Sosyalist İşçi 339 (7 Kasım 2008)

 

Sayfa 12 :

Çocuklar istismar ediliyor, dövülüyor, tecavüze uğruyor
Devlet görmezden geliyor
Çocuklara dönük istismar, dünya genelinde çok yaygın bir uygulama olarak ortada duruyor. Genellikle emek sömürüsü, cinsel istismar ve şiddet olarak çocuklara yansıyan uygulamalar tarih boyunca görülse de kapitalist toplumda neredeyse sistemli hale getirilmiş durumda. Milyonlarca çocuğu mağdur eden uygulamalar, zeminini kapitalist sistemdeki sınıf farklılıklarından, adaletsizlikten, eşitsizlikten alıyor. Adaletsizliğin, geleneksel dünya görüşlerinin kaynaklık ettiği şiddet döngüsü hemen her yerde ilk çocukları vuruyor.

Emek sömürüsü
Uluslar arası Çalışma Örgütü verilerine göre, dünya genelinde 200 milyondan fazla, çocuk işçi bulunuyor. Bu çocuklar en tehlikeli sektörler olarak tarım, inşaat ve maden sektöründe istihdam ediliyorlar. Yaşları 5 ile 14 arası olan 132 milyon çocuk ise tarım sektöründe kölece koşullarda çalışmaya zorlanıyor. Ve bu çocukların tümü her türlü eğitim ve sağlık hakkından mahrum bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Yine Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nca yapılan bir çalışmaya göre 2006 yılında 250 bin çocuk silahlı çatışmalara sokuldu. Ve büyük bölümü hayatını kaybetti. Bütün bunlar kayıt altına alınabilen veriler. Gerçek rakamların ise çok daha büyük olduğu düşünülüyor.

Şiddet ve tecavüz
Çocuklara dönük istismarlar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor. Fiziksel istismar, dövme, yakma, şiddetli sallama sonucu beyin travması, zehirlenme, olmayan hastalık uydurma ve zorla ilaç verilmesi, duygusal istismar, ihmal ve cinsel istismar gibi çocuklarda bedensel ve zihinsel travmalar yaratan uygulamalara gündelik hayatta çok sık rastlanıyor. Yapılan bir araştırmaya göre bütün kız çocukların toplamının %20-25'lik bölümünün, erkek çocukların ise %8-10'luk kesiminin cinsel istismara uğradığını gösteriyor. Araştırmanın sonuçlarından biri de istismarı gerçekleştiren kişinin ezici çoğunlukla aile içinden çıktığını gösteriyor.

Türkiye'de yaygın
Her gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye'de de durum içler acısı durumda. Çocuk istismarına dönük gerçek bir araştırma Türkiye'de gerçekleşemiyor. Hakim geleneksel ideoloji, bu tür vakaların genellikle üzerinin örtülmesine hizmet ediyor. Yine de ortaya çıkan veriler buz dağının görünen ucu olmasına rağmen istismarın yaygın yanını gösteriyor. 2007 yılında sadece İstanbul'da kayıtlara düşen verilere göre 7130 kadın ve çocuk şiddete maruz kaldı. Bunların 5'i öldürme, 1481'i yaralama, 84'ü tecavüz, 1722'si tehdit, 449'u alıkoyma, 28'i fuhuşa zorlama olarak kayıtlara geçti. Toplumsal şiddet döngüsü öyle yaygın bir durumdaki aile içinden başlayıp, eğitime ve oradan devlete kadar yansıyan geniş bir alanı işgal ediyor. Bu bağlamda buraya Türkiye'de çocukların %30'unun sürekli şiddete uğradıkları gerçeğini de eklemek gerekiyor.
İlk çocuk hakları bildirgesi
Çocuklara dönük şiddeti, istismarı sadece ahlaki bir sorun olarak ele alıp çözmeye çalışan görüşler büyük bir eksiklik taşıyorlar. Eğer bu tür vakalara, toplumda istisnai bir durum olarak nadiren rastlansaydı meseleyi etik bir mesele olarak tartışmak daha anlamlı olabilirdi. Ama toplumda çok yaygın olarak görüldüğünü düşünürsek sistemin kökenlerine inmek gerekir. Çünkü doğası gereği kapitalizm, sadece sınıflar arası gelir farklılığı yaratmıyor. Aynı zamanda bireylere kadar varan uygulama farklılığını yani adaletsizliği de ortaya seriyor. Ve egemen sınıfın şiddet dolu dili, hakim bir fikir olarak toplumda genel kanı görüyor.
Bu nedenle tarihte ilk kez çocuk hakları 1917 Ekim Devrimi'nde Rusya'da ortaya konuldu. Devrimi izleyen günlerde sistemin yarattığı eşitsizliğe karşı "çocuk hakları bildirgesi" yayınlandı. Günümüzde geliştirilmiş modern bir çocuk hakları sözleşmesi ise Birleşmiş Milletler'de 1989 yılında hayata geçirildi. İki ülke dışında (ABD ve Somali) 193 ülke bu sözleşmeye taraf oldu. Ama sözleşmenin olması beraberinde uygulamaları getirmedi. Böyle bir uygulamayı getirecek irade aynen Ekim Devrimi'nde olduğu gibi bir devrimle olanaklı. Bu çocuklara dönük istismarın son bulması için devrimi beklemek gerektiği anlamına gelmez. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bu sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmesi için mücadele etmek, kampanyalar örgütlemek gerekir. Milyonlarca çocuğun şiddet ve cinsel istismar sarmalında kararan hayatlarını görmezlikten gelmek suça iştirak etmektir.


Çocuk hakları için mücadeleye
Son günlerde ortaya çıkan iki konu çocuk istismarına dönük emniyetin ve yargının içler acısı halini göstermesi açısından ilginç.
İlk olay İzmir'den. Bir genç kız babası tarafından tacize uğradığı ve erkek kardeşleri tarafından da şiddete uğradığı için emniyete şikayette bulundu. Fakat şikayet yeterince dikkate alınmadı.
Ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünen genç kız sonunda evden kaçtı. Fakat sığınacağı herhangi bir merci olmadığı için evine geri döndü. Babası tarafından boğazı kesilerek katledildi. Bu yargının, devletin ilgisizliğinin yol açtığı korkunç bir sondu.
İkinci olay Hüseyin Üzmez'in 14 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismarı.
Her konuda en geri fikirleri savunan, televizyon tartışma programlarının faşizan saldırgan yüzü olan Üzmez, tacizi ortaya çıkınca tutuklanmıştı. Fakat adli tıbbın verdiği rapor serbest kalmasına neden oldu.
Adli tıp raporu “cinsel istismar yok” diyor ve çocuğu zeka düzeyinin düşüklüğünden bahsederek cinsel suçu arka plana itip saklıyor.
Serbest bırakıldıktan sonra da Üzmez kanal kanal dolaşıp tehditlerine ve saldırılarına devam ediyor. Geçmişte gazeteci vurmuşluğunu hatırlatarak cinsel suçunu kapatmaya çalışıyor.
Burada da adli tıp ve yargı toplumun gözünün içine baka baka bir tacizciyi koruyup kolluyor. Ve koskoca kurumlar suçu çocukların üstüne atıyor. Uluslararası sözleşmelerle tanınmış, Türkiye tarafından da imzalanmış çocuk hakları kağıt üzerinde duruyor. Tüm hakların ayaklar altına alındığı bir yerde en çok zarar gören elbette çocuklar oluyor. Çocuk hakları diğer haklar mücadeleyle kazanılmadan trajik olaylar devam edecek