Sosyalist İşçi 292 (28 Temmuz 2007)
Yeni bir dönem, yeni bir kuşak,
yeni bir parti
Çarpıcı, ilginç, heyecan verici, baş döndürücü bir kapıyı arala- dık! Yeni bir dönem başlıyor demeyeceğim, çünkü yeni dö-nem başlayalı çok oldu. Ama bu yeni dönemin içinde bir eşik at-ladık, önemli bir kilometre taşını geçtik. Benzetmeleri iyice birbirine karıştırmama izin verin, birinci katı çıktık, önümüzde ikinci katın merdivenleri
duruyor.
Yeni bir dönem
Yeni dönem, dünyada da, Türkiye'de de 1990'ların sonlarında, 2000'lerin başlarında ortaya çıkmaya başladı.
Aslen Fransa'daki 1995 Aralık genel grevinden, ama çok daha belirgin ve çarpıcı şekliyle 30 Kasım 1999 Seattle gösterilerinden bu yana, yani yaklaşık on yıldır, dünyada çok çeşitli kitle hareketleri, devasa uluslararası gösteriler, her tür muhalefet hareketini biraraya getiren Sosyal Forum'lar, ayaklanmalar, genel grevler yaşanı- yor. Küresel düzeyde güçler dengesinde önemli değişiklikler oluyor, 20-30 yıl boyunca her tür muhalefet hareketini kasıp kavuran rüzgâr nihayet bizden yana dönmeye başlıyor, milyonlar radikalleşiyor, düzeni sorgulamaya başlıyor, seferber oluyor. Küresel bir direniş ve değişim hareketi dünyanın her yanında etkisini hissettiriyor.
Bu hareketi tanımlamak, adını koymak da zor, tarif etmek, somut bir tablosunu çizmek de. Zor, çünkü tüm toplumsal hareketler gibi ve çoğu toplumsal hareketin daha da ötesinde, çok yaygın ve derin, çok yönlü, çok dinamik, karmaşık bir hareket. Önemli açılardan 1968 hareketine benziyor, ama onun 30-40 yıl sonrasında, çok daha küreselleşmiş bir dünyada gerçekleştiği için, çok daha küresel, uluslararası ölçekte örgütlenme yeteneği çok daha gelişkin, küresel kapitalizmin yarattığı iletişim olanakları sayesinde birbirinden etkilenme, tartışma ve birlikte davranma özellikleri çok çarpıcı. Dolayısıyla, hareketin herhangi bir coğrafya veya zaman diliminde çekilen bir fotoğrafı kaçınılmaz olarak eksik, kısıtlı ve bir ölçüde yanıltıcı oluyor.
Bütün bunlara rağmen ama, açık olan bir şey var: Dünya egemen sınıflarının 1968-70 ekonomik krizine karşı ürettikleri tüm çözümleri dayatabildikleri, neoliberal ideolojinin zaferden zafere koştuğu, neoliberal ekonomik siyasetlerin dünyanın her yanında uygulamaya sokulduğu ve tüm bunların sonucunda çalışanların, ezilenlerin, yoksulların, azınlıkların ard arda yenilgiler yaşadığı, müthiş ka- yıplar verdiği yirmi yıllık karanlık dönem 2000 yılı civarlarında sona erdi.
Kürenin dört bir tarafında mil- yonlarca, on milyonlarca insan, mevcut düzenin insan toplumlarını örgütlemenin tek yolu olduğunu artık kabul etmiyor; 1980'lerin, 90'ların aksine, mil- yonlarca, on milyonlarca insan neoliberalizmin tahribatına artık çaresizce boyun eğmiyor ve bin bir çeşit konuda muhalefetini 1980 ve 90'larda hemen hiç görmediğimiz eylemler, gösteri- ler, grevler ve ayaklanmalarla ifade ediyor.
Yeni bir hareket
Hareket, farklı yerlerde ve dönemlerde farklı özellikler gösteriyor, bazen hızlanıp bazen yavaşlıyor, ama yok olmuyor.
Latin Amerika'da hareketin ağırlığını neoliberalizme karşı mücadeleler oluşturuyor ve bu mücadeleler daha şimdiden siyaset sahnesinde etkisini gösterdi, başta Venezuella olmak üzere bir dizi ülkede sol hükümetler seçildi.
Avrupa ve Kuzey Amerika'da ise ağırlığı, dünya tarihinin en kitlesel gösterilerini örgütlemiş olan savaş karşıtı hareket oluşturuyor. Ama burada da, Fransa'da neoliberal Avrupa Birliği Anayasası'nın reddine yol açan devasa seferberlik, Yunanistan'da özelleştirme gi- rişimlerini püskürten genel grevler gibi önemli başarılar, hareketin sadece savaşla ilgilenmediğini kanıtlıyor.
