Sosyalist İşçi 316 (14 Mart 2008)

 

Sayfa 4:


Gıda fiyatları artıyor
Zengin dünyada açlıktan ölmek
Küresel ısınmanın en dolaysız sonucu olan kuraklık nedeniyle tarımsal üretim düşerken dünyada gıda fiyatları artıyor. Gelişmekte olan ülkeler açlık tehdidiyle karşı karşıyayken, zaten açlığın pençesindeki en fakir ülkelere dönük Birleşmiş Milletler yardımlarının azaltılması tartışılıyor. Küresel ısınmayı yaratan küresel kapitalizm, biyoyakıt piyasasını öne çıkartarak gıda fiyatlarındaki artışı hızlandırıyor. Milyonlarca insan bunca zenginliğin içinde açlıktan ölmeye terk ediliyor.

Kuraklık artışı tetikliyor
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO ve- rilerine göre 2006 yılında yüzde 9 artan gıda fiyat endeksi, 2007'de küresel ısınmanın getirdiği kuraklıktan ötürü yaklaşık 4 kat arttı ve yüzde 40'a yükseldi.
Dışarıdan gıda almak zorunda olan ülkelerin ithalat gideri yüzde 25 artarak, 107 milyon doları buldu.
Küresel ısınma dünya çapında tahıl rezervlerinde de yüzde 11'lik bir azalmaya yol açtı ve rezervler 1980'den beri ilk defa en düşük seviyeye ulaştı. Buna göre sene başında dünyanın 11 haftalık mısır stoku varken, bu süre 2007'nin son ayında 8 haftaya düştü.
Tahıl fiyatları 2006'dan bu yana 130 dolar yükselerek 2007'de yüzde 52 oranında artış kaydetti. Tahıl fiyatları, kile başına 10 dolara ulaştı ki, bu petrol fiyatının varil başına 100 dolar psikolojik sınırına ulaşmasıyla aynı anlama geliyor.
İklimbilimciler son on yıldır sürekli sıcaklık rekorlarıyla gelen iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki dönemde ürün alımında azalmayla gıda fiyatları artışlarının k paralel olarak ilerleyeceğini söylüyor.

Biyoyakıt
Küresel ölçekte gıda fiyatı artışını tetikleyen bir diğer unsur büyük şirketlerin biyoyakıt üretmek için toplu ürün alımlarına gitmesi.
Buğday, pirinç, soya fasulyesi ve mısır gibi hububat ürünlerinden alınan yağ yakıt olarak kullanılıyor. Hububat ürünleri fakir ülkelerin fakir halklarının temel besin maddeleri. Gıda ürünleri beslenme amacının dışında kullanılırken, hububat alımları artıkça üretim talebi karşılayamaz hale geliyor FAO yöneticilerine göre bu gittikçe derinleşen ve beraberinde sosyal patlamaları getirecek bir süreç.
Dünya nüfusundaki artış da tahıla olan talebi yükseltiyor. Çiftçiler artan et talebini karşılamak için daha fazla hayvan besliyor. Besin maddesi yine hububat olunca insanların payı daha da küçülüyor.
Dünya insanlar açlıktan ölecek kadar fakir mi yoksa? Üretim artan nüfusla birlikte gıda ihtiyacını karşılamayacak bir geri- leme için de mi? Tam tersi. Dünyada bugün eşi benzeri görülmemiş bir zenginlik var. Milyonlarca dolar her gün dünya piyasalarında dolaşıyor. Sorun zenginliğin paylaşımında.
Sayıları 17 milyon olan ve çoğunluğu gelişmiş sekiz ülkede yaşayan azınlık tüm zenginliğe el koyuyor. Aynı azınlığın iktidarı ve sınıfsal tercihleri yüzünden küresel ısınma belasına tutulmuş dünyada açlığı yenmenin yolu küresel şirketlerin hakimiyetine son vermekten geçiyor.


Korkunç gerçek
l Dünyada her gün 25 bin kişi, yani her 4 saniyede 1 kişi açlıktan ölüyor.
l Silahlanmaya tril- yonlar harcanıyor, oysa açlar için toplanan yardım 3 milyar doları geçmiyor. Şimdi azaltılması gündemde.
l Açlık genetik olarak kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Her yıl 7 milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle eksik kiloda doğuyor.
l 825 milyon kişi gece aç uyuyor. Bu sayı ABD, ABD, Kanada nüfusundan daha fazla.
l Açlıkla karşı karşıya kalan insanların Sahra Altı Afrika’da, 519 mil- yonu Asya ve Pasifik’te, 52,9 milyonu Güney Amerika ve Karayiplerde, 33.1 mil- yonu Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşıyor


