Sosyalist İşçi 311 (8 Şubat 2008)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Veli Küçük içerde
vatenseverler gene sokaklarda!
Arka arkaya yaşanan bir dizi gelişmeyi dikkatle izlemek gerekiyor.
Önce uzun süredir adları kamuoyu tarafından öğrenilen, her ırkçı saldırıda adları öne çıkan vatansever bir grup yakalandı. İçlerinden bir çoğu emekli asker, biri ise emekli general.
Vatanseverlerin “ilerici” ve başka vatansever hedeflere saldırdığı ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesine bomba koymuşlar, Hablemitoğlu’nu öldürmüşler. Diyarbakır’da ise kendi adamlarına bomba atmışlar.
Açık ki vatansever Ergenekon çetesi provokatör.
Ergenekon çetesi diğer yandan da bir darbe için çalışıyormuş. 2009’da bir askeri darbe ile yönetime el koymak istiyorlar. Kime karşı? 22 Temmuz’da yüzde 47 oy alan ve şimdilerde bu oy oranları yüzde 50’lerden yukarı doğru tırmanan AK Parti’ye karşı.
Bir askeri darbe için vatansever Ergenekon’un suikastleri, katliamları ve çeşitli provokasyonları önemli. Bunlar hazır bekleyenlere bir darbe yapmaları için bir zemin hazırlar, ama yetmez. Bunlara ek bir de daha kitlesel bir destek gerekli.
Cumhuriyet Mitingleri bu amaca dönüktü. Zaten miting kürsülerinden açık açık darbe çağrısı yapılıyordu.
Ne var ki 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları Cumhuriyet mitinglerini etkisiz kıldı. Abartılan miting sayıları Ak Parti’nin aldığı oylar karşısında sönük kaldı.
Şimdi seçim sonuçlarının hafızalarda eskimeye başlaması ile birlikte yeniden bazı güçler sokağa çıkarak türban karşıtı mitingler yapıyor.
Aynı hava. Bir yandan Türk bayrakları, vatansever şarkılar ve türküler, diğer tarafta ise “türbana hayır” denerek bağrılıyor “Türkiye laiktir, laik kalacak.”
Ergenekon gitti ve sanki yenileri görevi devraldı.


Türbana özgürlük
Eğer sosyalistler Türban konusunu özgürlükler açılımının dışında değerlendirmeye çalışırlarsa doğru bir tutum almaları mümkün olamaz.
Bugün Ak Parti, MHP’nin parlamento desteği ile Türbanı kısmen özgürleştirmek için adım atmaya çalışıyor. Ortada komik bir tartışma var türbanın nasıl bağlanacağı konusunda. Sorun bu garip tartışma ve bulunan garip çözüm ile aşılırsa türbanlar kadınlar daha uzun süre özgürlüklerinin kazanmak için mücadele etmek zorunda kalacaklar.
Diğer tarafta ise genişçe bir sözümona laik cephe oluşuyor. Türbana karşılar ve bildik biçimlerde bildik argümanlarla türbanlı kadınların üniversitelere girmesini engellemeye çalışıyorlar. Yani yasağı savunuyorlar.
Laik cephenin sol ağızları Türban yasasında Ak Parti’ye MHP’nin destek vermesini soldan türbana gelen desteği ürkütmek, yıldırmak için kullanmaya çalışıyorlar. Özellikle de türbana özgürlük diyerek imza toplayan akademisyenler faşistlerle aynı yere düştükleri için eleştiriliyorlar. Beklendiği gibi bu eleştirinin arkasında olanlar İşçi Partisi ve TKP. Giderek yakınlaşan bu iki siyasi çizgi kendilerinin nerede durduklarını ise hiç sorgulamıyorlar.
Bugün ve dün türbana karşı çıkanların başında Genel Kurmay geliyor. Genel Kurmay saedece türbana karşı çıkmıyor bu nedenle darbe tehdidi yapıyor, eşi türbanlı diye cumhurbaşkanı ile ilişkisini dondurdu.
