Sosyalist İşçi 322 (25 Nisan 2008)

 

Sayfa 6-7 : Orta Sayfa


Yeni-liberalizme, savaşa, ırkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe, homofobiye , küresel ısınmaya, askeri darbelere karşı mücadele için
Yeni bir sol

Solda Hrant Dink'in cenazesi sürecinde başlayan tartışmalar Ergenekon'un açığa çıkması ve milliyetçiliğin ulaştığı sonuçları göstermesiyle çarpıcı bir biçimde bir saflaşmaya dönüştü. "Hepimiz Ermeniyiz!" sloganını doğru ve çok önemli bulanlarla bu sloganı küçümseyen, hatta adeta bu sloganı Türklüğe hakaret olarak yorumlayanlar arasında yaşanan bölünme yeni bir sol için açılan çok güçlü bir zemin oluşturuyor aynı zamanda.
Geleneksel olan, yeni olan
Bu zemin son dönemlerde her tartışmada, her politik saflaşmada yaşanıyor. Bir yanda darbeye sessiz kalan bir sol, diğer yanda ise darbeye "amasız", "fakatsız" karşı çıkan bir sol, yeni bir sol.
Milliyetçiliğin çeşitli tonlarını kullanan bir sol, milliyetçiliğe cepheden karşı çıkan bir sol, yeni ve radikal bir sol.
Filistin sorununa dikkat çekmek için İtalya'dan gelinliğiyle geldiği Türkiye'de tecavüze uğrayıp öldürülen aktivisti gündemin en sonunda değerlendiren bir sol, bu cinayetin pompalanan ırkçı, milliyetçi ve toplumsal cinsiyetçi atmosferle bağlantısının kuran yeni bir sol.
Parti kapatmalara karşı sessiz kalan bir sol! AKP ve DTP'nin kapatılmasının siyasal demokrasinin sınırlarını tümüyle daraltılacağını savunan darbeye karşı yeni bir sol!
Cumhuriyet mitinglerini öven bir sol. Buna karşı cumhuriyet mitinglerinin askeri darbeye zemin oluşturmak üzere örgütlendiğini gören yeni bir sol.
Kürt halkının, Ermenilerin ve tüm ezilen grupların sesi olmadan, onların taleplerini koşulsuz bir netlikle savunmadan işçi sınıfının özgürlük mücadelesinin kazanmasının mümkün olmadığını savunan bir yeni sol.
Kadınların özgürlüğü mücadelesini her şeyin önüne koymadan sosyalizm mücadelesinin kazanılamayacağını bilen, buna göre tutum alan yeni bir sol. Yeni bir sola karşılık, Pipa Bacca'nın ölümünü " Biz erkek değiliz" yürüyüşüyle protesto eden kampanyayla dalga geçen eski bir sol.
Milliyetçi olan, enternasyonalist olan
Türkiye'nin kara harekatına, ABD ve İsrail'in 11 Eylül'den sonra gemi azıya alan işgal ve şiddet politikalarına karşı işgal edilen halklarla koşulsuz dayanışma için kampanyalar yapan, kampanyaları yaygınlaştırmaya çalışan yeni bir sol.
Savaş konusunda anti emperyalizm maskesi altında milli ya da yurtsever çıkarları savunan, işçi gösterilerinde sahte bir "bağımsızlık" sloganıyla hareketin dikkatini sermayeye karşı mücadele yerine ulusal çıkarlara odaklamaya çalşlan eski sol.
Yeni sol, anti kapitalist bir sol. "Esas düşmanın içeride" olduğunu bilen, kapitalizmle hiçbir düzeyde uzlaşmayan bir sol.
Antikapitalist bir sol
Önümüzdeki dönem, yeni bir solun çok daha güçlü bir biçimde kendisini göstereceği, birleşik mücadele zeminlerini çok daha istekli bir biçimde yaratacağı bir dönem olacak. Mücadelenin her düzeyinde yeni-liberalizme, savaşa, küresel ısınmaya, nükleer santrallara, darbe tehditlerine, ırkçılığa karşı yeni eylemler, yeni kıpırdanmalar var. Bu kıpırdanmalar kitleselleştiği ölçüde, her bir eylem birbiriyle birleşebildiği ölçüde, her kampanya kendi aktivistlerini, kendi kadrolarını yaratırken aynı zamanda diğer kampanyaların aktivistleriyle birliğini sağlayabildiği ölçüde yeni, anti kapitalist bir solun şekillenmesi daha da hızlanacak.
İşçi sınıfının yeni liberal uygulamalara karşı mücadelesiyle, Türkiye'deki en büyük, anti kapitalist savaş karşıtı festival olan Barışarock'ın aktivistlerinin birliği sağlandığında, kadınların mücadelesiyle Kürt hareketinin talepleri birleştiğinde, Ermeniler üzerindeki baskılara karşı çıkanlar nükleer santrallara karşı da mücadele ettiğinde ABD'nin Irak'taki işgaline karşı mücadelenin aktivistleri, parti kapatmalara karşı siyasal demokrasi için mücadele ettiğinde, sokakta, güçlü, yeni bir sol, radikal bir mücadele hattında bir araya geliyor demektir.


