Sosyalist İşçi 311 (8 Şubat 2008)
DSiP 2008
DSiP KONFERANSI
Savaş ve emperyalizm
"Biz bu savaşı
durdurabiliriz"
ABD küresel hegemonya için savaşıyor ve küresel direniş tarafından püskürtülmediği sürece de savaşmaya devam edecek.
Sıra İran'da mı?
Ne Birleşmiş Milletler'e ne uluslararası kitle imha silahlarını araştıran kurumların raporlarına aldıran Bush ve ekibi Afganistan'dan sonra Irak'a pervasızca saldırdı.
Şimdi sıranın İran'da olduğu çok açık.
İran'a saldırı bir tahmin sorunu değil. ABD'nin İran'a saldırmasını engellemek küresel savaş karşıtı hareketin mücadelesine bağlı.
Savaş karşıtı hareket ABD'nin Irak işgalini geciktirdi. Bu açıdan İran'a yönelik işgalci eğilimlerini dizginlemesini de sağlıyor.
Savaş karşıtı hareket en önemli adımını Irak direnişine destek verdiğinde attı. Iraklılar küresel direnişin yanında olduğunu gördüklerinde, Lübnanlılar İsrail işgaline karşı desteklendiklerini gördüklerinde yalnız olmadıklarını hissederek işgale daha da güçle direniyorlar.
Küresel savaş karşıtı hareket ABD emperyalizmini sürekli teş-hir ederek Irak işgalinin kanıksanmasını, unutulmasını engelledi.
Savaşın başlangıcında Bush'la beraber olan çok sayıda savaş mimarı istifa etmek zorunda kaldı. Donald Rumsfeld'dan Tony Blair'e, İspanya'da Aznar'dan Berlusconi'ye kadar çok sayıda ABD destekçisi ya devrildi ya da muhalefetin tepkisi sonucunda istifa etti.
İşgalin başında ABD'yle birlikte davranan çok sayıda ülke Irak'tan çekildi. İngiltere geçen sene 1500 askerini çekti.
15 Mart'ta mitinge
Irak'ta işgale son!
Şimdi önemli olan, ABD'nin askeri açıdan da mağlup olmasını sağlamak.
Önümüzde Irak işgalinin beşinci yıldönümü nedeniyle gerçekleşecek küresel protestolar var. 15 Mart'ta gerçekleşecek bu eylemlerde Küresel BAK çok önemli bir işlev görecek.
Küresel BAK'ın "Irak'ta işgale son" kampanyasının çok daha yaygın, çok daha büyük olması için tüm olanaklarımızı zorlamalıyız.
2007 değerlendirildi, 2008’e hazırlanıldı
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, DSİP'in "Başka bir dünyayı birlikte inşa edelim" başlığıyla düzenlenen ve iki gün süren konferansı tamamlandı. Konferansın birinci gününde Sosyalist Demokrasi Partisi MYK üyesi Cem Özatalay, Özgürlük ve Dayanışma Partisi İstanbul İl Başkanı Sinan Tutal, Yeşiller Türkiye Eşsözcüsü Bilge Contepe, Eğitim-Sen 2 No'lu Şube Başkanı Hasan Toprak, Mor ve Ötesi üyesi sanatçı ve aktivist Kerem Kabadayı konuşmalar yaptılar. Konuşmalarında Türkiye ve dünya hakkında görüşlerini paylaştılar. SODEV Başkanvekili Erol Kızılelma da konferansın ilk gününe katıldı.
Başka bir dünya için
Konferansın ilk oturumunda dünyada ve Türkiye'de 2007 yılının işçi sınıfı, ezilenler ve sosyalistler açısından hangi politik fırsatlarla tamamlandığı vurgulandı.
Dünya tehlikeli bir krize doğru gidiyor. Kriz olasılığı bu istikrarsızlığı daha da derinleştirecektir.
ABD, Irak işgalinde hedeflerine ulaşamadı. Kendisini büyük bir açmazın içinde buldu. Irak'ta direniş, küresel savaş karşıtı hareketin etkisi, ABD'yi çok zor koşullarla yüz yüze getirdi.
Dünyanın bütününe müdahale etme gücünü bulamayan ABD yoksulların küresel isyanıyla karşı karşıya. Pakistan'da, Kenya'da, Hindistan'da, Fransa'da gösteriler hızla yaygınlaşıyor. Bir yandan Irak'ta, bir yandan Afganistan'da batağa saplanan ABD, bir yandan da Latin Amerika ülkelerinde sol dalga karşısında çaresiz.
