Sosyalist İşçi 298 (21 Eylül 2007)

 

Sayfa 4-5: Orta Sayfa


Anayasa ve yerel seçimler için,
küresel ısınmaya
ve nükleer
santrallere karşı
Sokağa, mücadeleye


Yerel seçimlerde
1 milyon oy!
Yerel seçimler normal olarak 2009 Mart ayında yapılacak. Ne var ki 22 Temmuz seçimlerinde % 47 oranında oy alan AKP o günden bugüne kamuoyu araştırmalarına göre oyunu artırmakta. Bu nedenle yerel seçimlerin erkene alınması ve Mart 2008’de yapılması olasılığı var.
Bu durumda normal koşullarda yapılacak seçimlere 17-18, erken yerel seçimlere ise 5-6 ay süre var. Her iki durumda da acele etmek gerekir.
Genel seçimlerde Baskın Oran ve Ufuk Uras kam-panyaları yerel seçimlere nasıl katılınması gerektiğini gösterdi.
Herşeyden önce adaylar ve onların etrafında örgütlenecek olan kampanyanın niteliği çok önemli. Gerekli olan eski, milliyetçi, muhafazakar solun birliği değil, tam tersine özgürlükçü, devrimci, antikapitalist solun birliğini kurmaktır.
Baskın Oran ve Ufuk Uras bu tür kampanyalarla başarıya ulaştı. Diğer bölgelerde ise Bin Umut Kampanyaları’nın desteğini alan Türk adaylar ne yazık ki Kürt oylarının bile azalmasına neden oldu.
Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları emekçilere yeni bir umut verirken diğer kampan- yaların adayları emekçilere geleneksel olanın dışında hiçbir umut veremedi.
Bir tarafta Ermeni sorununu dillendirmenin sakıncalarını anlatan, “bu memleket bizimdir” tera-nesi tutturmuş olan milliyetçi-muhafazakar sol, diğer tarafta ise özgürlükçü antikapitalist sol.
Bizim tercihimiz ikincisi.
Şimdiden yerel seçimler için yapılacak çok iş var. Acilen bir yerel seçim kampanyası programı oluşturulmalı.
Adayların saptanması için demokratik mekanizmalar kurulmalı.
Hedefler saptanmalı. Yerel seçim örgütlenmeleri kurulmaya başlanmalı.
Bütün bu hazırlıklara derhal başlanmadığı takdirde bir erken seçim bizi hazırlıksız yakalayacaktır.
Oysa Baskın Oran ve Ufuk Uras etrafında oluşmuş örgütlenmeler var. Bunları hızla yerel seçimlere uyarlamak mümkün. Bu kampanyalarda binlerce aktivist görev almıştı. Bu aktivistlerin yerel seçimlere de katılacağı açıktır.
Öte yandan bütün Türkiye genel seçimler boyunca Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyalarını izledi. Onlara baktı.
Bu nedenle bütün ülke çapında aynı türden kampanyalar yapacak aktivistlerin olduğunu kabul etmek mümkün.
Yerel seçimlerde 1 milyon oy almak mümkün. Bir milyon oy önemli bir moral eşiktir.
Yerel seçimlerde küçük de olsa çeşitli belediyeleri kazanmak mümkün. Bu da önemli bir eşiktir.
Yerel seçim için yapılacak olan kampanya mutlaka sürmekte olan sayısız kampanya ile birlikte yürümelidir. Nükleer enerjiye, küresel ısınmaya, savaşa karşı süren kampanyalarla su için, sağlık hakları için kampanyalar, yerel seçim kampanyası ile içiçe sürebilir.


Küresel ısınmaya ve nükleer santrallere karşı
8AA'yı birlikte inşa edelim!
KEG, herkesi 8 Aralık'ta Ankara'ya çağırıyor. 8 Aralık'ta Endonezya'nın Bali adasında toplanacak iklim konferansı sırasında dünyanın bütün sokakları sera gazı salımının azaltılması, Kyoto Protokolü'nün imzalanması ve küresel iklim değişikliğine karşı önlem almaları için hükümetlere seslenecek. Şimdilik 61 ülkedeki kampanyalar eylem kararı aldı, bu sayı tarih yaklaştıkça artacak.
KEG, diğer antikapitalist ve savaş karşıtı kampan- yalar gibi uluslar arası temelde örgütleniyor. Türkiye gibi darbe gündemleriyle içe kapatılmak istenen bir coğrafyada muhalefetin gelişmesinin tek yolu da bu.
Küresel ısınma tüm insanlığın ortak sorunu. Ancak küresel kapitalizm- de yaşanan her sorun tek bir ülkeye, tek bir kente ait değil.
Yeni sol, sosyal hareketlerin, kampanyaların, tek bir başlık altında mücadele veren organizasyonları kapsadığı oranda güçlenecek. Kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı ayrı ayrı mücadele yürütenleri birleştirecek bir siyasal hat oluşturulabilirse gerçek bir alternatif haline gelebilecek.
KEG, bu yüzden Baskın Oran ve Ufuk Uras kam* panyalarına bütün gücüyle katıldı. Seçim dönemi boyunca küresel ısınmaya, nükleer enerjiye dikkat çekti ve 8 Aralık eylemine çağrı yaptı.
8AA için kolları sıvaya- lım. Hükümete Kyoto'yu imzalaması için güçlü bir baskı oluşturabilmek, bir çok mücadelenin de önünü açacaktır.
Yeni solun kitleselleşme olanakları böyle mücade-lelerde saklı.