19 Ocak 2007: Hrant’ın ardından yürüyenler
Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürüldü. Cesaret ettiği için öldürüldü. Gerçekleri açıkladığı için öldürüldü. Sürdürdüğü mücadele çok önemli bir kapıyı araladı. Konuşulması yasaklananı konuştu. Ermeni soykırımından söz ettiği için öldürüldü.
Görüşlerinin doğruluğu ve açıklamalarındaki cesaret Hrant Dink'e yönelik büyük bir ilgi yarattı.
Sadece Hrant Dink değil Elif Şafak'tan, Orhan Pamuk'a kadar bir çok aydın ve yazara 301. maddeden açılan davalarda mahkeme önlerinde ırkçıların estirdiği terör, bir süre sol saflarda milliyetçiliğin tırmandığı yönündeki algıyı güçlendirdi. Gerçekleri söyleyen yazarlar mahkeme önlerinde yalnız kaldılar ama bu milliyetçiliğin yükselmesinden değil, solun "Türklüğe hakaret" konusunda kafasının karışık olmasından kaynaklandı. Nitekim aylar sonra mahkeme önlerinde tantana koparan ekibin şefi, Ergenekon terör örgütünün yöneticisi olmaktan tutuklandı.
Bu dönemde başarılması gereken ırkçılara karşı Hrant'ı, Elif Şafak'ı, Orhan Pamuk'u mahkeme önlerinde savunmaktı. Bu başarılabilseydi, terör örgütü kendisini çok güçlü göremeyecek ve Hrant'a yönelik suikast ihtimali zorlaşacaktı.
O dönemki algının tam tersinin doğru olduğunu Hrant Dink'in cenaze töreni kanıtladı. En zor sloganın birleştiriciliği altında yüz binlerce insan bir araya geldi. Milliyetçiliğin değil milliyetçiliğe karşı tepkinin, halklar arasında kardeşlik duygusunun, ezilenle dayanışmanın güçlendiğinin en görkemli kanıtı oldu Hrant'ın cenazesi.
Hrant Dink'in cenazesinin çağrısı tek bir slogan etrafında, tek bir pankart etrafında yapıldı. Slogan "Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz" sloganıydı. Bu Türkiye'de sokakta ve kitlesel olarak söylenmiş en radikal sözdü. Cenazeye katılan yüz binlerce insan bu tek slogan altında bir araya geldi. Slogan tek bir slogandı ama çetelere, ırkçılara, faşistlere, darbecilere karşı bütün yoksul- ların öfkesini birleştirecek kadar geniş kapsamlıydı.
Bu işaretlerin hepsi yeni bir sol için önemli.


1 Mart 2003: Tezkereyi durduran hareket
Savaş karşıtı hareket 1 Mart'ta ABD'nin Türkiye üzerinden Irak'a girmesini ve Türkiye'nin de Irak'ta savaşan güç olmasını engellemeyi hedefledi ve bunu başardı. Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu adını alan kampanya birliği ABD'nin Irak işgaline karşı çıkan tüm toplumsal güçleri kapsayarak çok yaygın ve önemli bir hareketi ördü.
Koordinasyonun ardından kurulan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) ise hareketi yine yaygın bir biçimde ve kampanyalar şeklinde örgütlemeye devam etti.
Sadece Irak işgalinin yıldönümlerinde değil, neo-conlar ve İsrail'in savaş şahinlerinin her işgalci uygulaması, Küresel BAK'ın protestolarıyla karşılaştı. Onlarca miting, basın açıklaması, konser, yürüyüş, stand, toplantı örgütleyen Küresel BAK, savaşa hangi gerekçeyle olursa olsun karşı çıkan tüm savaş karşıtlarını bir araya getirmeyi hedefledi.
Bir yandan savaşa hayır diyen sosyalistler, diğer yandan aydın ve sanatçılar, Kürt hareketi, siyasal İslamcı hareketler, sendikaların ve odaların üyeleri Küresel BAK kampanyalarında bir araya geldiler. Bu güçlerin bir araya gelişi ise binlerce aktivistin daha büyük bir güvenle bir araya gelmesine yardımcı oldu. İlk üçü Küresel BAK tarafından düzenlenen Barışarock, yeni bir sol için, yepyeni bir kuşağı harekete geçiren çok büyük bir potansiyel sunuyor. Küresel BAK bir yandan gençlerin bir yandan da her hangi bir partiye üye olmayan ama ABD'nin işgal politikalarına karşı, savaşa karşı, savaşı meşrulaştırmaya çalışan Türk milliyetçiliğine karşı sürekli kampanya yapan aktivistlerin şekillenmesine yardımcı oluyor. Yeni bir mücadele alanını da açarak yeni bir solun şekillenmesi açısından önemli bir rol oynuyor.
Türkiye'de savaş karşıtı hareket sadece bir protesto hareketi değil. Kazanmak için mücadele eden bir hareket. Bu yüzden somut bir mücadele perspektifine sahip Küresel BAK. Bu yüzden 5 yıldır sokaktan ayrılmıyor. Türkiye’de savaş ve işgal karşıtlığının sesi olurken tüm muhalefet biçimlerini de etkiliyor, değiştiriyor.