Zengin daha da zenginleşiyor
Forbes Magazine dergisinde yayınlanan dünyanın milyarderleri listesinde yer alan 1125 milyarderin toplam serveti 4.4 trilyon dolar. Milyarderlerin "ortalama servetinin" geçen yıla göre 250 milyon dolar artışla 3.9 milyar dolara çıktı. Onların serveti arttıkça dünya yoksullaşıyor.
1- Warren Buffet (62 milyar dolar)
2- Meksikalı işadamı Carlos Slim Helu (60 milyar dolar)
3- Bill Gates (58 milyar dolar)
4- Hintli işadamı Lakshmi Mittal (45 milyar dolar)
5- Hintli işadamı Mukesh Ambani (43 milyar dolar)
247- Mehmet Emin Karamehmet (4.3 milyar dolar)
256- Şarık Tara (4.1 milyar dolar)
260- Hüsnü Özyeğin (4 milyar dolar)
524- Semahat Arsel (2.3 milyar dolar)
524- Ahmet Nazif Zorlu (2.3 milyar dolar)


GÖRÜŞ
Kürtler mi bölündü, Türkler mi?
İlhan Selçuk’un yaşlı ve yorgun beyninden mi kaynaklanıyor, yoksa gerçek mi, bilmem, ama Cumhuriyet gazetesinin haberine göre bir istihbarat raporu bu ayki sınırötesi operasyonun tümüyle başarılı olduğunu iddia ediyormuş. Gazete de bu rapora dayanarak “Kürtler bölündü” diye manşet atmış.
Amaçlanan hedeflerin hepsi vurulmuş, 40 yaşının üzerindeki Kürt liderlerinin tüm prestiji kaybolmuş, örgütte derin ayrılıklar ortaya çıkmış, falan filan.
Türkiye basınının gülünçlüğü herkesin malumu, ama bu kadar gülüncüne az rastlamıştım doğrusu. Hiçbir şey başaramadan tamamlanmak zorunda kalınan operasyon gerçekten de derin bir bölünmeye yol açtı. Ama Kürt cephesinde değil. Bir yanda Baykal ve Bahçeli, öte yanda Büyükanıt arasındaki bölünmeyi, “vatan haini” suçlamalarına kadar varan kavgayı hep birlikte keyifle izliyoruz, ama Cumhuriyet’in gözünden kaçmış anlaşılan!
Bu kavgaya yol açan durumun da İlhan Selçuk, herhalde “Bir türlü darbe olmuyor yaa” diye dövünmekle meşgul olduğu için, farkedememiş. Silahlı Kuvvetler, gereksiz bir operasyon sonucu gereksiz ölümlere neden olduktan sonra, gülünç duruma düşmesine neden olan koşullarda geri çekildi. Önemli olan, Amerika’nın emriyle geri çekilmiş olması değil. Amerika’nın izniyle girmişti, elbette Amerika’nın emriyle çekilecekti. Önemli olan, Kürt güçleriyle çatışmaya girmiş ve hiçbir başarı elde edemeden püskürtülmüş olması. Savaştan kârlı çıkmak mümkünse eğer, bundan sadece PKK kârlı çıktı. Cumhuriyet hariç, herkes bunun farkında.
Bütün gazeteler bir şeyin daha farkında: Hükümet, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda adımlar atmaya hazırlanıyor.
Barış Meclisi’nin geçenlerde Ankara’da düzenlediği konferansta, başta Ruşen Çakır olmak üzere pek çok konuşmacı AKP’nin Kürt sorunu konusunda bir stratejisi olmadığını vurguladı. Yanıldıklarını düşünüyorum.
Beş yılı aşkın bir süredir bu hükümet, ortam izin verdikçe, işaretler veriyor, ufak ve yetersiz de olsa adımlar atıyor, milliyetçi tabanı fazla yabancılaştırmamaya çalışarak da olsa Kürtlere göz kırpıyor.
Bunları elbette son derece çekingen bir şekilde yapıyor. Üstelik, bir yandan bunları yaparken bir yandan da sert laflar ediyor, askeri operasyonlara devam ediyor, DTP’yi ezmeye çalışıyor. Bütün bunlar doğal. Savaşan iki taraf, görüşme masasına oturmadan önce mümkün olduğunca elini güçlendirmeye çalışır, masadan avantajlı olarak kalkabilmek için güçlü bir konumda oturmaya çalışır.
Üstelik, masaya oturmamak gerektiğini, askeri yöntemlerle devam etmek gerektiğini savunan bir kesim olduğunda, hükümet bu kesime karşı da kendini korumak, zayıf görünmemek, düşmana teslim olmuş gibi bir hava yaratılmamasına dikkat etmek zorundadır.
Ama görünen köy kılavuz istemez. AKP önümüzdeki aylarda adımlar atacak. Bu adımlar, kuşkusuz, Kürtlerin tüm taleplerini karşılayan adımlar olmayacak. Eksik, yetersiz, yarım yamalak adımlar olacak. Bu da doğal. Pazarlığa böyle başlanır, mümkün olduğu kadar az vermeye, çok almaya çalışılır.
AKP’nin atacağı adımların hangisi kabul edilir, hangisi edilmez, pazarlık süreci nasıl gider, Kürt hareketinin bileceği iştir. Biz karışmayız, Kürtlere akıl vermeyiz.
Bizim işimiz, hükümetin adım atmasını sağlamak ve hızlandırmak için mümkün olan her şeyi yapmak, basınç uygulamaya devam etmek, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadeleyi yükselterek sürdürmektir.
Roni Margulies