Sosyalist İşçi 311 (8 Şubat 2008)
Şiddet ve
ayrımcılık
üzerine
kadınlardan
iki kitap
“Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet”, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Yeşim Arat ile Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Ayşe Gül Altınay’ın TÜBİTAK desteğinde 18 ay süren çalışması sonucu son yılların en geniş şiddet araştırması ortaya çıktı.
Geçtiğimiz Kasım ayında yayımlanan araştırmada, Türkiye çapında 56 ilde 1.800 evli kadınla yapılan görüşmelerde, her üç kadından birinin kocasından dayak yediği, her iki kadından birinin dayağı gizlediği, kocasından daha fazla para kazanan kadınların, kazanmayanlara oranla daha fazla şiddete maruz kaldığı belirtiliyor.
Buna karşın katılımcı her 10 kadından 9'u, “haklı görülebilecek dayak yoktur” görüşünü dile getiriyor.
Araştırmaya göre her 4 kadından biri çeşitli sebeplerle, eşinin kendisine dayak atması halinde “bir şey yapmayacağını veya yapamayacağını” ifade ediyor.
Araştırma, Türkiye’de milyonlarca kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit eden, kadınların var olan potansiyellerini gerçeklestirmelerinin önündeki en önemli engellerden biri olan “aile içinde kadına yönelik şiddet” ve bu şiddet türüyle mücadele de Türkiye’deki durumu ortaya koyuyor
Kamer Vakfı tarafından yayınlanan ve bu araştırma sırasında görüşülen 15 kadının kendi hikayelerinden oluşan “Ben Varım” adlı kitapta, "Bir şeyleri fark etmek için önce kendinle başlamalısın. Canını yakmadan imkânı yok bir şey olmuyor. O içerideki duvarı yıkmadıkça olmuyor. Damdan düşenin halinden ancak damdan düşen anlar diye bir tabirimiz var. Bizim durumumuz bu” diyor Solin.
“bu akşam yak
ve yağmala!”
La Haine ismindeki film, Fransa’da banliyöde yaşayan göçmenlerin ve diğer insanların hayatını, zorluklarla dolu olan hayatını konu alır. La Haine, yoğun sistem eleştirisi barındıran, Bob Marley’nin “Burnin’ and loothin’ tonight” parçasıyla başlar.. “bu akşam yak ve yağmala!”
Jamaika’yı sömürgeleştiren İngiliz hükümetine ait toprakların amir müfettişi olarak görev yapan yüzbaşı Norval Sinclair Marley ile adanın yerlisi Cedella ‘Ciddy’ Malcom’un 06 şubat 1945’de Robert Nesta Marley ismini koydukları çocukları olur. Doğan çocuğun yani nam-ı diğer Bob Marley’nin babası çok geçmeden onları terk eder ve sonrasında pek ilişkileri olmaz. Bob Marley, 5 yaşlarındayken annesiyle birlikte Kingston’da TrenchTown denen, yoksul siyah nüfusun yaşadığı hükümet bloklarına taşınır. Bob Marley çetelerin de mekanı olan, “temiz” kalması zor olan bu gettoya taşınarak Fransa’daki banliyö yaşantısından pek de farkı olmayan hayata giriş yapmış olur. Orada Bunny Livingston’la tanışır. İlk kayıtlarını Peter Tosh ve Bunny ile başlangıçta Wailing Wailers, daha sonra sadece Wailers adını taşıyan gruplarıyla burada yapar. Grubun ismi de pek manidardır: Gettodan gelen çığlık. Acı çeken ve tanıklık eden birinin feryadı...
Bob Marley 130’un üzerinde plağı olan, reggae müziğini dünyaya tanıtan bir müzisyen, şarkı yazarı olmanın dışında ayrıca özgürlük ve barış savaşçısıdır. Ve tabi Bob Marley, 70’li yılların başından itibaren Rastafariandır. O zamanki Etiyopya Kralı Haile Selassie’ nin Yaşayan Tanrı olarak benimsendiği Yahudilikle Hristiyanlık karışımı olan bu düşünce sistemi, din ya da hareket, Afrikalı insanların Amerika’dan ve diğer yerlerden Afrika’ya, Zion’ a (kutsal, vaad edilmiş toprak) dönerek siyah insanların birleşmesini, Afrika’ya sahip çıkmasını talep ediyordu. “Rastafarianlar batı toplumunu, dünyanın ezilmiş halklarının çektikleri acılar üzerine kurulu cani ve kokuşmuş modern Babil krallığı olarak görüyor ve onun düşmesi gerektiğine inanıyorlardı. Rastafarianizm, özellikle içerdiği sosyal eleştiriyle, Batı dünyasının politik ve ekonomik sistemlerini, sınıflarını günümüz Babil’i görmesi sebebiyle, Bob Marley’nin yıldızının parlamasını ve içinde yaşadığı dünyaya hitap etmesini sağladı.”* Çoğunluğu vejetaryen olan Rastalar, Türkiye’de esrar, Jamaica’da ganja diye isimlendirilen kenevir bitkisini kutsal kabul ediyorlardı.
Ama tabi Babylon Ganja kullanmalarına, inançları gereği saçlarını korku yaratan bukle anlamına gelen Dreadlock yapmalarına karşı çıkıyor ve baskı uyguluyorlardı.
Aslında Bob Marley inançlarıyla olsun, politik duruşuyla olsun hep Babylon ile ters düşmüştür.