Küresel ısınmaya ve nükleere karşı direniş
Küresel iklim değişimi kapitalist sistemin küresel hegemonya ve işgal politikalarıyla beraber insanlığı ve tüm canlı yaşamını karşı karşıya bıraktığı ikinci büyük bunalım. Küresel ısınma sınıf mücadelesinin en önemli başlıklarından birisi haline geldi. Uzmanlar da aktivistler de gezegenin geleceği konusunda, küresel ısınmadan geri dönüşün olup olmayacağı konusunda şüpheliler.
Küresel ısınma sayısız etkisinde görüldüğü gibi önce yoksulları vuruyor. Sorumlusu fosil yakıtlara yatırım yapan şirketler ve bu şirketlerin sözcüsü olan devletler. Kar güdüsünden başka hiçbir güdüye önem vermeyen bu ayrılmaz ikili ne buzulların erimesini, ne Bangladeş'in sular altında kalmasını, ne canlı yaşamının, binlerce türün yok olmasını önemsiyor. Fosil yakıta dayalı enerji üretimi, küresel ısınmanın başlı başına bir sınıf mücadelesi sorunu olduğunu ve kapitalizme karşı mücadelenin çok önemli bir parçası olduğunu gösteriyor. Kyoto gibi geri bir protokolün imzalanması talebi bile küresel kapitalizmin görkemli toplantılarında baş edilemez siyasi krizler yaratıyor.
Reform ve devrim
Petrol ve kömür şirketlerinin yeni liberalizmin çılgın alışkanlıklarından birisi olan fosil yakıt üretme ve küresel sistemi bu enerji üretimine dayalı sermaye birikimi üzerinden sürdürme eğilimi, reform ve devrim mücadelesinin tümüyle iç içe olduğunu gösteriyor. Petrol gibi enerji kaynaklarının uğruna kıtalararası işgallerin yaşandığını düşünürsek, küresel ısınmaya karşı mücadele çok yönlü, kapitalizmin her düzeyine karşı sürdürülmesi gereken bir mücadele olarak öne çıkıyor.
İklim değişimine karşı dünya çapında sürdürülen kampanyaların Türkiye'deki parçası olan Küresel Eylem Grubu (KEG) 2005'ten bugüne kadar çok sayıda miting ve basın açıklaması yaptı. Türkiye çapında yüz binlerce bildiri üç yıl içinde sürdürülen kampanyalarda dağıtıldı. AKP hükümetini Kyoto Protokolü'nü onaylamaya iten kampanyaların başında KEG'in sürdürdüğü mücadele geliyor.
Küresel ısınmaya karşı mücadeleyi görmezden gelen, önemsemeyen solun tersine, kapitalizmin her düzeyini teşhir etmek için küresel ısınmaya karşı kampanya yapmak ve yoksulların ve emekçilerin mücadelesi olmadan iklim değişimine karşı mücadelenin kazanılmayacağını anlatmak çok önemli.
Nükleer çılgınlık
Küresel ısınma kadar tehlikeli bir gelişme de nükleer lobilerin ve AKP hükümetinin elele vererek Türkiye'yi nükleer santral şampiyonu yapmak istemeleri. Nükleer santral hem militarist çılgınlığın hem de kapitalizmin akıl dışılığının en tehlikeli ürünü.
KEG, sokakta kampanya yaparak sorunu gündeme taşıyor. 26 Nisan'da bir başlangıç olarak düşünülen "Nükleer santral İs-te-mi-yo-ruz" mitingi bu açıdan çok önemli. KEG de tıpkı Küresel BAK gibi, tek konulu kampanyalar etrafında hem binlerce aktivistin hem de yüzlerce kurumun yan yana gelmesini sağlıyor.
Bunu yaparken hem nükleer santrallara karşı kampanyada hem de küresel ısınmaya karşı kampanyada milliyetçilikle arasına uzlaşmaz bir mesafe koyması KEG'in sola da örnek olacak en önemli katkılarından birisi.


