Sosyalist İşçi 322 (25 Nisan 2008)
Ortaçağ Karanlığı'ndan
Ergenekon Aydınlığı’na
AKP'nin kapatılmasını isteyen ya da en azından kapatılma davası açılmasına içten içe sevinenlerin bu istek ve sevince dayanak yaptıkları gerekçe nedir? "AKP şeriatçı bir parti. Türkiye'yi 'muasır medeniyet' rotasından çevirip Ortaçağ Karanlığı'na sürükleyecek."
Bu önermeyi kanıtlayıp bir tez haline getirmek için buldukları 'deliller' neler peki? "Bunlar Milli Görüş geleneğinin devamcıları", "Bak, türbanı üniversiteye sokuyorlar", "Cumhurbaşkanı'nın eşi de türbanlı", "Denizli'de bir okul müsameresinde şiir okuyan kız çocuğuna bile türban taktılar. Demek ki bizim kızlarımız da tehlikede", "İçki satışını yasaklıyorlar", "Fethullah ile bağları var", "Öyle değiliz dediklerine bakmayın, takiye yapıyorlar"…
'Bunlar' Milli Görüşçülerin devamcısı olmadıklarını, Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını açıkça beyan ettiler. Türbanı üniversiteye isteseler çok daha önce de sokabilirlerdi. 'Çene altı' formülünün yolu daha önce de açıktı. Kaldı ki türbanın üniversiteye girmesinde, başka konularda (301, vakıflar kanunu, vb) AKP ile anlaşamayan MHP'nin de katkısı var. Üstelik eğitim hakkı ve din ve vicdan hürriyeti anayasal haklar. İsteyen istediğini takar, giyer. Milletin türbanıyla, çarşafıyla, yorganıyla uğraşmanın âlemi yok.
Küçük kız çocukları ise bu ülkede çook uzun zamandan beri başörtüsü takıyor. 1980 darbesi sonrası yoğunlaşan Kuran kurslarına başörtüsüz mü giriliyordu? Bu ülkenin kadınları, uğurlu olduğuna inanılmış, sıradan bir ağaca, dileklerinin yerine gelmesi için çaput bağlamaya giderken bile başını bağlar. Bu, onların şeriatçı olduğu anlamına asla gelmez.
Fethullah ile bağları olduğunu bildiğimiz sayısız siyasetçi de mevcut. Örneğin, ismi 'dağa taşa yazılan' bir zamanların Karaoğlan'ı, rahmetli Bülent Ecevit. Daha önceleri 'Moskova'ya gitmesi' istenen Karaoğlan'ın şeriatçı olması için Fethullah ile bağı olması yeterli midir?
Bazı yerlerde içki satışına getirdikleri yasak ise gerçekten saçma. Bununla neyin hedeflendiğini anlamak çok zor gerçekten. Ama bunun da devamının geleceğini ya da en azından yaygınlaşacağını sanmıyorum. Bilhassa da Tekel özel sermayeye satılmışken.
Takiye konusu ise anmaya bile değmez. "Öyle görünüp de aslında şöyle olan" AKP'li siyasetçi sayısı eminim çoktur. Ama gelmiş geçmiş ve hâlâ 'yürürlükte' olan siyasetçiler arasında "öyle görünüp gerçekte de öyle olan" kaç tanesini sayabilirsiniz?
AKP yöneticilerinin 70 milyonu kulağından sürükleyip (diyelim, oy vermiş olan 17 milyon kişi zaten razı; kaldı 53 milyon) Ortaçağ Karanlığı'na sürükleyeceği varsayımı her şeye rağmen bir varsayım. Türkiye'nin İran mı yoksa Malezya mı olacağı tartışması da, bir grup aydın dışında, halkın büyük çoğunluğunun farkında bile olmadığı bir tür 'beyin fırtınası'ndan ibaret.
AKP'nin şeriat düzenini getireceği endişesi taşıyan ve pek de azımsanmayacak bir kalabalık oluşturan 'cumhuriyet elitleri' önderliğindeki kitlelerin gördüğü (ve nedense büyük yığınların bir türlü göremediği) tehlike de gelecekte başımıza çörekleneceği varsayılan bir tehlike. Bütün Türkiye'de içki satışının yasaklanacağı, herkesin bir gün başını örtmek zorunda kalacağı, kadınların kara çarşaflara, burkalara hapsedileceği, laikliğin elden gideceği, 'cumhuriyetin bütün kazanımları'nın yok edileceği, vb, her biri gelecek zaman kipiyle kurulmuş bütün önermeler, ileride bir yerlerde gerçekleşeceği iddia olunan varsayımlardan öteye geçemiyor.
Peki, bizi bu yobazların, bizi yutacak olan Ortaçağ Karanlığı iştahlarından korumaya namzet, cumhuriyetin yılmaz bekçileri kimler? Ortaçağ Karanlığı'nın üstüne bir güneş gibi doğacak olan Ergenekon Aydınlıkçıları! Bugüne kadar yaptıkları bundan sonra yapacaklarının garantisi olanlar yani. Yani, bayrak, silah üstüne ölme öldürme yeminleri edenler. Yeminlerini tutup Hrant Dink'i arkasından vuranlar. Malatya'da üç insanı, sırf başka dine mensuplar diye, boğazlarını keserek öldürenler. Soylarını zaten neredeyse kuruttukları azınlıkları her an, her yerde tehdit eden, aşağılayan, döven, bıçaklayan yetmezse de öldürenler. Türk-Kürt çatışmasından medet uman, bit(iril)mek bilmeyen bir savaşın rantıyla beslenenler. "Bu memleketin gerçek sahibi benim; ben ne dersem o olur, karşı çıkanı da yaşatmam" zihniyetiyle yıllardır sırtımıza ağır bir kambur gibi tüneyenler. En ufak hak kırıntısı talebine darbe sopasını sallayanlar. 'Vatanlarını' 'teferruat'ı oluşturan halka karşı sekiz kollu ahtapot gibi sarıp 'koruyanlar'. Halkı karanlığın tehditlerinden koruma iddiasıyla böbürlenip halkı hesap vermeye bile değer bulmayanlar…
Çocukken denize gittiğimizde dalgalarda bir oyun oynardık. Belimize kadar suyun içinde, üzerimize arka arkaya gelen dalgalardan, çığlıklar atıp zıplayarak kurtulmaya çalışırdık. Tam dalga üstümüzden geçecekken havaya sıçrar, dalganın, boyumuzu aşamadan, bedenimizi yalayıp sahile vuruşunu izlerdik.