Türkiye'de ise, 2007 yılı Hrant Dink cinayetiyle başladı. Hrant Dink'in cenazesi Türkiye mücadele tarihi açısından çok önemli bir dönemeç oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük tabusuna karşı devasa bir gösteri gerçekleşti.
Kemalistlerin, cumhuriyetçilerin, statükocuların ve medyanın şişirmesi olan ve ne yazık ki solun bir kesimini de etkileyen milliyetçiliğin yükseldiği tezi ise 22 Temmuz Genel Seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi iflas etti.
Ekim ayında yeniden sıcak çatışmalarla şekillenen Kürt sorunundaki gelişmeler de ilk bakışta milliyetçi bir patlamayla karşı karşıyayız izlenimi yaratsa da, esas olarak küçük gösterilerle geçti ve sınır ötesi operasyon kararının alınmasından sonra o hava hızla söndü.
Milliyetçilik yükselmedi ama ırkçılık, mevcut milliyetçi odak içinde daha da yaygınlaştı.
Sayısız kampanyada sokağa çıkan, sokağa çıkmaya hazır olan ama örgütlü olmayan hareketi daha ileri çekmek için bize gerekli olan kitlesel bir sol partidir.
Bu partinin birincil özelliği devrimci olması değil, kitlesel, somut talepler için radikal mücadele vermeye hazır, ırkçılığa, milliyetçiliğe, yeni liberal politikalara, cinsiyetçiliğe karşı mücadele içinde gelişecek bir parti olması gerekir.
DSİP, kriz ihtimallerini de düşünerek, önümüzdeki dönemde yeni türden kitlesel bir sol partinin şekillenmesi için üzerine düşen tüm görevleri yerine getirecektir.
Daha büyük bir hareket için daha büyük bir parti
Etrafında örgütlendiğimiz Sosyalist İşçi gazetesinin yayın tarihi çok eskiye dayanır. Sosyalist İşçi'nin temel işlevi devrimci fikirleri, devrimci politikaları anlatmak, yaygınlaştırmak.
Kamu çalışanlarının mücadelesine sahip çıkmak, Kürt halkıyla dayanışmak, işçi sınıfı saflarındaki milliyetçi fikirlere karşı mücadele etmek, ezilenlerin uluslararası dayanışmasını savunmak, kadınların özgürlüğü için mücadele etmek, eşcinsel haklarını ve mücadelesini savunmak, bu mücadelelerin bir parçası olmak, tüm mücadelelerin birleşmesi için çabalamak, IMF politikalarına karşı mücadelenin sesi olmak, sendikaların gücünü ve önemini bıkmadan anlatmak. Bütün bu tartışmalar yıllardır Sosyalist İşçi'nin sayfalarını kaplar.
1999 yılında Seattle'da antikapitalist hareketin patlamasıyla birlikte, Sosyalist İşçi bu kez de bu hareketin taleplerini, mücadelesini, sesini yansıtan bir yayın politikasını benimsedi.
11 Eylül'den sonra antikapitalist hareketin, bu hareketin içinden doğan savaş karşıtı hareketin eğilimlerini ve önemini sayfalarına taşıdı
Küresel ısınmadan nükleer santrallere, neoliberal saldırılara karşı mücadeleden Küresel BAK, KEG ve Barışarock gibi kampanyalara kadar tüm kampanyalar Sosyalist İşçi tarafından desteklendi. Sosyalist İşçi bu kampanyaların sesi işlevini gördü.
22 Temmuz seçimlerinde Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları Sosyalist İşçi gazetesinde ısrarla desteklendi.
Sosyalist İşçi ve bu gazete etrafında örgütlenen DSİP üyeleri harekete sorgusuz bir biçimde katıldı, hareketin ileri çekilmesi, aşağıdan ve yaygın bir biçimde örgütlenmesi için çalıştı. DSİP'in örgütlenmesi ile hareketin örgütlenmesi arasında herhangi bir çelişki yok.
Bu konferansta, hem tüm DSİP üyelerinin hareketin örgütlenmesine, geçen yıllarda olduğundan çok daha güçlü bir biçimde katılmasının, kampanyalarda yoğun bir biçimde yer almasının sağlanmasının, hem de aynı anda DSİP birim toplantılarını daha ciddi ve sistemli bir biçimde örgütleme, daha yoğun politik tartışmalar yapma ve DSİP'e yeni üye kazanmaya çalışma kararlılığının altı çizildi.
