Sosyalist İşçi 318 (29 Mart 2008)

 

Sayfa 8 :


Ergenekon’da nereye kadar?
Ergenekon kapsamında İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınmaları epey bir gürültü kopardı. Geçmişten bugüne solun efsane isimlerinden olan İlhan Selçuk nasıl olur da gözaltına alınır hezeyanı koparılan gürültünün ana nedenlerinden birisiydi. İlhan Selçuk’un baş yazarı olduğu Cumhuriyet Gazetesi’ne arka arkaya üç bomba atılması ve Danıştay saldırısı sonrası Cumhuriyet de dahil olmak üzere medyanın önemli bir kesimi suçu hemen şeriatçılara yıkmıştı. Bu bildik bir yapılanmanın bildik provokasyonuydu.
Soğuk savaş ve gizli ordular
2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD yeni dünya stratejisini soğuk savaş stratejisine uyarladı. Bu bağlamda yeni bir istihbarat örgütü (CIA) şekillendirildi. CIA’nin fikir babası Hitler’in danışmanlığına kadar yükselmiş ve birçok katliamda parmağı olan Reinhard Gehlen’di. Bu Nazi, ABD’nin tam korumasında deneyimlerini CIA ile hayata geçirdi. ABD, CIA aracılığıyla dünyanın birçok yerinde istasyonlar kurdu. Avrupa’da özellikle Alman, İtalyan ve İspanyol faşistlerle işbirliğine giden ABD yerel ajanlar ağı ve gölge ordular kurdu. Stratejinin ana amacı ABD hakimiyetini uluslararası çapta garanti altına almaktı. 1947’de “Truman Doktrini” ve 1948’de “Marshall Yardım Planıyla” bu gölge orduların kuruluşuna muazzam kaynaklar aktarıldı. Latin Amerika ve Avrupa’nın neredeyse tümünde “gladyo” olarak bilinen gizli ordular kuruldu. Bu orduların yerel kurucularının hemen hepsi ABD’de kontr-gerilla eğitimi aldı.
Türk Gladyosu
1947’de Türk Genel Kurmay Başkanı’nın ABD’yi ziyaretiyle Türkiye’de de bu gizli ordusunun kuruluşu için adımlar attı. Kontr-terör eğitimi için ABD’ye eğitime giden subaylar arasında Alparslan Türkeş ve 12 Eylülcü Turgut Sunalp’de vardı. Nihayet 1952 yılında eğitimden dönenlerin öncülüğünü üstlendiği “özel harp teşkilatı” ve onun da içinde de “gayri nizami harp” bölümü kuruldu. Türk Gladyosu’nun ilk etkinliklerinden biri 6-7 Eylül 1955’te gayrimüslimlere dönük büyük bir terör saldırısı ve yaratılan milliyetçi dalgaydı.
ABD’nin faşist artıklarla ve katliamcılarla inşa ettiği “Gladyo” yapılanmaları Avrupa’da 90’lı yılların başına kadar büyük bir terör dalgası yarattılar. Olası Sovyet işgaline karşı kurulduğu iddia edilen bu yapılar bütünüyle iç muhalefete karşı kullanıldı. Sol aktivistler, işçi önderleri, sendika liderleri, insan hakları savunucuları bu dönemde CIA istasyonlarında işkenceden geçirilip katledildiler.
Soğuk savaşın sona erişi
90’lı yılların başında Sovyetlerin çökmesi ve soğuk savaşın sona ermesiyle Avrupa’da kamuoyu baskısıyla da birleşince birçok “gladyo” yapılanması açığa çıkartıldı ve meclis soruşturma komisyonlarının kurulmasına neden oldu.
Örneğin İtalya’da, 1990’da kendisi de bir gladyocu olan İtalya başbakanı tarafından “gizli ordu” ifşa edildi.
Arkasından İtalya’da “temiz eller operasyonu” gerçekleştirildi. Birçok Avrupa ülkesinde de “gladyo” açığa çıkarıldı ve etkinlikleri ya sona erdirildi ya da kısıtlandı.
Ergenekon’u kitle mücadelesi bitirir
Türkiye’de ise böyle bir gelişme yaşanmadı. Çünkü Kemalizm kendine çok uygun olan bu yapıyla et ve tırnak gibi iç içe geçti.
ABD kontrolünde, üst düzey subaylar tarfından organize edilen Türk gladyosu elli yılı aşkın süredir Türkiye’de her türlü katliamın, darbenin ve faili meçhullerin sorumlusu olarak varlığını sürdürdü.
Başlangıçta ABD’nin her yıl verdiği 1 milyon dolarla finanse edilen bu yapı daha sonra hem ABD hem Türkiye tarafından büyük kaynaklar aktarılarak bir çıkarlar örgütüne dönüştü.
Bugün yüz milyonlarca doları kontrol altında tutan bir terör örgütü olarak.
Bu yapı asıl tetikçilerini kontrgerilla Alparslan Türkeş’in kurduğu has faşist parti MHP’den devşirdi. Bugün “Ergenekon” operasyonu- nda MHP’nin üzerine gidilmemesi siyasi hesaplardan kaynaklanı- yor. Aynı şekilde üst düzey bürokratlara ve askerlere de dokunulmaması gibi.
Egemen sınıflar arası bir çatışma görünümüne bürünen Ergenekon’un tasfiyesinin düzen partileri tarafından sonuçlandırılması zor.
Olsa olsa Avrupa’da olduğu gibi bir yeniden yapılanmaya gidilir. Tam tasfiyeleri güçlü bir kitlesel baskıyla gerçekleşebilir.