Hiçbir zaman, arka arkaya gelen dalgalara bakıp da, "Şu ilerideki altıncı dalga en öndeki beş dalgadan çok daha büyük. Dur, ben ilk beşini boş verip şu altıncıya hazırlanayım", demezdik. Gelen tehlikeli dalgaları sırasıyla savuştururduk.
Ortaçağ Karanlıkçı- ları'nın devasa bir dipsiz kuyuya benzeyen ağzı, bizi yutacaksa bile, belirsiz bir gelecekte yutacak. Ama Ergenekon Aydınlıkçıları'nın dillerinden hiç düşürmedikleri KAN ile süslü namluları bugüne dek hedeflerini hiç şaşırmadı. Bizi vurdular, bizi hâlâ vuruyorlar ve eğer bu kez, paçalarından yakalamış- ken, kündeye getirmez- sek bizi yine vuracaklar.
Biz düşmanımızla baş etmesini biliriz. Tanrı bizi Ergenekon'un kör eden aydınlığından korusun!
Cengiz Alğan
İstanbul’da bir darbe karşıtı toplantı daha
‘Darbeye hayır!
Özgürlük istiyoruz!’
19 Nisan Cumartesi Taksim Hill Otel’de ‘Darbeye hayır, özgürlük istiyoruz’ paneli yapıldı.
Panele DSİP’ten Doğan Tarkan, Genç Siviller’den Turgay Oğur, Zaman Gazetesi yazarı Leyla İpekçi, Mazlum-Der Eski Başkanı Cevat Özkaya konuşmacı olarak katıldı. Panelin moderatörlüğünü Yıldız Önen yaptı. Yaklaşık 120 kişinin katıldığı panelde pek çok konu tartışıldı.
Mazlum-Der’den Cevat Özkaya geçmişten bu yana bütün darbelerin gerçekleşmesi için nasıl ortamlar yaratıldığını anlattı. Şimdi yaşadığımız ortamım benzerlerinin geçmişte de yaşandığını anlatan Özkaya darbeye net karşı çıkılmadıkça, böyle ortamlarda gerçekleşen eylemlerim darbeye zemin hazırlamak üzere kullanılabileceğini anlattı. Darbelere karşı net durmak gerektiğini söyledi. AKP ye karşı bir türlü ağız tadıyla muhalefet edemediklerini, sürekli darbe ve kapatılma tehditlerinin bunun önünde engel oluşturduğunu anlattı.
Leyla İpekçi ise darbe tehditlerine karşı çıkar iken, darbecilerin kullandıkları yöntemleri ve onların diline benzer bir dili kullanır isek, darbenin durdurulmasının mümkün olmayacağını, herkes için demokrasi istemek gerektiğini söyledi. Kendine demokrat olanların, darbeye karşı çıkmasının mümkün olamayacağını anlattı.
Turgay Oğur ise, iki arada bir derede durmamak gerektiğini, bol amalı itirazlarla darbeye karşı çıkmanın mümkün olamayacağını anlattı. Tienenman meydanında tankların önüne yatan genci örnek gösteren Oğur, 1 kişi bile olsak darbeye karşı mücadele etmek mümkündür dedi.
DSİP genel Başkanı Doğan Tarkan, 60’lardan bu yana yaşadığımız darbeleri anlattı. Menderes’e karşı yapılan darbenin sağcılara karşı yapılmış gibi gösterildiğini ama sol muhalifleri cezaevine attığını işçi hareketini durdurduğunu anlattı, 71 ve 80 darbesi içinde aynı şeylerin geçerli olduğunu söyleyen Doğan Tarkan, 28 Şubat darbesinin de Refah partisini iktidardan indirmek için yapıldığını ama o günlerde sokakta olan işçi hareketini geri ittiğini anlattı.
SSGSS yasasına karşı yeni yeni sokağa çıkmaya başlayan işçi hareketinin de gene darbe gündemiyle bölündüğünü ve güçsüzleştirildiğini anlattı.
Doğan Tarkan darbeye karşı mücadelenin büyük kalabalıklarla mümkün olduğunu, darbe gerçekleşmeden önce durdurmak için harekete geçmek gerektiğini ifade ederek, darbe gerçekleştikten sonra direnmenin sembolik bir anlamı olduğunu ama kazanımlarımızı budamalarının önüne geçmenin zor olduğunu Allende örneğiyle anlattı. Darbeyi durdurmanın mümkün olduğunu Venezuella Chavez örneği ile anlatan Doğan Tarkan, Türkiye’de ki dezavantajımızın kapatılmak istenen AKP’nin yeni liberal politikaların uygulayıcısı olmasıdır dedi. Oysa yeni liberal politikalara karşı işçilerin birleşik mücadelesinin, AKP’yide darbe tehditlerini de geriletebileceğini anlattı. Bu zeminde toplantıların başka illerde de devam ettirilmesi ve darbeye karşı sokağa çıkıp eylemler yapmak gerektiği üzerinde anlaşıldı.