Yeni sol:
Neden, nasıl?
Seattle'da 1999 yılında patlayan antikapitalist hareket yeni bir dönemin ilk işaretiydi.
Sosyalistler ya bu döneme uygun adımlar atacaktı ya da hiçbir şey değişmemiş gibi devam edecekti. Hiçbir şeyin değişmediğini düşünenler milyonlarca insanı etkileyen bu hareketin dışında kaldılar.
Hareketin geri çekilme dönemlerinde sağın basıncına karşı ayakta kalmanın aracı devrimci geleneği tartışmak, devrimci fikirlere sıkı sıkıya bağlı bir biçimde sosyalizm geleneğini korumak için içe kapalı propaganda yöntemlerini uygulamaktır. Eski döneme ait bu çalışma tarzını bugün uygulamanın hiçbir gerekçesi olamaz. Kapalı devre örgütlenmek yanlıştır.
Hareketle birlikte sokağa çıkan insanlar, reformlar için radikal bir mücadele sürdürme konusunda hızla anlaşabileceğimiz bir yaklaşım içinde. Aktivistler geleneksel sol örgütlere bir yakınlık duymuyor.
Türkiye'de Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyalarında bu gerçek görüldü. Her iki kampanyada savaşa karşı, barış için, küresel ısınmaya karşı, özgürlükler için kampanyalara katılan çok sayıda aktivist görev aldı.
Başarılması gereken, hareketin öne çıkarttığı binlerce insanla tartışmak, tartışma içinde öğrenmek, yeni mücadele yöntemleri geliştirmek, kazanmayı hedefleyen bir siyasal seçeneğin yaratılması.
Irkçılığa, milliyetçiliğe, savaşa, neoliberalizme, cinsiyetçiliğe karşı kampanyalar içinde çalışmaya devam ederken, kitlesel bir sol seçeneğin yaratılması için mücadeleye devam edilmeli.
Yerel seçimlerde
1 milyon oy
Bağımsız adaylar Baskın Oran ve Ufuk Uras seçim kampanyaları partilere üye olmayan binlerce insanın, somut hedeflerle, somut taleplerle, kazanma umuduyla yapılacak siyasal kampanyalara aktif bir biçimde katılacaklarını göstermiş oldular.
Şimdi, yerel seçim kampan-yasında yeni bir mücadele dalgası başlatılabilir. İstanbul'da her iki kampanyada yer alan tüm güçler yeniden bir araya gelebilir.
Türkiye çapında başlayacak bir yerel seçim kampanyasının hazırlıklarına başlanabilir. Bazı bölgelerde belediye başkanlıkları, bazı bölgelerde belediye meclis üyelikleri, bazı bölgelerde muhtarlıklar için genel bir seçim kampanyası ilan edilebilir. Türkiye çapında, 1 milyon oy almayı hedefleyen, bu hedefe yaklaşmak için sokakta büyük çoğunluğun desteğini toplayacak genel taleplerle hareket eden bir seçim kampanyası başlatılabilir.
Böyle bir kampanya başlarsa buradan kitlesel bir sol hareket için de büyük bir olanak doğar.
Küresel ısınmaya,
nükleer santrallara karşı mücadele
Küresel ısınma, kapitalizmin yarattığı en büyük krizlerden birisi.
Küresel Eylem Grubu iki buçuk yıldır küresel ısınmaya karşı kampanyalar örgütlüyor. Bu kampanyalarda küresel ısınmanın sorumlusunun kapitalizm olduğu, kapitalizmden kurtulmadan küresel ısınma krizinden kurtulmanın mümkün olmadığı daha sık vurgulanmaya başlandı.
AKP hükümetinin nükleer santrali çözüm olarak önermesi ise çok tehlikeli bir sürece girdiğimizi gösteriyor.
Çernobil felaketinin 22. yıldönümü olan 26 Nisan'da gerçekleşecek "Nükleer Santrale Hayır" mitingi bu açıdan çok önemli.
Bütün yerellerde çok yaygın bir kampanyanın örgütlenmesine yardımcı olmalıyız.
Hükümete nükleer yasa konusunda geri adım attırmak, kazanmak için bir kampanya yapmak çok önemli.
