Sosyalist İşçi 322 (25 Nisan 2008)
1968
Vietnam savaşı isyanı başlattı
1968 başında ABD Genelkurmay Başkanı General Westmoreland şöyle diyordu: “Savaşın sonuna yaklaştığımız önemli bir noktadayız. Tünelin ucundaki ışık göründü” diyordu. Daha birkaç hafta geçmeden bütün dünya gördü ki ABD Vietnam’da kanlı ve kazanması imkânsız bir savaşa gömülmüştü.
Tet Taarruzu başladığında Vietnam’daki otellerde kalan Amerikalılar yılbaşı kutlamaları için havai fişekler atıldığını sanıyordu. Onlara göre savaş uzakta, kırsal kesimde süren bir olaydı ve ABD’nin kazanması kaçınılmazdı. Hem ABD’ye hem de desteklediği rejimlere göre durum buydu. Başkan Kennedy’nin kardeşi ve Adalet Bakanı Robert Kennedy şöyle diyordu örneğin: “Vietnam mı? Bizim 30 tane Vietnam’ımız var”. Ama Ocak 1968’de başlayan bombalamalar işin renginin öyle olmadığını kanıtlıyordu.
Vietkong ve ABD
Vietkong ABD’ye ve onun Güney’deki kukla rejimine karşı 36 şehirde isyan başlatmıştı. Ulusal Kurtuluş Cephesi Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’u ABd elçikiğini ele geçirerek günlerce kontrolünde tuttu. Ayrıca eski başkent Hue’yi ele geçirdiler. Tet Taarruzu’nun şiddetini kırmaları haftalar aldı. Üstelik bunu ancak savunduklarını söyledikleri Güney şehirlerini de bombalayarak yapabilmişlerdi. Bir ABD komutanının söylediği gibi şehirleri elde tutmak için “önce yıkmak gerekiyor”du.
500 bin asker ve muazzam ateş gücüne rağmen Tet Taarruzu’nun gücü tam olarak kırılamamıştı. ABD ordusu öldürdüğü 37 bin Kurtuluş Cephesi gerillasına karşılık 2.500 kayıp vermişti. Tet Taarruzu hem ABD hem Güney Vietnam açısından yıkım olmuştu. Güney’deki kukla rejiminin halk desteği de yoktu.
Vietkong geçmişte yalnızca kırlarda vur-kaç taktiği izlerken artık doğrudan şehirlere saldırıyordu. Amerikan gazete ve TV’leri her gün Vietkong’un saldırılarını vermek zorunda kalıyordu.
Mayıs 1968’de Başkan Johnson’ın baş danışmanı korkunç gerçeği bildiriyordu: kitlesel bir halk desteğine sahip kararlı bir düşmana karşı savaş kazanılamaz. ABD askerlerinin karşısına çıkan en büyük engel Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin her yerde kazandığı yerel destekti.
Vietkong’un destansı direnişinin etkisi ABD içindeki yükselen savaş karşıtı hareketin protestolarıyla birleşiyordu. Amerikan büyük şirketleri de savaşın bitmek bilmez maliyetinden rahatsızdılar. Wall Street savaşa karşı pozisyon almaya başlıyor ve ekonomi yara alıyor, ülke bölünüyordu. Ertesi ay Johnson ulusal TV kanallarından Vietnam’da barış görüşmelerine başlanacağını duyuruyordu.
Vietnam savaşının sonuna geliniyordu. ABD bu savaşı, dünyanın üçte ikisinde, “komünizme karşı” sürdürdüğü kontrolüne devam etmek için yürütmüştü. ABD egemen sınıfı kukla rejimlerin bu dayatmayı Vietnam’daki gibi reddetmeleri halinde diğer ülkelerde de halkların isyana kalkışacağından korkuyordu.
