylar" (örneğin, büyük grevlere önderlik etmiş, sivrilmiş işçiler) çıkarmak anlamlıdır. Ama ortada fol yok, yumurta yokken, "işçi önderliği" kendinden menkul arkadaşların aday olup en iyi olasılıkla birkaç yüz oy almasının moral bozmak dışında ne anlamı olabilir?
Gelelim "Sorosçu aydınlar" afişine. Gereksiz yere nem kapmış olmayayım, ama "Sorosçular" Baskın Oran kampanyası (ve bu arada elinizdeki gazete) anlamına geliyor herhalde. Nitekim yine aynı bölgede aday olan Troçkist uzak arkadaşımız da "Liberal Baskın Oran bu bölgedeki emekçilerin oylarına talip değildir" demiş.
Niye değil? Ve niye "Sorosçu"? Belli ki, "İşçilerin birliği patronları yenecek" gibi sloganlar kullanmadığı için. Sürekli emekçilerin sorunlarından, sendikal sorunlardan, işyerlerinden söz etmediği için.
Peki, nelerden söz ediyor Baskın Oran kampanyası? Ezilmişlikten ve dışlanmışlıktan, Diyarbakır Sur Belediye başkanına ve meclisine işten el çektirilmesinden, Kuzey Irak'a askeri harekât yapılmasının yanlışlığından, Genelkurmay Başkanı'nın "Ne mutlu Türküm diyene" demeyenleri düşman ilan etmesinden, üniversiteye giremeyen türbanlı kadınlardan, "laik, Müslüman, Sünni, Türk" olmayanların dışlanmasından…
Anlaşılan, "bağımsız işçi adayı" ile Troçkist uzak arkadaşımız bu konularla sadece liberallerin ve/veya orta sınıfın ve/veya George Soros'un ilgilendiğini düşünüyor. İşçiler ise fabrikalarına kapanmış, işyeri sorunları dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor herhalde! İşçiler ezilmiş değil, Kürt değil, türbanlı veya türbansız kadın değil, darbe tehlikesinin farkında değil, Irak savaşından habersiz! İşçi sınıfı ya uzaylı ya da aptal olsa gerek!
Acaba işçileri "Sorosçular" mı küçük görüyor, kendilerini çok devrimci zannedenler mi?
Roni Margulies