KEG'e her düzeyde destek vermeliyiz.
Neoliberalizme karşı mücadele
Küresel sermaye yeni liberal politikaları dünyanın istisnasız her ülkesinde dayatıyor.
AKP'ye karşı mücadele, Türkiye'de neoliberal uygulamalara karşı mücadelenin kaderini belirleyecek.
AKP şeriatçı değil liberal bir parti, ona buradan yüklenmeli.
Küresel Eylem Grubu'nun SSGSS'ye karşı genel kampanyaya katılması büyük önem taşıyor.
KEG çatısı altında neoliberal uygulamalara karşı en yaygın kampanyayı örgütlemek ve emek meslek örgütlerinin harekete geçmesine yardımcı olmak çok önemli. Bu yüzden KEG'in 16 Şubat'ta yapacağı "Sağlığıma dokunma, sigortamı attırma" forumuna katılımı artırmak için çabalamak gerek.
Irkçılığa ve
milliyetçiliğe karşı
Hrant’ı öldüren tetikçilere güç veren iklim Mersin bayrak krizinden başlayarak hükümetin, CHP'nin, faşistlerin, Genelkur-may'ın, devlet bürokrasisinin, Kerinçsizlerin ve milliyetçiliğe taviz veren solun ortak çabasıyla gelişti. Cenazeye katılan yüz binlerce insan, milliyetçi ve ırkçı olmayan büyük bir toplumsal gücün de varlığını kanıtladı.
Seçimlerde milliyetçi güçlerin mağlup olması, "istikrarın devamına" oy isteyen AKP'nin seçimden zaferle çıkması milliyetçiliğin dışında bir alternati-fin örgütlenmesi için uygun politik koşullarda yaşadığımızı gösterdi.
Ergenekon çetesinin yakalanması, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı bir kampanyanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha görüldü. DurDe Girişimi’nin "301 Madde Kaldırılsın" kam- panyası ve mitingin örgütlenmesi bu açıdan çok önemli.
Kriz kapıyı araladı
1929 krizinin askeri darbeler, işçi direnişleri, faşizm ve İkinci Dünya Savaşı'yla sonuçlanması hatırlandıkça, yeni yılla birlikte sarsılan küresel ekonominin yarattığı büyük panik daha büyük bir karamsarlığa neden oluyor. 1929'a atıflarda da büyük bir artış var.
Patlayan mali köpük
Dünya tüketiminin yüzde 25'ini gerçekleştiren ABD'de ev piyasasında açığa çıkan ve dünyaya kredi daralması biçimiyle yayılan "kriz", küresel ekonomiyi peşinden sürükleyen mali mekanizmanın tam bir köpük olduğunu kanıtladı. Adı geçen mali köpüğün boyutu 415 trilyon dolar. Dünya hâsılasının yaklaşık 10 katı.
Bu köpüğü kim denetliyor? Bilinmiyor! Bu devasa bir saadet zinciri halindeki mali köpüğün hangi aşamada, hangi bağlantılarda ne kadar risk içerdiğini bilen yok. Muhtemelen köpüğün kendi payına düşen kısmını değerlendirip yüksek servet patlamaları yaşamak ve yaşatmaktan başka amacı olmayan bankacıların da ne kadar risk aldıklarından haberi yok. Geçtiğimiz yıl Fransız Banka Societe Generale'i 7.2 milyar dolarlık zarara sokan işlemci Jerome Kerviel'in hikayesi bu denetimsizliğin en garip örneklerinden.
Bu mali krizin denetlenme ihtimalinin olmamasının nedenlerinden birisi bu.
ABD Merkez Bankası 0.50 puanlık faiz indirimine geçtiğimiz hafta 0.57'lik bir indirim daha eklemesine rağmen "piyasalar" olumlu bir yanıt vermedi. Sorun, her hangi bir ekonomik varlığın istenildiği anda nakite çevrilmesinde olsaydı bu önlemler işe yarayabilirdi ama sorun burada değil, borçlar ve batık mali yapıda yaşanıyor. Sigorta şirketlerinin üstlendikleri fonları karşılayacak durumda olmadıkları açığa çıktıkça, konut kredilerine dayalı tüm bir borçlanma alanında panik daha da hızlı yayılıyor.
