Sosyalist İşçi 302 (17 Kasım 2007)
Savaş, milliyetçi histeri ve sosyalistler
Kim hakiki yurtsever?
Savaş yanlısı milliyetçi histerinin sokağa döküldüğü günlerde "PKK terör örgütüdür" korosuna katılan Aydemir Güler'in TKP'sinin faşist bir yazardan övgü almasına şaşırmalı mı?
5 Eylül 2006'da Lübnan'a asker gönderilmesini öngören tezkereye karşı eylemde TKP Türk bayrağı taşımıştı.
Güler'in partisi "cumhuriyetin kazanımları"nı savunmakla kalmamış, Ermeni Soykırımı'nı tertipleyen Enver Paşa'yı övmekten çekinmemişti.
"Ülkemizi ABD'ye böldürtmeyeceğiz" sloganını öne çıkartan ve “PKK terör örgütüdür” korusuna katılan TKP neden milliyetçiliği bayrak ediniyor? Yanıt için TKP ve genel olarak Türk solunun dayandığı tarihsel geleneğe bakmak gerek.
Stalin'in yurtseverliği
1920'lerin ortasına dek marksistler için yurtseverlik kapitalist sınıfın iktidarını korumaya yarayan gerici bir ideolojinin adı olmaktan başka anlam taşımıyordu. Stalin liderliğindeki bürokrasi Rusya'da hakim güç konumuna ulaştığı zaman durum değişti. Yurtseverlik adı altında milliyetçilik virüsü 3. Enternasyonal aracılığıyla dünya komünist hareketine enjekte edildi.
Stalinist bürokrasinin dünya komünistlerine öğüdü Rusya'nın çıkarlarının her şeyin üzerinde tutulmasıydı. Komünist partiler "tek ülkede sosyalizm"i yaşatmak için SSCB'nin dış uydularına dönüştürüldüler.
1929 yılında "batının 200 yılda ulaştığı noktaya biz 20 yılda gelmeliyiz" diyen Stalin, sermaye birikimini yoğunlaştırmak ve yaklaşan 2. Dünya Savaşı'na hazır olmak için toplumu milliyetçilik bayrağı altında seferber etti. Büyük Rus milliyetçiliği SSCB'de hakim duruma getirilirken dünya komünist hareketi de gelişme modelini bulmuştu. Rusya’nın en büyük korkusu batı da bir proleter devrimdi. KP'ler kendi ulus devletlerini tanıdılar, savundular, kendi ulusal önceliklerini dünya işçi sınıfının çıkarlarının önüne koydular.
TKP bu geleneği günümüzde de sürdürmekte. Ancak "yurtseverlik" bayrağına sarılmak dünün KP'lerine hiç de iyi gelmemişti.
Sağa karşı
sağ politikalar
1920'lerin sonunda Almanya'da durum kritikti. 1918 ve 1921'de gerçekleşen iki devrimci kalkışmanın başarısızlığa uğraması karşısında Naziler orta sınıfları "Alman ulu-sunun uğradığı haksızlıklar"a karşı birleştiriyordu.
Genç ve güçlenen Alman Komünist Partisi (KPD), Nazilere karşı "gerçek yurtsever biziz" sloganını öne çıkarttı. KPD, birleşirse Nazileri durdurabileceği güç olan sosyal demokrasiyi "baş düşman" ilan etti. Nazileri bir tehdit olarak görmeyi reddetti. 1920'lerin ortasından Nazilerin nihai olarak iktidarı ele geçirdiği 1933 yılına kadar KPD'nin izlediği politikalar gerçek yurtseverlerin kendileri olduğunu anlatmaktan ibaretti.
Ancak yurtseverlik bir tek gücün işine yaradı. KPD'nin politikası Nazilere güç verdi. Yurtseverlik sloganları asıl milliyetçi odak olan faşist hareketin hegemonyasını genişletirken, Alman işçi sınıfını kendi egemen sınıfına karşı silahsız bırakılıyordu. Alman işçilerin Alman patronlarla aynı gemide olduğunu söyleyen yurtseverlik, bir sosyal devrimi ne pahasına olursa olsun engellemek isteyen Moskova'nın işine yarasa da faşizm iktidara geldi. KPD lideri Thalmann bir çok yoldaşı gibi toplama kampında yaşamını yitirdi.
TKP, Alman Komünist Partisi'nin yolunu izliyor. Ancak sağa karşı sağ politikalar her zaman gerçek sağa kazandırır. Milliyetçilik ne TKP'ye ne de CHP'ye yaradı. Milliyetçi oyları MHP topladı.
Stalinizm ve kemalizm birbirine son derece yakın. 1930’ların karanlığının fikirleri ve en baştaki yurtseverlik tehlikeli bir silah. Kullananı hızla kapitalistlerin kucağına itebilir. I. Dünya Savaşı’nda yurtsever kesilen sosyal demokrat partiler kendi devletlerini desteklemişlerdi. Yurtsever TKP, Kürt sorunu karşısında benzer bir konuma sürükleniyor.
Volkan AKYILDIRIM
"Ekim Devrimi'nin 90'ıncı yıldönümü dolayısıyla TKP tarafından düzenlenen etkinlikte Ekim'in en büyük mirasının komünistlerin sermaye egemenliğine dönük yıkıcılıklarıyla, memlekete sahip çıkma bilinçlerini biraraya getirme becerisini gösterebilmeleri olduğu vurgulandı.” (12 Kasım/sol.org.tr)
"Savaş, tüm ileri ülkelerde sosyalist devrim sloganını gündeme getirmiştir. Bugünkü emperyalist savaşın bir iç savaşa dönüştürülmesi doğru olan yegane proleter slogandır."