Türbana TÜSİAD, yani en büyük patronlar da karşı. Bir de başında Deniz Baykal’ın bulunduğu CHP türbana karşı.
Unutmadan eklemek lazım, Fransa’dan ırkçı Sarkozy ve benzerleri de türbana karşılar.
Galiba Ergenekon Çetesi’de türbana karşı.
Şimdi ne oldu? MHP türbandan yana, Genelkurmay türbana karşı. Hangi taraf daha temiz? Soruna böyle bakmak bütünüyle yanlış.
Türban sorunu bütünüyle özgürlükler sorunudur. İsteyen istediği kıyafetle okula, işyerine, mahkemeye gider, sokakta gezinir.
Eğer türbana üniforma diye karşı çıkarsanız neden kravata karşı değilsiniz? Neden kız öğrencilerin pantalonla ya da mini etekle veya istedikleri kıyafetle okula gitmesini desteklemiyor sunuz? Neden erkek öğrencilerin saçlarını istedikleri gibi uzatmalarını talep etmiyorsunuz?
Neden here yere ahlak kuralları dayatılmasına karşı çıkmıyorsunuz? Türbana siyasi üniforma diye karşı çıkanların bir kısmı gösteri yürüyüşlerinde taraftarlarını asker gibi sıraya dizerler. Kortejlerinde sigara içilmesine karşı çıkarlar. Samimiyseler neden bu askeri tutumlarını terk etmiyorlar.
Bütün bu soruların bir tek cevabı var. Kimilerini sürekli olarak “liberal” olarak eleştirenler aslında bu eleştirileri ile Genelkurmay ile uzlaşmalarını, milliyetçiliklerini gizlemeye çalışıyorlar.
Bir de Fransa pratiği var. Fransa’da yeni liberal Avrupa Birliği anayasasının reddi için bir yandan başını troçkist LCR’ın çektiği sol, diğer yanda ise faşistler kampanya yaptılar. Ama solun kampanyası etkin olandı. AB Anayasası solun kampanyası ile reddedildi ve yeni liberalizm, AB projesi ağır bir darbe yedi.
Fransa’da yeni liberal anayasayı destekleyen kimileri LCR’ı faşistlerle aynı şeyi savunmakla suçlamışlardı! Ne benzerlik!
Türkiye’de de kendine güvenen, argümanlarına güvenen devrimci sol özgürlükleri savunmaktan geri durmayacaktır. B iz özgürlükleri bir bütün olarak görüyor ve ve bir bütün olarak savunuyoruz. Uzun saça da evet, türbana da evet. Din dersine de hayır, askerlik dersine de hayır! Milliyetçi tarih dersine de hayır, ahlak dersine de hayır...


Hesap sorulacak mı?
Dağlıca’da PKK tarafından kaçırılan, serbest bırakılmalarından sonra tutuklanan 8 asker serbest bırakıldı. Böylece Dağlıca’nın arkasından koparılan fırtınanın ne denli kof olduğu ortaya çıktı. Günler boyu küçük milliyetçi-ırkçı-faşist çevreler gösteriler yapmış ve sınır ötesi operasyon aypılmasını, Irak’ın Kürt Özerk Bölgesine saldırılmasını, Kürtlerin imhasını vs istemişlerdi.
Türkiye’deki hakim medya bu küçük gösterileri abartmış ve karşımıza yükselen milliyetçi dalga olarak çıkarmıştı.
8 asker artık serbest. Henüz yargılanmaları bitmedi bu nedenle sonucu bilmiyoruz ama birşeyi artık öğrendik. Dağlıca’da PKK saldırısına uğrayan birliğin başında komutan yok. Askerler dağda, çatışıyor, ölüyor, esir düşüyor. Tüfekleri çalışmıyor. Ya subaylar? Ne yaptıkları bilinmiyor, bilinenler ise düğün dernek geziyorlar.
Şimdi subaylardan hesap sormanın zamanı. Sadece Dağlıca’da ki birliğin subaylarından değil. Ölen askerlerin sorumlusu kim?