Zeynep Çalışkan
“Taş devrine döndürene dek bombalayacağız”
ABD Vietnam’ı Tet Tarruzu’ndan yedi yıl sonrasına kadar terk etmedi. Bu yedi yıl içinde Johnson ve selefi Nixon (Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte) Vietnam’ı cehenneme çevirdiler. Ekim 1972’de, Nixon Hanoi ve Haiphong kentlerine bir dizi hava saldırısı düzenlenmesini emretti. Bu saldırılar dünya tarihinde görülen en yoğun bombardımanlardı. Hiroşima’ya atılan atom bombasından beş kat daha yıkıcı bombalamalar yapılmıştı. ABD Kuzey Vietnam’a bir milyon tondan fazla bomba atmıştı. Güney Vietnam’a ise dört milyon ton (ABD’nin 2. Dünya Savaşı sırasında attığı toplam bombanın iki katı) bomba atıldı ve 1.5 milyon Vietnamlı öldü.
Vietnamlılara yarı insan muamelesi yapılıyordu. Vietnam komutanı General Westmoreland “Bir doğulunun hayatı bir batılının hayatıyla eşdeğer olamaz” diyordu. Bir Vietnam gazisi ise “Bize Vietnamlıların pislik olduğu ve hiç durmadan öldürmemiz gerektiği söyleniyordu: Öldür, öldür, öldür…” diyordu.
Bu tutumun en bilinen sonucu Mart 1968’deki My Lai sivil katliamı oldu. ABD askerleri silahsız kadın ve çocuklardan oluşan 400 insanı katletti. Bugünün başkanı Bush’un yardımcısı Colin Powell olayı örtbas etti.
ABD’nin örgütlediği ölüm mangaları da 41 bin sivili sadece Kurtuluş Cephesi sempatizanı olduklarını söyleyerek katletti.
ABD kimyasal silahlar kullanarak, kitlesel katliamlar da yapıyordu. Örneğin insanları yakarak öldüren napalm bombası kullanılıyordu. Ağaçları bile kurutan Portakal Bombası gibi on milyonlarca ton kimyasal bomba da kullanıldı.
2006’da yayınlanan bir Kızılhaç raporunda kimyasal silahlardan halen etkilenmekte olan 650 bin Vietnamlı olduğunu duyurdu. Başlıkta söylenen söz ABD komutanı Curtis Le May’e aitti. Ancak Vietnamlılar destansı bir direnişe imza atarak ABD’yi def ettiler.
Kararlı direniş ABD egemen sınıfını böldü
ABD egemen sınıfının Vietnam savaşını sürdürme konusundaki iradesini Vietnam direnişi yanı sıra ABD içindeki savaş karşıtı direniş de kırmıştır. İlk döneminde halkın %80’i savaşı destekliyordu. 1964’te New York’ta sadece 600 kişi savaşa karşı yürümüştü. İlk yürüyenler üniversite öğretim görevlileriydi.
Bu sayı 36 saatlik işgününü de içeren taleplerle 30 bine (Kaliforniya Üniversitesi) çıktı. Nisan 1967’de New York’taki gösterici sayısı 400 bine çıkmıştı. Ekim 1967’de, İngiltere’de Vietnam’la Dayanışma Kampanyası önce 20 bin sonra 100 bin kişilik gösteriler yaptı.
1968’de Tet Taarruzu sonrası anketler savaş karşıtlığı oranının ilk kez %50’nin üzerine çıktığını gösteriyordu. Savaş karşıtlarıyla polis arasında çatışmalar çıkmaya başladı. Nixon savaşı sona erdirmek için bir plan hazırlandığını söylerken bombalamaları yoğunlaştırıyordu.
1970’te dört öğrencinin öldürülmesi gösterileri kitleselleştirdi. Savaş karşıtı isyanların devrime dönüşeceği tartışılmaya başlandı.
ABD’nin her yanında siyahların ayaklanmaları ülkeyi sarsmaya başlamıştı. Vietnam gazileri de harekete destek veriyordu. 1971’de Kamboçya’nın işgaliyle Washington’da 500 bin, San Francisco’da 300 bin kişi yürüdü. ABD ordusu tecrit oluyordu. Egemen sınıf bölünmüştü.
Wall Street savaşın yükünün ağırlığı karşısında feryat ediyordu. Dünyanın en büyük savaş makinesi yine dünyanın en yoksul ülkelerinden biri karşısında yenilmişti.