İşçi sınıfı kıpırdadı
AKP hükümeti sermaye sınıfının arayıp da bulamadığı bir parti. Sermayenin programını harfi harfine uyguluyor. Özelleştiriyor. Kamusal alanın önündeki tüm engelleri kaldırarak sermayeye açıyor.
AKP'nin birinci döneminde işçi hareketi birkaç önemli direniş dışında sessiz kalırken, 22 Temmuz seçimlerinden sonra özellikle sağlığın paralı hale getirilmesine karşı, sendikaların işlevsileştirilmesine karşı, temel hakları için adım atmaya, mücadele etmeye başladı.
Hava-İş grevi, Telekom grevi arka arkaya geldi. Tuzla işçilerinin direnişi, TRT çalışanlarının mücadelesi ve en önemlisi SSGSS'ye karşı Türk-İş dahil çok sayıda konfederasyonun harekete geçmesi bu dönemim en belirgin özelliklerinden birisi.
Grevin gücü
SSGSS'ye karşı Emek Platformu'nun uzun bir aradan sonra bir araya gelmesi ve iki saatlik uyarı greviyle hükümete geri adım attırması, işçi sınıfının gücünün bir kez daha görülmesini sağladı.
Harekete geçmesiyle işçi sınıfının eyleminin toplumdaki temel tartışmalarda en güçlü saflaştırıcı etkiye sahip olduğunu kanıtladı. Eylemlerde atılan "Yalancı başbakan" sloganı, binlerce broşürün, bildirinin yıllardır yapamadığını iki saatlik bir uyarı grevinin bir çırpıda başarabildiğini, AKP'nin burjuva karakterini başarıyla açığa vurduğunu gösterdi.


Yeni bir kuşak sahneye çıkıyor

Baskın Oran ve Ufuk Uras'ın seçim kampanyaları, çok sayıda kampanyada yan yana gelen aktivistlerin doğrudan siyasal bir kampanyada güçlerini birleştirme deneyimi olduğu için çok önemliydi.
Bu kampanyaların bir başka özelliği de tümüyle sokakta ve çok canlı bir biçimde örgütlenen kampanyalar olmasıydı. Seçim kampanyasında en belirgin odaklar olan Oran ve Uras kampanyalarında bir başka güçlü vurgu ise kazanma duygusuydu. Harekete geçenler kazanmanın mümkün olduğunu bilerek harekete geçtiler. Kazanma ihtimali harekete geçme hızını artırdı ve kampanyalar büyülü bir şekilde yaygınlaştı.
Her iki kampanyada da sayısız öbek yer aldı. Sayısız gençlik örgütü, gençlerin oluşturduğu inisiyatifiler sokakta kampanya yaptı.
Harekete geçiren bir diğer etken ise Baskın Oran'ın ezber bozmak şeklinde tanımladığı sert ve keskin politik vurgulardı. Her iki kampanya da darbe tehdidi altında darbeye, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı güçlü vurgulara sahipti. Ufuk Uras'ın seçim kampanyasının başladığı gün açılan pankartta "Savaşa, yoksulluğa ve ırkçılığa karşı" sloganı yer alıyordu.
Biz, anti kapitalistiz!
Bu iki kampanyada açığa çıkan bir güç fırsat bulduğu, örgütlenmesine yardımcı olunduğu her seferinde başını kaldırıyor, sesini yükseltiyor. Darbeye karşı sokakta olmanın önemini vurgulayan Genç Siviller, Tuzla işçileriyle dayanışmak için Kadıköy'den Tuzla'ya destek yürüyüşü yapan öğrenciler, Ufuk Uras ve Baskın Oran'ı festival alanında coşkuyla karşılayan Barışarock gençliği.
Irkçılığa ve milliyetçiliğe DurDe kampanyasına heyecanla katılan gençler, liselerde, okullarda nükleer santrala, küresel ısınmaya karşı toplantılar örgütleyen öğrenciler, 1 Mayıs'a katılmak için heyecanlanan liseliler, sınıflarında savaş karşıtı toplantılar örgütleyen genç öğretmenler, faşistlerle korkusuzca mücadele eden Kürt gençliği, Ufuk Uras kampanyasında konser salonunu tıka basa dolduran Kürtler, başörtüsü yasağına karşı okul kapılarında direnen ve coplanan kadınlar, kentsel dönüşümün en vahşi uygulamalarına direnen Büyükbaş mahallesi sakinleri, darbe karşıtı toplantılarda özgürlük umudunu cisimleştiren gençler…
Yeter ki bir fırsat bulabilsinler. Yeter ki birleşik ve radikal bir mücadele örgütlensin, yeter ki inisiyatiflerinin kırılmayacağı bir kampanya şekillensin. Yeter ki kampanyalar birbirine, kampanyalar işçi sınıfına bağlanabilsin.