Sosyalist İşçi 291 (21 Temmuz 2007)

 

Sayfa 6 :


Milliyetçilik ezberdir
Ezberi bozmak gerek
İstanbul 1. Bölge bağımsız milletvekili adayı Mehmet Ufuk Uras, NTV'deki programda Okan Bayülgen'in "milliyetçi misiniz?" sorusuna, "Ben enternasyonalistim" yanıtını verdi. Okan Bayülgen durumu tam anlamadı ve tartışmayı artık bir klasik haline gelen şekline, yedi ceddimize ve İstiklal Savaşı'na dayandırmaya çalıştı.
Bayülgen boşuna uğra-şıyordu, olan olmuştu.
Meclise Ufuk Gerek Kampanyası’nın her kitlesel adımında, her seçim bürosu açılışında, meydanlardaki standlarda, "Yaşasın halkların kardeşliği", "Hepimiz Ermeniyiz", ve "Irkçılığa, milliyetçiliğe hayır" sloganları atılıyor.
Baskın Oran Kampan-yası’nda da enternasyo-nalizm vurgusu çok güçlü işleniyor. Her iki kampanya birden Tür-kiye Cumhuriyeti Devle-ti'nin milli temel tezlerine karşı çok güçlü bir politik vurguyu içeriyor.

Kırmızı çizgiler
Hrant Dink'in göstere göstere öldürülmesine öfkelenen yüzbinlerce insan "Hepimiz Ermeniyiz" diyerek kilometrelerce yürürken iki süreci tetikledi: Bu toplumda milliyetçi olmayan bir solun yeniden şekillenmesinin ihtimallerini göstererek, sol içinde milliyetçi-/enternasyonalist kutup-laşmasını ya da bölünmesini netleştirdi.
Tetiklenen ikinci süreç ise muhtıralar, cumhu-riyet mitingleriyle toparlanmaya çalışan ve doğrusu MHP'nin barajı aşma ihtimalinin yükselmesinin de kanıtladığı gibi büyük ölçüde toparlanan egemen sınıf, med-ya ve devlet bürokrasisi saflarında panik yarattı.
Bayrağın kutsallığı etrafında dönen anaokulu seviyesindeki tartışmaların yoğunluğu, uzun bayrak oyunları Kürtlerle birlikte Ermenilerin de, başka halkların da bu topraklarda yaşadığını kanıtlayan Hrant Dink'in cenazesinin yarattığı şaşkınlığın ürünü. Hrant'ın katiliyle birlikte Türk bayrağı altında resim çektirenlerin sadece bir katili meşrulaştıran devlet görevlileri olmadığını, devletin şaşkınlığının ve paniğinin de zirvesi olduğunu teslim etmek gerekiyor.
Soldaki saflaşma da bu dönemde netleşti. İrfan Aktan'ın derlediği Zehir ve Panzehir kitabında Tanıl Bora miliyetçi dalgayla ilgili olarak şunları söylüyordu: "Burada en büyük talihsizlik, CHP'nin bu akıntıya karşı bir sal bile yüzdürmüyor olmasıdır; CHP'nin bu dalganın imkânlarından istifade etmek dışında hiçbir perspektifi yok. Sol açısından en büyük problem, bu dalganın dışında kalınamayacağı ve popülerleşmek ve meşrulaşmak açısından bu milliyetçi tepki potansiyeline bir şekilde eklemlenmek gerektiği düşüncesi. Bu, tam intihari bir düşüncedir". (Aktaran Roni Margulies, Sosyalist İşçi sayıs 276)
Ne yazık ki CHP'nin peşi sıra bu dalgaya kapılan sol örgüt sayısı azımsanamayacak kadar çok. Adlarının başına "Yurtsever" koyanlar, 16 Temmuz'da İşçi Partisi mitinginde "ülkeyi böldürmeyeceğini" iddia eden Doğu Perinçekler, "masumane" milliyetçi akıntıyla popülerleşme eğiliminden solun nasıl bu kadar milliyetçi olabileceği şaşkınlığını yaratarak popülerleşen garip bir hale büründü. Hele Hrant Dink'in cenazesine katılmayan, binbir bahaneyle aslında arayıp da bir türlü bulamadığı cesaretsizliğini kanıtlayan sol örgütler, bu intihari düşünceye uygun bir hareketsizlikle en azından sol adına artık yoklar.
Enternasyonalizm ise, net bir kırmızı çizgi olarak Baskın Oran ve Ufuk Uras kampan-yalarının etrafında şekillendiği yeni bir soluk, solun yeniden şekillenmesinin elementer prensibi olarak farklılığını göstermeye başladı.

