Sosyalist İşçi 321 (19 Nisan 2008)

 

Sayfa 9 :


Doğu Avrupa 1968: Stalinizme karşı direniş ve konsey hareketi
Prag Baharı

Doğu Avrupa'nın 68’i Çekoslovakya'da başladı. Bugün yerini Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak iki ayrı devlete bırakan Çekoslovakya, 2. Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa'nın en gelişmiş ekonomisiydi.
Ülke 1948'den bu yana "sosyalist düzen"le yönetiliyordu. Kızıl Ordu'nun Doğu Avrupa'yı işgali sonucu toplumsal tabanı olmayan ve işçi mücadelesine dayanmayan bir azınlık örgütü olan Çekoslovakya Komünist Partisi (KP) yönetime gelmişti.
Sanayileşme hamlesi
1950-64 yılları arası Çekoslovakya ekonomisi hızla büyüdü. 50'li yıllar boyunca ekonomik büyüme oranı yüzde 5 oldu. Çekoslovak ekonomisini büyüten sanayileşme politikasının başarısıydı.
60'larda işler tersine gitmeye başladı. Çekoslovak- ya'nın büyüme hızı 1962'de yüzde 1, 1963'te yüzde 3, 1964'te yüzde sıfır olarak gerçekleşti.
Hükümet 1963'te krize karşı ekonomik reformların yapılmasına karar verdi.
Reform, işletme müdürlerine daha geniş bir özerklik sağlanmasını, buradan hareketle üretimde yoğunlaşmanın azaltılmasını amaçlıyordu. Yatırım malları yerine tüketim malları pazarına ve dünya pazarına yönelmek öncelikli hedefti.
İşçiler katıldıktan sonra
Reform girişimi KP içinde tepki gördü. Teknokrat ve bürokratlarda tepki gösterdi. Hükümet reform planına tabandan destek bulmak zorundaydı.
1966 yapılan 13. Parti Kongresi'ni ardından 'Yönetim ve örgütlenme için Devlet Komisyonu'nu kuruldu. Seçilmiş işçi delegeleri, fabrika dışı uzmanlar (üniversite) ve devlet temsilcilerinin eşit olarak katılacağı komisyon işletme düzeyinde ortak kararı vermeyi sağlayacaktı.
1966-68 arasında reformlar ılımlı bir şekilde uygulandı. Ekonomik büyüme oranı yüzde 8 dolaylarına ulaştı. İşçilerin yaşam standardı yükselmişti, ancak çoğu çalışanın ücreti ya sabit kalmış ya da geri- lemişti. Parti ve kitleler içerisinde hoşnutsuzluk büyüyordu.
1968 Ocak'ın da parti yönetimi değişti ve reform yanlısı Alexander Dubçek Birinci Sekreterlik görevine (başkan) getirildi.
Gazeteciler ilk kez bağımsız yorum yapmaya başladılar. Yöneticilerin kirli çamaşırları ortaya döküldü. Farklı görüşler arası tartışmalar yayınlanmaya başladı. Parti dışında toplantılar düzenleniyor, dilekçe (imza) kampanyaları sürdürülüyordu.
1968 Mart'ına gelindiğinde fabrika işçileri bağımsız bir politik güç olarak açıkça öne çıktılar. Merkez Emek Konseyi (URO, ülkenin en muhafazakar organlarından biri) ve yerel ROH (Devrimci Sendika Hareketi, ülkenin tek sendikası) şubelerinde alınan 1800 kararda işçilerin kaybedilmiş hakları ve anti-demokratik uygulamalardan bahsediliyordu. Ücret artışı talepleri üst boyutlara ulaştı. İşçiler yeni parti önderliğini desteklemekle kalmayıp fabrikaları kontrol etmek istiyorlardı. Hareket kitlesel toplantılar, iş yavaşlatma ve uyarı greviyle dikkatleri denetim konusuna çekiyordu.