Yayılan dalga
Dünya Bankası 2007 yılının Aralık ayında mevcut mali sarsıntının 1970 yılından bugüne kadar yaşanan 117 banka krizinden daha ağır bir maliyeti olduğunu, 1990'ların başında Japonya'yı sarsan mali krizden daha pahalıya mal olduğunu açıkladı. Mali sarsıntı ABD'yle sınırlı kalmayı Avrupa, Asya ve Avustralya piyasalarını da etkileyince panik daha da büyük bir hal aldı.
İngiltere'de, örneklerini Türkiye'de sık sık gördüğümüz ama İngiltere açısından şok etkisi yaratan bir gelişme yaşandı. Northern Rock isimli küçük bir banka batma noktasına gelince insanlar bankanın kapısına dayandılar.
Sarsıntıyla uluslar arası mali sistem, doların istikrarı ve geleceğinin ne olacağı gibi konularda tartışılmaya başlandı.
Tehlikeli viraj
ABD ekonomisi tüm tedbirlere rağmen virajı alamaz ve 1929'u andıran bir büyük depresyona girerse, bildiğimiz dünyanın yerini bambaşka bir dünya alacağını görmek zorundayız. Kapitalizmin ideologları 1980'lerin başında beri devletin küçültülmesi, piyasanın kendi haline bırakılması gerektiğinden söz ediyorlardı. Piyasanın dev mali köpüğünün kendilerini de vurarak patlaması ihtimali, bu ideologların yeniden devlete "geri dön" çağrısı yapmasına neden oldu. Aralık ayının sonunda Avrupa Merkez Bankası parasal sıkıntı olmadığını da kanıtlamak için 500 milyar dolar aktardı. ABD'de Merkez Bankası her hafta faiz oranlarına müdahale ediyor. Bush, 150 milyar dolarlık bir kurtarma paketi açıkladı. Almanya Merkez Bankası 1931'den bu yana en büyük banka kriziyle karşı karşıya olunduğunu açıkladı.
ABD zaten dünya hegemonyası virajını almaya çalışırken Irak virajına tosladı. Bir yandan küresel direniş, bir yandan Latin Amerika ülkelerindeki sol dalga ABD'nin askeri potansiyelini sınırlarken mali krizin ekonomik durgunluğa dönüşmesi küresel istikrarsızlığı çok daha derinden belirlemeye başlayacaktır.
ABD'nin buradan çıkartacağı ders hegemonya mücadelesine ara vermek, toparlanmak için geri çekilmek olmayacaktır. Mali krizi atlatmak için 150 milyar dolarlık paket hazırlayan Bush'un Irak işgali için 170 milyar doları 2008 yılı için gözden çıkartması ve Ortadoğu'da ABD varlığının kalıcı olduğunu açıklaması sadece piyasalar üzerindeki devlet müdahalesinin artmakla kalmayacağını, piyasalara daha cüretkar müdahalelerde bulunan devletlerin, "ulusal" sermayelerin çıkarlarını garanti altına almak için daha da saldırganlaşacağını gösteriyor.
Bu gelişme, Kenya'da yaşanan çatışmalara benzer çok sayıda çatışma, Irak'tan sonra İran'ın işgali için daha büyük bir basınç, daha küçük ve kırılgan ekonomilere sahip ülkelerde toplumsal kutuplaşmada daha hızlı bir radikalleşme yaşanmasına yol açabilir.
1929'dan ders çıkartacaksak, kapitalizmin kriz ihtimalinden ödünün patladığını ve bu ihtimalden sağ salim çıkmak için elinden geleni ardına koymayacağını hatırlamazı gerekiyor. Latin Amerika'nın 1929 krizinden sonra 12 askeri darbe yaşaması, Avrupa'da faşizmin yükselişi ve İkinci Dünya Savaşı'yla insanlığın en kanlı dönemini yaşaması, atom bombası çılgınlığı unutulmamalı.
Kriz emperyalist hegemonya mücadelesinin sertleşmesine neden olacak.
Öyleyse küresel direniş hareketi çok daha hızlı davranmak, hazırlanmak, daha yaygın örgütlenmek zorunda. Savaşa ve neo liberal uygulamalara karşı çok daha büyük kampanya ağları, daha radikal biçimlerde örgütlenmek zorunda.
Sosyalistlerin bu hareket içinde kitlesel, radikal bir solun yaratılması için vereceği mücadelenin ise şimdi tam zamanıdır.
Şenol KARAKAŞ