Bob Marley, isyanını, barış ve birleşme çağrısını müzik aracılığıyla tüm dünyaya yaymayı başardı. Altta basit, keyifli bi ritim ve beatlerin üzerine söylenen sözler. Reggae ritimleriyle dans ederken orda bir yerlerde çocukların acı çektiğini, insanların baskı gördüğünü anlatan Bob Marley hiç umutsuzluğa kapılmadan, her şeyin iyi olacağını söylüyor. Sevgiyle ve birarada mücadele ederek sisteme, Babylon’a isyan çağrısında bulunuyordu. Get Up Stand Up parçasında “ayağa kalkın: haklarınız için ayağa kalkın; kavgayı bırakmayın” şeklindeki sözleri; son yazdığı şarkılardan biri olan ve ölümünden önce Pittsburgh’da sahnede sadece akustik gitar eşliğinde söylediği son şarkı Redemption Song’daki “kurtarın kendinizi zihinsel kölelikten, kendimizden başka kimse özgür kılamaz aklımızı, korkmayın atom enerjisinden falan çünkü hiçbiri durduramaz zamanı”, “Bir ırkı üstün diğerini aşağı gören anlayış sonunda ve sonuna kadar ortadan kalkana kadar...” şeklinde sözleri olan War şarkısı... Polisler onun için “vahşetin üniformalarıydı” ve tavrı çok netti :”eğer siz büyük ağaçsanız biz de küçük baltayız ve sizi kesmeye geliyoruz.” Bob Marley’in sözleri bu kadar eleştirel, isyana açık bir şekilde teşvik eder, kendisi de politikada bu kadar yön verici biri olunca baskı unsurları harekete geçer ve suikast girişimi Bob Marley’i bulur.
Bob Marley asla beyazlardan nefret etmedi. Onun tepkisi bir halkın başka bir halkın üzerinde, haksız bir iktidar kurmasınaydı. Jamaika’da 1962’den beri adadaki siyah nüfus hiç bir zaman iktidar olamamıştı. Önde gelen Ulusal Halk Partisi ve Jamaika İşçi Partisi çoğunlukla beyazlardan oluşuyordu. UHP’nin başında sosyalist Michael Manley, muhafazakar İşçi Partisi’nin başında ise Boston doğumlu Edward Seaga vardı. Bir zamanlar Kingston piyasasında müzik yapımcısı olarak çalışan Seaga’nın bölgedeki politik olaylarda parmağı olan ABD tarafından desteklendiği yaygın olan bir kanıydı. 1976 yılında Bob Marley, sadece müzik dinleyenler arasında değil, insan hakları için kampanya düzenleyenler, Afrika’daki özgürlük savaşçıları arasında da üne sahip olmuş ve hal böyle olunca her iki taraf için de baş edilmesi gereken bir güç odağı durumuna gelmişti. Seçimler yaklaşırken Bob Marley, Michael Manley ile arkadaşça ilşkisi olmasına rağmen taraf tutmadığını açıkladı. Aslına bakılırsa ona göre politikacılar şeytandan farksızdı. Seçimler yaklaştıkça ortam iyice gerilmiş, Jamaika insanların evden çıkarken bile tedirgin olduğu bir adaya dönüşmüştü. UHP’nin bazı üyeleri Bob Marley’den 5 Aralık’ta “Smile Jamaica” organizasyonunda ücretsiz bir açık hava konseri vererek şehrin kontrol altında kalmasına yardımcı olmasını istediler. O da kabul etti. Ancak kimi kaynaklara göre konser tarihi yaklaştıkça CIA dahil çeşitli çevrelerden tehditler almaya başladı. Bir grup insan Bob Marley’i korumak için gönüllü olarak evininin önünde durur, ama 3 Aralık akşamı hepsi ortadan kaybolur. Akşam 8:30 civarında, arkadaşlarıyla, evinde prova arasındayken iki tane araba evin önünde durur ve eve ateş açılır. 83 tane kurşun sıkılır. Sevgilisi başından, menajeri beş yerinden vurulur. Bob Marley’in göğsünü sıyıran kurşun kolunu yaralar. Olayda kimse ölmez.
İki gece sonra Bob Marley korkuya boyun eğmeden, kendisine saldıranlara inat, “Smile Jamica” gösterisinde sahneye çıkar. Konserin sonunda gömleğini çıkarıp yaralarını gösterir ve alaycı bir ifadeyle eli tabancalı bir adammış gibi poz verir, başını geri atar, güler ve sahneden iner. İner inmesine de kalbi kırık olan Bob Marley gösteriden sonra adadan ayrılır. Bu ayrılıktan sonra Amerika ve İngiltere’ye giden Bob Marley, İngiltere’de başta “The Clash” olmak üzere bir çok punk grubuyla tanışır. Ve tabi bu tanışıklıklar müziğine de etki eder. Punky Reggae Party... 1978 yılının başlarında ise Kingston’da tekrar çatışma çıkmasını önlemek amacıyla adaya geri döner. One Love barış konserinde Michael Manley ile Edward Seaga’yı aynı sahneye çıkartır. Hatta birlikte yaşayabildiklerini göstermek için ikisini el ele getirmeyi başarır.
1981 yılında Bob Marley çok genç yaşta kanserden ölür. Bob Marley ve Wailers; eleştiren, isyana çağıran, iyimser, ruhani müzikler yaptı ve tüm dünyayı reggae ile tanıştırmış oldu. Black Uhuru, Dub Incorporation, Zenzile, Aswad, Kanka gibi; Asian Dub Foundation, Sinead O’Connor, Manu Chao, Zion Train, Sism-X Dub gibi birsürü isim, reggae,dub müziğini politik bir araç olarak kullanan müzisyenler dünyanın her yerinde özgürlük, barış ve eşitlik için mücadeleye devam ediyor; insanları, hakları için ayağa kalkmaya çağırıyorlar. Bazen banliyöde, bazen gettoda, bazen de şehrin merkezinde. Acı ve baskıya karşı isyan nerede gerekiyorsa orada.
* Rolling Stone, Temmuz, 2006
Eli Haligua