Kızıl Ordu'nun işgali
5 Nisan 1968 günü toplanan parti Eylem Programı'nı kabul etti. Eylem Programı'nda merkezi işleyiş yerine demokratik katılım ve özerklik savunuluyordu.
4 Mayıs'ta Dubçek Moskova'ya gitti, Brejnev ve KP yöneticileriyle görüştü. Sovyet tarafı reformlardan rahatsızlığını dile getirdi ve Çekoslovakya'nın ekonomik yardım talebini reddetti.
Seçilmiş işçi delegeleri ve teknik uzmanlardan oluşan konsey fikri Prag'ın en büyük sanayi kompleksi CKD ve makine üreten Skoda Pilsen fabrikalarından diğerlerine yayıldı. 15 Mayıs'ta protesto grevlerinin arkasından konseyler kurulmaya başlandı.
Haziran'da Kızıl Ordu birlikleri Çekoslovakya'ya girdi. Dubçek'in ülkeyi "normalleştireceğiz" sözü üzerine geri döndüler. 20 Ağustos gecesi Varşova Paktı askerleri Çekoslovakya'ya girdi. Dubçek, başbakan ve meclis başkanıyla birlikte tutuklanarak Moskova'ya götürüldü. İşgalden 6 gün sonra ülkeye dönen Dubçek Rusya ile yoldaşça anlaştıklarını ve durum normalleşmeye başlayıncaya kadar işgalci birliklerin kalacağını söyleyecekti.
Konsey hareketi
İşgal konseylerin kurulmasını hızlandırdı. 1968 Eylül'ünde 19 konsey varken 1969 Ocak'ında 120 konsey faaliyet gösteriyordu. 800 bin kişiyi temsil gücüne sahiptiler. Bu ülkenin tarım dışı işgücü- nün altıda biriydi ve en büyük işletmeleri kapsıyordu. Konseylerin üzerin- de durdukları ortak talep işletmenin denetimiydi.
Konseylerin varlığını ve ilerleyişini meşrulaştıracak yasanın Mayıs'ta oylanması bekleniyordu. Ancak Dubçek parti sekreterliği görevinden alındı. Yasa rafa kaldırıldı. İşçi hareketi bu gelişmeyi protesto etti. Ama koordinasyonsuz ve örgütsüzdü.
31 Mayıs'ta Başbakan Çernik sanayide işçi denetimi ve özyönetimi reddettiğini, çünkü bunun "iktidar sorununu yeniden ortaya çıkaracağını" söyledi. Sorunun özü tam da buydu.
Ardından hükümetin saldırısı geldi. 68 bin işçi temsilcisi görevden alındı. Yazarlar Sendikası kapatıl- dı. Muhalif yayınlar susturuldu. Bir çok öğretmen, öğretim görevlisi ve kamu çalışanının işine son verildi. Hükümet sırtını Kızıl Ordu'ya dayayarak 68 yangınını söndürmeye girişti.
Stalinist Rusya, Prag Baharı'nı bitirmeyi başardı. Ancak bu Doğu Avrupa'da stalinizme karşı ilk büyük işçi direnişiydi. 20 yıl sonra uydu rejimler birer bire işçiler tarafından devrildi.
Doğu Bloğu'nda rejimlerin sosyalist değil, devlet kapitalisti rejimler olduğu 68'de Prag’da açığa çıktı.
Volkan Akyıldırım