Yeni bir soluk: enternasyonalizm
Enternasyonalizmin soyut bir mücadele sloganı ya da bir seçim kampanyası motifi olmadığını biliyoruz. Enternasyonalizm kapitalizmin devrimci eleştirisinden doğar. Küresel kapitalizm, küresel ölçekte ama eşitsiz bir biçimde ürettiği kendi mezar kazıcısının, işçi sınıfının yine küresel ölçekte birleşik eylemiyle yıkılabilir.
Alman devrimci Karl Marks, vatan denilen birliğin, bir mülkler toplamı olduğunu ve vatan içinde mülkü olmayanların, aslında bir vatanı olmadığını bugün hiçbir yurtsever, vatansever odağın çürütemeyeceği bir netlikte, kapitalizmin marksist eleştirisinden kopartılamayacak bir politik tespit olarak öne sürdü.
Rus devrimci Lenin ise, enternasyonalizm teorisini, "her ulus içinde iki ulus vardır, burjuvalar ve işçi sınıfı" tespitiyle daha da geliştirdi.
Eğer enternasyonalizm, işçi sınıfının uluslararası dayanışmasına dair bir temenni olarak kalmayacaksa, sadece dayanışmanın değil, ezilenlerin küresel kapitalizme karşı birlikte örgütlenmesinin devrimci teorisi olacaksa, her ülkenin işçi sınıfının, her ülkenin sosyal hareketlerinin ve her ülkenin radikal sol örgütlenmesinin, önce kendi egemen sınıfının fikirlerine karşı, kendini kanıtlaması gerekir. Her ülkede egemen sınıfın geniş yoksul kitleleri felç eden, hareketsiz kılan, emekçilerin mücadelesini sönümlendiren ana fikri, milliyetçiliktir.
Şemdinli'de bombacı, iyi çocuktur, vatanı savunmuştur. Hrant'ın katili aslında Türk milliyetçiliğini korumuştur. Kürtler aslında ya yoktur ya da Türklerin öngördüğü düzeyi kabul ederlerse vardır. Grev Türk ekonomisine, kadınların özgürlüğü Türk ananelerine, eşcinsellerin varlığı Türk ahlakına karşı zehir saçmaktadır.
Enternasyonalizm, bir ülkedeki ezilenler miliyetçilikten kopmadan, kendi egemen sınıfından, kendi arasındaki milliyetçilik adı verilen illüzyonlardan kopmadan kendi özürlüğünü de sağlayamacağını savunduğu için yeni bir solun etrafında şekilleneceği en önemli teorik ve politik eksendir.
Baskın Oran Kampan-yası, bu açıdan çok önemli bir deney birikimidir. Bu deneyin geliştirilmesi, insanların, Küba'yla dayanışırken Hrant Dink'in cenazsine katılamayanların, yurt sevgisiyle enternasyona-lizmin hiçbir ilişkisinin olmadığını daha net görmesini sağlayacak.
Şenol KARAKAŞ