(Lenin, 1914)
“Olacak iş değil ama…
“Ben dün TKP'yi alkışladım, iyi mi?
“Kahrolsun komünizm diye bağırmaya ve onunla fiili olarak mücadele etmeye, 1975'te İstanbul Vatan Lisesi'nde başladım, oradan bunun için kovuldum, ama aynı tavrımı Şehremini Lisesi'nde de sürdürdüm. Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne girdim lakin oradan da olaylara katıldığım ve öğrenim özgürlüğünü engellediğim gerekçesiyle yine kovuldum. Siyasal'ı kazandım ve orayı bitirene kadar komünizmle, yine enerjimin son zerresine kadar mücadele ettim... İşte o ben dün, Ankara'da TKP'yi (Türkiye Komünist Partisi) alkışladım. Niçin mi? Bir grup genç "Ülkemizi ABD Emperyalizmine böldürmeyeceğiz" pankartını taşıdıkları ve "Kahrolsun ABD" diye bağırdıkları için... Yaptığım tutarsızlık mı? Hayır... Ben dün de bugün de aynı şeyi yapıyor, yani emperyalizme karşı çıkıyorum. Dün emperyalizmin maskesi kızıldı (SSCB), bugün kara. (ABD) Dün Sovyetlerin sıcak denize inmek için Türkiye'yi bölmek istediğini düşündüm, bugün de Paxamericana'nın enerji havzasını kontrol ve İsrail'i korumak adına Türkiye'yi parçalamak istediğini düşünüyorum.. Dolayısı ile bir tutarsızlık yok.. Ortaya çıkan ironi ise bendeki değişimden ziyade, genel sol ideoloji ile Türk solundaki değişimlerin eseridir.
(Sebahattin Önkibar 31/10/2007 - Yeniçağ Gazetesi)
*Sebahattin Önkibar, Yaşar Büyükanıt' ın açıklamasına davet edilen 14 "sevilen" gazeteciden biri ve Yeniçağ Gazetesi'nin Ankara temsilcisi.
Türkiye'de internet = "Bu site mahkeme kararı ile yasaklanmıştır"
"Mail grupları ve internet üzerinden örgütlenen bir eylem." Anti-kapitalist hareket ve internet kavramlarını bir arada ilk kez bu cümleyle duydu aktivistler. Bahsedilen eylem 99 yılında Seattle'da gerçekleşen Dünya Bankası protestosuydu. Bu eylem bahsedildiği gibi internet üzerinden örgütlenmemişti. Belki de "internet çağı çocukları" terimi ise o kadar yanlış değildi.
O günden bugüne internet, yine sınırlı bir topluluğa ulaşmakla beraber hızla yayıldı. Hızla yayılmasıyla paralel olarak hareketin inşası için bir araç haline de geldi. Pek çok konuda kaynak oluşturduğu gibi, ucuz bir iletişim aracı olarak da önemli bir yer edindi. Üstelik, internetin kimliksiz/anonim yapısı da özellikle baskıcı devletlere hapsedilmiş aktivistler açısından önemli bir propaganda alanı yarattı. İzinlerle, sansür ve kapatmalarla yayınlanan veya yayınlanamayan gazeteler, bildiriler, görüşler internet aracılığıyla daha fazla insana ulaştırılabiliniyordu.
Yasaklar dönemi
Devletlerin pek çoğu, bu enternasyonal ve serbest ortamdan rahatsız olmaya başladı. Bugün, Çin'den Türkiye'ye pek çok ülkede bir çok site yasaklı. Örneğin Türkiye'de yakın dönemde video paylaşım sitesi YouTube içeriğindeki bir tek video yüzünden, EkşiSözlük ise bir tek yazı yüzünden erişime kapa- tılmıştı. Aynı şekilde yüzbinlerce insanın yazılarını yayınladığı WordPress sitesi ise bir tek yazı yüzünden erişime kapatıldı ve hala kapalı.
Türkiye'de geçtiğimiz haftalarda yayınlanan yeni bir yönetmelikle, internet kafeler de büyük bir baskı altına alınıyor. İnternet kafelerin erişimi kısıtlaması, kullanıcıların yaptıklarını kaydetmeleri zorunlu kılınıyor. Bunlar da yetmiyor, güvenlik kamerası ve kayıtların saklanması zorunlu hale getiriliyor.
Taraf olmalıyız!
İnternet ne bir sihirli değnek, ne de uzağımızda. Bu alanda da yaşamın her alanında olduğu gibi "siber alemde" de özgürlükleri savunmak gerek.
Küresel ısınma eylemlerine Avustralya’da 150 bin kişi katıldı
Bütün dünyada 8 Aralık günü yapılacak olan küresel iklim değişimine karşı küresel eylem günü Avustralya’da geçtiğimiz hafta sonu yapıldı.
Avustralyalı aktivistler bu ülkede yapılacak olan genel seçim nedeniyle eylemlerini öne aldılar.
Küresel ısınmaya karşı eyleme 50 kentte 150 bin kişi katıldı. Avustralya’nın iki büyük kenti Melbourne ve Sydney’de ise yürüyüşlere 30’ar bin kişi katıldı.
Avustralya’da eylemlere olan bu büyük ilgi dünyanın heryerinde 8 Aralık için hazırlananlara büyük moral kaynağı oldu.
Türkiye’de de 1 Aralık’ta Ankara’da, 2 Aralık’ta İzmir’de ve 8 Aralıkta’da İstanbul’da eylemler olacak.
Daha ayrıntılı bilgi için KEG’den 0532 - 396 25 07