MARKSİZM, PARTİ VE SINIF
Troçki, Sürekli Devrim ve Bolşevizm
1900'lerin başında Bolşevikler ve Menşevikler olarak ikiye bölünen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP)'in iki kanadı da bir konuda anlaşıyorlardı: yaklaşan devrimin niteliği burjuva olacaktı.
Menşeviklere göre Rusya'da burjuva devrimini gerçekleştirecek olan burjuvaziydi ve bu sebeple işçi sınıfının burjuvaziyi korkutacak talepler öne sürmesi yanlıştı, yapılması gereken bu devrim için onları desteklemekti. Bolşevikler ise burjuvazinin, çarlığın bürokrasisi, askeri ve polisine ihtiyaç duyduğu için devrimi gerçekleştirmekten aciz olduğunu, burjuva devrimini ancak işçi ve köylü ittifakının gerçekleştirebileceğini ve sonuna işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğü tarafından feodalizmden kapitalizme geçişin tamamlanması gerektiğini savunuyorlardı.
Leon Troçki, bu iki görüşe de karşı çıkarak "Sürekli Devrim" tezini öne sürdü. O da Bolşevikler gibi burjuvazinin devrimci bir rol oynayamayacağını savunuyordu. Fakat aynı şekilde Bolşeviklerin devrimci diktatörlük tezinin hayal olduğunu söylüyordu.
Troçki, köylülüğün asla bağımsız bir devrimci sınıf olmadığını söylüyordu. Devrimci olan sınıf işçi sınıfıydı ve işçi sınıfı iktidarı hangi siyasi bayrak altında kurulmuş olursa olsun izlemesi gereken politika sosyalist politika olmalıydı. Yani Rusya'yı bekleyen devrim burjuva devrimi değil sosyalist devrim olmalıydı.
Troçki'nin bu tezi, Rus devrimini sadece Rusya ile sınırlı görenler için yanlıştı. Hem Bolşevikler hem Menşevikler, Rusya'nın belli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmasını ve ancak bundan sonra sosyalizm için mücadele edilebileceğini düşünüyorlardı. Bu düşüncelerini II. Enternasyonal'in mekanik tarih anlayışından alıyorlardı.
Troçki ise sosyalist devrimin mümkün olduğunu görüyor ve bunu sıkı sıkıya dünya devrimine bağlı görüyordu. Gerçekten, henüz sanayileşmemiş, yarı feodal bir toplumda sosyalist bir toplum inşa etmek mümkün değildi. Troçki şöyle diyordu:
"Ulusal bir devrim çerçevesinde bu çelişkiden kurtuluş yoktur. İşçilerin hükümeti başından itibaren gücünü Batı Avrupa'nın sosyalist proletaryasının gücüyle birleştirme göreviyle yüz yüze gelecektir."
Troçki hayatı boyunca sürekli devrim teorisine bağlı kaldı. Bu keskin görüşlülüğüne ve teorisinin gücüne rağmen, Troçki'nin uzun bir süre zayıf bir yanı vardı. Tony Cliff'in dediği gibi: "o, ordusu olmayan parlak bir generaldi". Çünkü örgüt konusunda kafası karışıktı, Rosa Luxemburg gibi o da merkeziyetçilik konusuna uzun bir süre mesafeliydi. Lenin'in örgüt teorisini sert bir dille eleştiriyordu:
"Parti örgütü kendini partinin tümünün yerine ikame eder, sonra merkez komitesi kendi parti örgütünün yerine ikame eder ve nihayet 'diktatör' kendini merkez komitesinin yerine ikame eder."
Burada, Luxemburg'un kaygılarına benzer kaygılar vardır. Hem Troçki hem de Luxemburg, proletarya demokrasisinin önüne geçilebileceği ve partinin kitle hareketi önünde engel oluşturabileceğinden kaygı duymuşlar ve merkeziyetçiliğe dolayısıyla Lenin'e tepki göstermişlerdir. Bahsedilen tehlike gerçektir fakat merkeziyetçilik ve ikamecilik farklı şeylerdir. Bu kaygılar her iki devrimciyi de uzun bir süre, fikirlerinin tamamen farklı olduğu Menşevikleri desteklemeye itmiştir.
Troçki, Lenin'le düştüğü bu fikir ayrılığı konusunda daha sonra 'hayatımın en büyük hatası' demişti. 1917 Şubat Devrimi'nin ardından Rusya'ya dönen Lenin kurulan geçici hükümeti 'kapitalistlerin hükümeti' olarak tanımlayıp sosyalist bir devrim çağrısı yaptığında fiili olarak sürekli devrim tezini kabul etmişti. Lenin'in Nisan Tezleri, henüz Sürekli Devrim'i okumamış olmasına rağmen, Troçki'nin tezlerinin kabulü olarak görülebilir. Troçki ise merkezi bir devrimci örgüte olan ihtiyacın farkına varmıştı ve 1917'de Bolşeviklere katıldı. Bundan sonra Troçki, hem Ekim Devrimi'nde hem de dünya işçi sınıfı hareketi içerisinde tarihsel bir rol oynamaya başlamıştır.
Troçki'nin hayatının geri kalanı Bolşevizm ile özdeşleşmiş ve stalinizm bir karşı devrimle iktidarı ele geçirdiğinde Troçki, sürekli devrim perspektifi ile leninizmin en büyük savunucusu olarak mücadeleye devam etmiştir.
Haftaya: Troçki ve Stalinizme Karşı Mücadele
Can Irmak Özinanır