Anayasa tartışmasına soldan katılmak
Kendisini Türkiye'nin sahibi olarak gören sivil-asker bürokratlar ilk defa, yeni bir anayasa yapılırken devre dışı kaldılar. Seçil-miş, muhafazakâr-demok-rat AKP, ele geçirdiği erki, demokratikleşme yönünde kullanmak istiyor.
Siyasal ve toplumsal yapıda böylesi bir değişim olmasa, kimsenin 25 yıldır hüküm süren, 12 Eylül Anayasası'na el atmaya niyeti olmayacaktı.
Anayasa taslağının her şeyden önce, demokrasi yönünde önemli bir adım olduğunu görmek gerekir. Taslağın sonuna eklenen, 'Yenilikler' bölümünde, "Otoriter ve devletçi felsefenin izlerini taşıyan 1982 Anayasasının Başlangıç kısmı tümüyle terk edilmiştir… İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik ve çoğulculuk gibi evrensel değerlere vurgu yapılmış; Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefi ile ebedî barış ideâline olan bağlılık ifade edil-miştir" açıklaması, taslağın genel çizgisi hakkında yeterince fikir veriyor. Buna rağmen, taslağın ilk hali epeyi eleştiriye ve düzeltmeye muhtaç.
Öte yandan, AKP'nin demokratik açılımlarının, onun emekçilerden yana olmasından değil, küreselleşen dünyaya uyum sağlamak istemesinden olduğunu biliyoruz. Yeni anayasa konusuna bu perspektiften bakarsak, bizi 1920'lerde tutmaya çalışan "ya bizdensin ya da düşman" diyen ceberrutluğa darbe vuran her tür girişimi var gücümüzle desteklemeliyiz ama bir yandan da, AKP'nin demokratik açılımlarını, neoliberal karakterinin belirleyeceğini göz önünde bulundurmalıyız. Bu nedenle, anayasa taslağının demokratik örgütler ve aydınlar tarafından iyi irdelenerek, elden geldiğince müdahil olunması çok önemli. AKP taslağının üç ay sonra, düzeltmeler yapılıp, Meclis'e sunulması bekleniyor. Bu süreyi iyi değerlendirmeliyiz.
Sol en temel taleplerini hızla formüle ederek yeni anayasa taslağının tartışılması sürecinde sokakta olmalıdır. Taleplerimizi en geniş yığınlara iletmek ve bu talepleri yaygınlaştırmak önemli.
Öte yandan, yaygın bir anayasa kampanyası seçimlerde Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyalarında bir araya gelen güçleri birkez daha birleştirecek ve örgütleyecektir.


Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları birleşmelidir
İki yakamız bir araya gelsin!

İstanbul 1. ve 2. bölgede yürütülen seçim kampanyası, İstanbul sokaklarında sol sesi hissettirmekle kalmadı. Tüm Türkiye'yi belirledi. Seçim dönemi boyunca ayrı yürüyen bu iki kampanya artık birleşmek zorunda.
Kampanyalar ayrı olsa da her iki aday toplum tarafından aynı yerde görüldü. Baskın Oran kampanyasının ileri sürdüğü talepler ve radikalizmi Ufuk Uras'a güç kattı. İstanbul 1. Bölge'de seçim kampanyasına katılan aktivistlerin büyük bölümü Baskın Oran'ı da destekledi ve ‘neden birlikte değiliz’ sorusunu en az bir kez sordu. DSİP, tepede birleşmeyen kampanyanın sokakta birleşmesi için seçim boyunca mücadele etti. Sosyal hareketler ve kam- panyalar iki adayımızı bir çok kez bir araya getirmeyi başardı. KEG aktivistleri ise her iyi yakayı sokakta birleştirdi. Bunu artık hep birlikte yapmanın zamanı geldi.
Bir sol dalga yarattık. Birilerinin sorgulanamaz dediği, bir çoklarının uzak durmak istediği darbe karşıtı, ırkçılığı ve milliyetçiliği mahkum eden, eşcinsel, kadın ve azınlık haklarının savunulması gibi başlıklar toplumda karşılık buldu.
Artık mecliste bir sesimiz var. 1 ay 21 günlük kampanyayla 31 bin oyu bu fikirlerle kazandık. Bu deney Türkiye'de gerçek bir sol muhalefet için tek kalkış noktasıdır.
Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyalarının önünde bir mücadele fırsatı duruyor. 2009 yerel seçimleri, kimilerine göre 2008 Mart'ında gerçekleşecek, şimdiden kolları sıvamalıyız.