AKP ve karşı devrim
Sosyalist İşçi 2002 yılındana seçim zaferinden beri AKP’nin şeriatçı bir parti olmadığını anlatıyor.
Bunu AKP’yi övmek ya da politikalarını onaylamak için yapmıyoruz. Sadece gerçeği açıklamak için yapıyoruz. Gerçek şu: AKP şeriatçı bir parti değil! AKP karşı devrimci bir parti değil!
Burjuva partisidir
AKP bir burjuva partisi. AKP burjuvazinin yeni liberal politikalarını hayata geçirmeye çalışan, özelleştirmeci, sendikalara öfke duyan, emekçilerin en temel haklarını gasp ederek, tıpkı SSGSS yasasında oduğu gibi tüm kamusal hizmetleri paralı hale getirmeye çalışan bir parti.
Aynı zamanda AKP, ABD ile işbirliği içinde, İsrail’le askeri anlaşmalar imzalayan bir parti.
AKP’nin porgramında gerçekten de korkutucu hedefler var. Ama bu hedeflerin arasında şeriatı kurmak yok.”Şeriat getiriyor” diyerek AKP’ye karşı çıkanlar, isteseler de istemeseler de derin devletin darbe çağrısının şakşakçılığını yapıyorlar.
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek gibi kemalist bir darbe hayalinin peşinden koşanlara bakılırsa, AKP karşı devrimci.
Karşı devrimci, evet! Cumhuriyetin bir dizi kazanılmış, kurumsallaşmış haklar toplamı olmalı ve bu haklar işçi sınıfı ve ezilenlerin kontrolünde olmalı ki AKP’nin gerçekleştirdiği bir karşı devrimden söz edebilelim.
Ezilenler açısından cumhuriyet
Bir yandan Türkiye Cumhuriyetinden söz ederken aynı zamanda kazanılmış haklardan söz edebilmek için bu devlet yapısının 80 yıldır bir özgürlükler toplamını ifade ettiğini düşünebiliyor olmak gerek.
Hangi kazanımlar? Bu cumhuriyetin Kürtler açısından hangi kazanımları var? Öldürülme özgürlüğü dışında hangi özgürlüğe sahip Kürtler? Son Newroz sadece bir AKP süprizi miydi?
Müslümanların, Alevilerin, azınlıkların hangi kazanımlarından söz ediliyor. Garaj İstanbul’da sahnelenen Aşura isimli oyun, cumhuiyetin kuruluşundan bu yana “Türk olmayanların” nasıl tasfiye edildiğini, farklı dillerin ve kültürel zenginliklerin nasıl yok edildiğini anlatıyor.
Kastamonu’ya gidip yüzlerce yıldır fes giyen insanların kafasından feslerini zorla çıkartıp şapka takmak mıdır devrim? Kazanım bu mudur?
Ya işçiler açısından bir kazanımdan söz edebilir miyiz? İşçiler açısından tek kazanım, tüm darlığına rağmen, demokratik alanın yaratılmış olmasıdır. Bunun ise cumhuriyetle ve cumhuriyetçilerle hiçbir ilgisi yoktur. Demokrasi, hakları için mücadele eden işçilerin elde ettiği örgütlenme kazanımlarının toplamı olarak şekillendi.
Darbeler tarihinin, sendika kapatma tarihinin, işçilerin kurşunlanması tarihinin, siyasi partiler mezarlığının, sendikacıların öldürülmesi tarihinin neresinde kazanım görülüyor?
AKP’nin bu alanlarda yaptığı karşı devrim ise karşı devrimci olmayan hükümet, cumhuriyet tarihinde yoktur!
Derin devletin derin AKP analizi!
AKP’nin karşı devrimci olduğunu derin devlet savunmaktadır. Derin devlet açısından bu savunuda bir haklılık payı vardır. AKP, Kıbrıs’ta, bürokraside, Avrupa Birliği konularında, derin devleti rahatsız eden adımlar attı.
Ekonomik iktidarını kaybeden derin devlet mensupları şimdi siyasal ayrıcalıklarını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya.
Ama bu solu rahatsız etmemeli. Derin devlete karşı her hangi bir adım, onun kazanımlarının elinden alınması önemli bir süreçtir.
Bu sürecin AKP’nin kendi derin devletini kurarak tamamlanmasını istemeyenler ve AKP’nin burjuva ufkunun zaten siyasal demokrasinin sınırsız genişlemesini kapsamayacağını görenler açısından aşağıdan baskı uygulamak, demokrasi için büyük bir mücadele örgütlemek ve emek güçlerinin demokrasi mücadelesine katılması için en geniş cepheyi örmekten başka yol yok.
Milliyetçiliğin bayrağını göndere çekerek darbeden kaçınabileceğini düşünen sol, “it dalaşına” sessiz kalarak çaprışmanın şiddetinden kurtulacağını düşünen sol yanılıyor.