MedyaManyak
Egosu şişik komedyen
ve Berhan abisi

11 Temmuz gecesi NTV'de bir rezalet yaşandı. Okan Bayülgen, konuğu AKP adayı Özlem Türköne'ye yönelik "Özlem siyasette yeni" diye bir cümle sarfetti. Türköne kendisine soyadıyla hitap edilmesini isteyince çılgına dönen Bayülgen, yarım saat konuğunu sağlı sollu hamlelerle ezmeye çalıştı, "ben 12 yıldır üslubuma dair eleştiri almadım, benim üslubumu eleştiremezsiniz" gibi beyne ziyan şeyler söyledi.
Eleştirilemezmiş! Belagat Tanrısı mübarek! Üslubuna dair hiç eleştiri almamış olabilir Bayülgen, neticede şamata programlarında mankenleri, popçuları ezmekle meşguldü. Konukları da bilerek ezilmek için giderdi onun programlarına, reytingi yüksekti, reklamları yapılmış oluyordu. Diyelim ki Bayülgen de bir an karşısındakini Tuğba Özay falan zannetti, yılların alışkanlığıyla… Yahu böylesine haklı bir isteği (bana adımla hitap etmeyin) tartışma konusu etmek nasıl bir egodur?
Komedyen, bir ara konuğunun kullandığı bir ifadeyle alay etti. Türköne buna cevaben "ben atasözlerini kullanmayı sevmem" deyince de "Siz özel bir insan mısınız ki atasözlerini kullanmıyorsunuz?" karşılığını aldı. Ve tam da bu noktada, CHP milletvekili Berhan Şimşek acayip sıkıştırıverdi (!) rakibini: "Ama hanımefendi, Türkçe'de tam 14648 tane atasözü ve deyim var".
Bayülgen Şimşek'e "Berhan abi" diye hitap ediyordu, muhtemelen her ikisi de tiyatro kökenli olduğu için. Şim-şek'i ilkin yıllar önce bir televizyon programında görmüş-tüm, köy enstitülerine 10 defa "köy endüstrileri" demişti program boyunca. CHP milletvekili olana kadar "solcu kimliğiyle" tanınırdı. Programdaki haliniyse en iyi şu Ekşi Sözlük 'entry'si anlatıyor: "Solcu, başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedendir. Bu adam rakip partiden de olsa haksızlığa uğrayan birine yardım etmiyorsa, tokatlayanı destekliyorsa, solcu diye dolaşmasın". Bir ara da "sayın" ifadesinin öneminden bahseden Türk-öne'ye "Evet, zaten sizin genel başkanınız Öcalan'a da sayın demişti" dedi Şimşek… İşin acıklı yanı, "ne güzel şeyler söylüyorum" gururunu taşıyordu yüz ifadesi.
Aslında tüm bu saçmalıklar sosyalizmin neden cinsiyetçiliğe karşı olması gerektiğini sergiliyordu… Türköne bir genç kadındı, "ama aynı zamanda" akıllı ve entellektüeldi, yani erkek egemen kültürün "güzel kadın"a çizdiği sınırın cüretle dışına çıkmıştı. Bu, iki erkeğe de dokundu… Fizikî güzelliğini programın egemeniyle flörtleşmek zorunluluğuna tahvil etme ihtiyacı hissetmeyecek kadar özgür ve özgüvenliydi. Bu Bayülgen'e dokundu… Erkeklerin ve erkekleşmiş kadınların dünyasında mücadeleye atılmıştı, üstelik bir de (Türkiye şartlarına göre radikal) demokrat görüşlere sahipti. Bu da Şimşek'e duble dokundu!
Burak Cop


"ÖDP Bisiklet Konvoyu"
Geçtiğimiz hafta Pazar günü Batıkent'te ÖDP Bisiklet Konvoyu düzenlendi. Konvoy, seçim öncesinde düzen partilerinin vaat yarışına girdikleri halde halkın gerçek sorunlarına değinmemesini eleştirdi. Dünyamızı bekleyen en büyük tehlike olan küresel ısınmaya karşı bir adım atmak bir yana, fosil yakıta dayalı bir enerji ve ulaşım sisteminin savunulduğu ifade edildi. Nükleer santrallerin de çözüm olmadığı anlatılır-ken; yenilenebilir enerjiye geçiş ve enerji ihtiyacını yenilenebilir kaynaklardan sağlayan bir ulaşım sisteminin mümkün olduğu ifade edildi. Yapılan basın açıklamasının ardından yaklaşık 15 bisikletli alkışlarla Batıkent metro durağından ayrıldı. Yaklaşık bir saat Batıkent'te tur atan konvoy sık sık "Başka bir dünya mümkün" sloganı attı. Çevredekiler yoğun alkış ve destek gören etkinlik, konvoyun Batıkent metro istasyonuna dönüşüyle sona erdi.