Die Linke:
Almanya'da yeni sol parti
Yeni sol nasıl bir yol izleyeceğini tartışıyoruz. Dünyada ise benzer tartışmalar sürerken bir çok deneyde gerçekleşiyor. Almanya'daki Die Linke (Sol Parti) bunlardan biri. Die Linke, Batı Almanya'nın çeşitli sol güçleri ve aktivistlerinin partisi WAG'la Doğu Almanya komünist partisinin yenilenmiş hali olan PDS'nin birleşmesiyle oluştu.
Katıldığı ilk seçimden 3. parti olarak çıktı ve meclise 54 milletvekili soktu. Die Linke seçim kampanyası sırasında inşa edildi, ittifak kuran güçler birlikte çalışma deneyimi kalıcı bir mücadele birlikteliğine çevrildi. Her iki parti 25-25 Mart'ta yaptıkları kurultaylarda "Programatik köşetaşları" adlı ortak tasarıyı kabul ettiler, bu metin Die Linke'nin kuruluş metni olarak ilan edildi.
Die Linke kendisini nasıl tanımlıyor? "Birlikte, Almanya'da şimdiye kadar olamayan - solu birleştiren demokratik ve sosyal, feminist ve antiataerkil, açık çoğulcu, tartışmacı ve hoşgörülü, antiırkçı ve antfifaşist, tutarlı bir barış politikası savunan bir partiyi oluşturmak istiyoruz. Biz, dünyanın her tarafında "başka bir dünya mümkün" diyerek mücadele eden hareketlerin parçasıyız."
Yeni partiyi kuranlar farklı geleneklerden geliyor. Doğu Almanya'nın eski yönetici stalinist partisinin devamı olan PDS, enternasyonalist sosyalistler, aktivistler, sendikacılar nasıl bir arada duruyor? "Tarihten öğrendik, farklı düşünenlerin düşünce- lerine saygı kurtuluşun ön koşuludur. Her türlü diktatörlüğü reddediyor ve stalinizmi, sosyalizmin kötüye kullanılması olarak görüp reddediyoruz. Özgürlük ve eşitlik, sosyalizm ve demokrasi, insan hakları ve adalet ayrılmaz bir bütündür."
Die Linke'nin tüm unsurlarını birleştiren ortak mücadele alanı yeni-liberalizme karşı direniş. Programatik metinde yeni-liberalizme karşı direniş demokratikleşmeyle birlikte ele alınıyor ve partinin hedefleri bu zeminde tanımlanıyor: Sosyal güvenliğin kamusal ve demokratik bir duruma getirilmesi, asgari ücretin yükseltilmesi, çalışma sürelerinin azaltılması, tüm çalışanların eşit haklara sahip olması, özelleştirmeye son veril- mesi, adil vergi politikası, yeni nükleer santrallerin yapılmaması, sosyal ve ekolojik ulaşım politikası.
Cinsel ayrımcılığa karşı mücadele ve çevresel yıkımı engelleme politika - ları da Die Linke'nin bayrağına yazdığı diğer talepler. Dış politikada barış siyasetini öne çıkaran yeni parti, Avrupa Birliği'nin de değişmesi ve sosyal politikaların AB'ye yön vermesi gerektiğini savunuyor:
"Almanya ve Avrupa'nın dış politikaları barış politi- kaları haline dönüştürülmelidir... Biz, savaşa karşı mücadele ediyor ve Alman dış politi- kasının militaristleşmesini reddediyoruz. Federal ordu yurtdışında askeri müdahalelere gönderilmemeli- dir… NATO ve benzeri askeri ittifakları aşmak istiyoruz."
Die Linke, geniş kesimlerle yeni-liberalizme karşı mücadelede birleşmek istiyor ve ittifak öneriyor: "Yeni-liberalizme karşı ittifak: Yeni-liberal saldırıyı geri püskürtmek, ancak toplum içerisinde geniş bir ittifak ve bir yön değişimi için politik bir birleşme hareketi oluşturulabilirse olanaklı olacaktır. Biz, çalışanların Almanya ve Avrupa ile uluslar arası çıkarlarından hareket etmekteyiz."
Türkiye'de yeni sayfa açmak isteyen bizler gerek Die Linke'nin gerekse dün-yanın başka yerlerindeki deneylere gözümüzü dikmek zorundayız.
(Die Linke'nin Programatik Köşetaşları adlı bildirisinin tamamını ve başka haberlerini bu adresten okuyabilirsiniz: http://www.kozmopolit.com/2007/thema/thema.html)