Ve geleneksel komünist partilerin yok olması, sosyal demokrat partilerin neoliberalizmi tümüyle benimsemiş olması ve devrimci partilerin küçüklüğü, Avrupa'nın her yanında aynı sorunu ve aynı ihtiyacı ortaya çıkardı: Kitleler temsil edilmiyor, yeni bir sol parti gerek. Dahası, neoliberal siyasetlere duyulan tepki ve savaş karşıtı hareketin yarattığı radikal seferberlik geniş kitleleri sola çekerken, bu sola kayışın örgütsel bir ifade bulması daha da önem kazandı.
Nitekim, birçok ülkede yeni partiler yaratılıyor. Almanya'da Linkspartei (Sol Parti), Portekiz'de Sol Blok, Danimarka'da Kızıl-Yeşil İttifak, İngiltere'de Respect, İskoçya'da İskoçya Sosyalist Partisi, Brezilya'da P-Sol, savaş karşıtı hareketin, neoliberalizm karşıtı mücadelelerin içinden çıkıyor, bunların üzerinde yükseliyor, geleneksel sol güçlerin ötesinde geniş, yeni ve genç kitleleri seferber ediyor.
Bu partilerin bir ortak yönü de, solun bazı kesimleri ile toplumsal hareketleri, kampanya aktivistlerini, örgütlü siyasete bulaşmamış bir kitleyi, azınlıkları, çevrecileri ve başkalarını bir araya getirmesi, getirmeyi amaçlaması.
Yeni bir kuşak
Türkiye'de de, son birkaç yılda çok geniş kitleler siyaset meydanına çıktı, ama geleneksel solun anladığı, alışageldiği anlamda değil. Ankara'da 1 Mart 2003 günü gösteri yapan 100.000 kişinin ilk kez bir gösteriye katılan önemli kesiminden, geçen yaz Barışarock'a katılan ve Mehmet Ali Alabora'yla birlikte savaş karşıtı sloganlar bağıran 100.000'e yakın gençten, Ocak ayında Hrant'ın cenazesinde yürüyen yüzbinlerden, Nisan ayında iklim değişikliğine karşı Kadıköy'de gösteri yapan ve yaş ortalaması sanırım 20'nin altında olan 10.000 kişiden, genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) karşı imza veren on binlerden, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun binlerce etkinliğine katılan yüz binlerden söz ediyorum.
Türkiye'de bu genç, atılgan, yıpranmamış kitlelere hitap edebilecek bir parti yok. Doğal olarak milliyetçiliğe, ırkçılığa, savaşa karşı olan bu muhalif kitle CHP'ye elbette ilgi duyma- yacağı gibi, mevcut sol partilerin hiçbirine de, yine çok anlaşılır nedenlerle ilgi duymuyor. Oysa, Avrupa'da olduğu gibi, burada da bu yeni kuşağın taleplerini, özlemlerini, başka bir dünya isteğini siyaset sahnesine taşıyacak, siyasi bir ifade verecek yeni bir oluşuma ihtiyaç var.
Yeni bir parti
Şubat 2006'da şöyle yazmıştım: "Az sayıda ortak talep oluşturmalı. Ayrılıklarımızı değil, birlikteliğimizi ön plana çıkaran talep- ler. Örneğin: Kemalizme ve milliyetçiliğe netçe hayır; savaşa hayır; Kürt sorununa barışçıl çözüm; sınırsız düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü; herkese ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri. Amaç sosyalistleri bir araya getirmek de, sosyal demokratları bir araya getirmek de değil, bu talepler için çalışmak isteyen herkesi bir araya getirmek olmalı. Partinin adına sosyal demokrat da demeyelim, sosyalist de. Bu taleplerin altına imza atan herkese (sosyal demokratına, devrimcisine, türbanlısına, futbolcusuna) kapılarımız açık olsun. Türkiye'de yoksul olan, aç olan, örgütsüz olan, işsiz olan, sesi olmayan, başka bir ülke ve başka bir dünya isteyen herkesin sesi, bayrağı ve umudu olmaya çalışalım hele bir. Bu talepler etrafında, hep birlikte, sokakta, tabanda, kitlesel kampanyalar şeklinde iş yapmaya başlayalım. Sonra bakarız. Yaptığımız işin adını sonra takarız."
İşte, Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyalarıyla "iş yapmaya" başladık. Herkes, hepimiz biraraya geldik, birbirimizi tanıdık, ortak özlemler için beraber çalışmayı öğrenmeye başladık.
Şimdi, yavaş yavaş, yaptığımız işin adını takmaya başlama zamanı.
Roni Margulies