Sosyalist İşçi 311 (8 Şubat 2008)

 

Sayfa 9 :


Devlet, demokrasi, devrim
Çetelerden kurtulmak mümkün mü?

Ergenekon çetesinin hapse tıkılması bir kez daha devletin ve demokrasinin karakteri tartışmalarını gündeme getirdi. Kimileri bu operasyonun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söylü- yor. Çoğunluksa ilk kez rütbeli subayların tutuklanması karşısında şaşkın ve köklü bir çözüm istiyor.
Bu operasyon tümüyle anlamsız mı? Kapitalist devlet özünde emekçi sınıflara karşı silahlı örgütlenmeleri barındırı- yorsa Veli küçük ve diğerlerinin yakalanması sadece bir göz boyama mıdır? Suikastlardan, özel harp taktiklerinden, her taşın altından fırlayan çetelerden nasıl kurtulacağız?

Devlet nedir?
Ne zaman çetelerle ilgili bir gelişme olsa aslında iki devletin olduğunu öğreniyoruz. Birisi askeri, polisi, meclisi, bakanlığıyla şu bildik ve görünür olan. Diğeri ise 'derin devlet.' Abdullah Çatlı ya da Veli Küçük gibilerin gizli bir şekilde örgütlendiği, ne seçilmiş hükümetlere ne de parlamentoya hesap veren silahlı adamların cirit attığı yasadışı bir örgütlenme. Ancak her iki devlette iç içe geçmiş gibi. Devlet nerede bitiyor, derin devlet nerede başlıyor, işte bu emekçi sınıflar için bir muamma.
Aslında modern kapitalist devlet dünyanın her yerinde benzer bir biçimde örgütlenmiş durumda. Kendini tüm sosyal sınıflara eşit mesafede, toplumun üstünde bir yapı olarak ortaya koyuyor.
Lenin, Devlet ve Devrim‘de neden böyle olduğunu açıklamaya girişir:
"Devlet, sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığının bir ürünü, bir dışavurumudur. Devlet, sınıf çelişkilerinin nesnel olarak uzlaştırılamadığı yerde, zamanda ve oranda ortaya çıkar. Tersinden bir ifadeyle, devletin varlığı, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olduğunu kanıtlar."
Kapitalistler ve emekçi sınıflar arasındaki uzlaşmazlık, ancak tüm sınıflara sanki eşit mesafedeymiş gibi görünen devletin yöneticiliği altında bastırılır.
Oysa tüm bağımsız görünümüne rağmen "devlet sınıf egemenliğinin, bir sınıfının diğeri üzerindeki baskısının aracıdır."
Kapitalist sınıf, emekçiler üzerindeki iktidarını bu araçla sağlar. Toplumdan yabancılaşmış, öncesiz ve sonrasız gibi görünen devasa devlet yapısı özünde basittir. Lenin'e göre devlet bürokrasi, mahkemeler ve eli silahlı adamların toplamıdır.
Eli silahlı adamlar polis örgütü, ordu ve Ergenekon çetesi gibi kendi yasalarıyla hareket eden tetikçilerdir. Derin ve derin olmayan olarak tanımlanacak iki ayrı devlet yok aslında. Karşımızda, kapitalistlerin sınıf egemenliğini kollamak için merkezi olarak örgütlenmiş bir savaş aracı var.

Demokrasi
Ancak işler sadece copla, işkenceyle, infaz ve suikastlarla yürümez. Eğer kapitalist devlet sadece baskıyla ayakta dursaydı çoktan yıkılmış ve emekçilerin iktidarının önü kolayca açılmış olurduı.
Devlet, sosyal sınıflar arasındaki çelişkileri bastırsa da bunları toptan yok edemez. Sınıf mücadelesi çeşitli düzeylerde her zaman ilerler. Kapitalist sınıf daha fazla artı-değer ister. İşçilerse ücretlerini korumak, artırmak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için farklı biçimlerde de olsa her zaman karşı koyar.
Demokrasi, günümüz toplumlarının çoğunluğunun örgütlenme biçimi olan burjuva demokrasisi bu nesnel gerçekten doğar.
Devlet nasıl kendini toplumdan bağımsız bir güç gibi gösterirken, parlamento da tüm sosyal sınıfların temsilcilerinin eşit bir düzeyde yer aldığı ve karar verdiği bir organ gibi belirir.
Kitleler, her beş yılda bir seçim sandığına giderek oy verir. Demokrasi birkaç dakika sürer. Oy atılıp vekiller seçildikten sonra onları denetlemek olanaksızdır. Ancak sosyal sınıfların baskısı, emekçi sınıfların hoşnutsuzluğu parlamentoyu da etkiler. İşte burjuva demokrasinin sınırları tam da burada belirlenir.
Almanya'da işçi sınıflı daha güçlü ve örgütlü olduğu için demokrasinin alanı daha geniştir. Venezuela'da kapitalist sınıfın egemenliği sürse de demokrasi çok daha gelişmiştir. Tayland'da ise askeri darbe tehdidi günceldir ve demokrasi çok daha sınırlıdır. 4 darbe ve birden fazla e-muhtırayla yönetilen Türkiye'de ise demokrasinin sınırları ortada.
Burjuva demokrasisinin sınırları genişledikçe, daha fazla hak ve özgürlük tanındıkça bu burjuvazinin egemenliğini ortadan kaldırmaz. Ancak emekçi sınıfların nefes alır, düşünme imkânı bulur ve kendine güveni pekişir.

Devrim
Kapitalist devlet yıkılmadıkça azınlığın iktidarını kollayan demokrasiden toplumun büyük çoğunluğunun kendi iktidarına yani gerçek bir demokrasiye geçilemez. Emekçi sınıflar, kapitalist devleti alıp, biraz düzelterek kullanamaz.
Ancak bir devrim, emekçi sınıfların ayaklanması, silahlanması ve azınlığa karşı çoğunluğun iktidarını örgütlemesi ile kapitalist devletten kurtulabiliriz.
O ana kadar devlet, derin ve sığ yüzleriyle karşımızda olacak. Ancak bu Ergenekon çetesinin yakalanması gibi operas- yonları anlamsız kılmaz. Aksine Veli Küçük gibilerin özgürce hareket ettiği bir demokrasiyle, faaliyetlerinin yasadışı ilan edildiği bir demokrasi farklıdır. İkincisi emekçi sınıflar için mücadele edilebilecek gerçek bir alan yaratır.
Devrim gerçekleşmeden ruhsatlı ya da ruhsatsız çetelerden kurtulmak olanaksız. Ancak temizlenen her çete devletin toplumun üzerinde duran asalak yapısını yine topluma gösterir. İşte bu yüzden Ergenekon çetesi ve tüm çetelerin üzerine gitmek anlamlı bir mücadeledir.
Volkan Akyıldırım



“Burjuva demokrasisi, ortaçağla karşılaştırıldığında büyük bir tarihsel gelimeye karşılık düşse de her zaman için sınırlı, güdük, sahte ve iki yüzlü zenginler için bir cennet, sömürülenler ve yoksullar için bir tuzak, bir aldatmaca olarak kalır ve kapitalizm altında bu şekilde kalmaya yazgılıdır. Hilekarlık, şiddet, çürümüşlük, yalancılık, iki yüzlülük ve yoksulların ezilmesi: Modern burjuv demokrasisinin, uygar bir görünüm verilmiş, cilalanıp parlatılmış dış görüntüsünün ardında gizlenen şeyler bunlardır.” Lenin, Devlet ve Devrim’den