GÖRÜŞ
AKP'nin hangi "ilericiliği"?
"AKP'nin ilerici bir parti oluğunu nasıl iddia edebilirsiniz?" sorusu, bizlere, Baskın Oran'a, CHP karşıtlarına çok sorulur oldu.
Önce soruya kesin cevap verelim: AKP hiçbir anlamda "ilerici" değil; öyle olduğunu hiçbir zaman söylemedik; ne Baskın Oran, ne de kam- panyasında yer alan herhangi bir kişi.
AKP, toplumsal alanda muhafazakâr, ekonomi alanında neoliberal bir partidir. Kurulduğu günden beri böyledir.
AKP, beş yıldır IMF ve TÜSİAD'ın talepleri doğrultusunda neoliberal ekonomik siyasetleri tıkır tıkır uygulayan, yani Türkiye egemen sınıfının 20 yıl boyunca arayıp da bulamadığı partidir. Ekonomik ve siyasi alanlarda bir önceki döneme kıyasla ciddi bir istikrar sağladığı için, egemen sınıfın desteğini sağlamıştır, adeta TÜSİAD'ın siyasi uzantısı gibi çalışan bir partidir.
Ama tartışma burada bitmez. "Madem ilerici değil, bizi ilgilendirmez!" diyemeyiz? "İlerici" değil, ama ne yaptığını, ne yapacağını, bizim ne yapmamız gerektiğini düşünmeyecek miyiz?
Bu parti, Diyarbakır'da başbakanın ağzından "Devlet de hata yapmıştır" dedi; Kıbrıs sorununda askerlerle itişti; Ermeni Konferansı'nın yapılmasına izin verdi; 301'in değiştirilmesini gündeme getirdi; Genelkurmay'a "Sen benim memurumsun" dedi. Nihayet, tüm aklı başında insanların 25 yıldır nefret ettiği 12 Eylül anayasasını değiştirme sürecini başlattı
Hayır, bütün bu olumlu adımlar yine de AKP'nin "ilerici" olduğu anlamına gelmez, "demokrat" olduğu anlamına gelmez. Evet, bütün bunları AKP ikircikli, yarım yamalak ve eksik bir biçimde yapıyor; en ufak bir bahane bulduğunda geri basıyor. Doğru. Ama belli ki bir şeyler oluyor. Bunu düşünmek ve anlamak, "Bunlar ilerici değil" diye kestirip atmamak gerek.
AKP eğer TÜSİAD partisiyse, attığı bu olumlu adımlarda şaşacak bir şey yok. Bunlar zaten TÜSİAD'ın yıllardır her raporunda savunduğu, talep ettiği şeyler. Egemen sınıfın gereksiz bulduğu geriliklerden kurtulmak için istediği şeyler. Peki, TÜSİAD istiyor diye biz bunlara karşı mı çıkacağız? Elbette hayır. Aksine, hükümetin bunları daha kararlı bir şekilde uygulaması, askere karşı daha sağlam durması için kampanyalar yapacağız, örgütleneceğiz, daha da ileri gitmesi için basınç uygulamaya çalışacağız.
AKP, kazandığı çarpıcı oy ve desteği, en azından kısmen, bu olumlu adımları attığı için ve bu adımların atılmasını engellemek isteyenlere (asker, bürokrasi, CHP) karşı çıktığı için kazandı. Sosyalistlerin bu itişmede tarafsız kalması düşünülemez. İlerici-gerici gibi anlamsız tartışmalara girmek yerine, itişmede taraf olmak gerekir. Taraf olmak, AKP'yi desteklemek değildir; anayasa kampanyası yapmak, 301 kampanyası yapmak, azınlıkları desteklemektir.
Mevcut örgütlü sol, hem bunları yapmıyor, hem bunları yapanları "sol liberal" olmakla suçluyor, hem de "ne şeriat, ne darbe" sloganıyla en berbat ve anlamsız tarafsızlığı savunuyor.
BirGün gazetesi Ömer Laçiner'e sormuş: "Sol teorinin hegemonik gücünü artırmasının yolları salt kanaat önderliğiyle döşenebilir mi?" ("Sizler liberal aydınlarsınız, emekçileri takmıyorsunuz" diyor yani).
Cevabın altına üç kez imzamı atarım:
"Sol varoşları kaybetti. İşçiler AKP'ye oy veriyor, DİSK'te seçim sandığı kursanız en çok oyu MHP alır; tüm bu veriler sizin varsayımlarınızla çelişi- yor. Bunun için hayal kırıklığı içinde saldıracak insanlar aranıyor; aydınlar da bu şekilde akla geliyor. Kanaat önderliği yetmiyor da, bu eksikliği gören örgütler niye doldurmuyor boşluğu?"
Roni Margulies