Sosyalist İşçi 342 (28 Kasım 2008)

 

Sayfa 8 :

Yerel seçimler
Solda CHP eğilimi artıyor
Yerel seçimler yaklaştıkça, sol örgütler de seçim için daha hızlı adım atmaya, daha sık birlik görüşmeleri yapmaya başladı. Bu toplantılarda belirginleş-meye başlayan politika, AKP karşıtlığı.
Yerel seçimler, neredeyse, bir referandum olarak görülüyor, AKP'nin masaya yatırılacağı bir referandum. Tüm sol güçler, yerel seçimlerde, AKP'ye karşı güç birliğine davet ediliyor.
Davetin içeriği AKP karşıtlığı olunca da bütün izler birbirine karışıyor.
Seçimlerde nasıl bir birlik?
Yerel seçimlerde solda birlik duygusu, kuşkusuz olumlu bir duygu. Ama sadece bir duygu. Başka hiçbir olumluluğu olmayan, politik olarak doğru temellere, dünyada ve Türkiye'de yaşanan kitlesel kutuplaşmalara yaslanıp burada taraf olmaya çalışmayan boş bir birlik duygusu bu.
Darbeye karşı bir birlik mi? Hayır!
Kürt halkının koşulsuz bir şekilde yanında olanların birliği mi? Hayır!
Ergenekon davasını derin devlete karşı çok önemli bir adım olarak görenlerin birliği mi? Bu soruya da verilecek cevap aynı: Hayır!
İşçi sınıfının her düzeyde birliğini savunanların birliği mi? Bu soru en ilginç soru, zira daha geçen Cumartesi günü Eğitim-Sen'in düzenlediği eylemde, bir dizi sol örgüt yoktu. Katılmadılar. Ya kendi eylemlerini ya da politik olarak daha rahat hazmettikleri başka bir meslek kurumunun eylemini düzenlemek ve desteklemekle meşguldüler.
Birlik olsun diye birlik yapmanın yarardan çok zararı olduğunu tüm seçim birlikleri deneylerinden çok iyi biliyoruz. Ergenekon operasyonlarını sola karşı bir adım olarak görenlerle darbeye karşı özgürlük sloganlarını öne çıkartanlar nasıl bir araya gelebilir? Bu türden bir birlik nasıl bir seçim kam-panyası yapacak? Susarak mı? Politik fikirlerini gizleyerek mi? Bu durumda belediye yönetimlerini kazandığımızda ne olacak?
CHP'ye doğru…
Solda iki korkulu alan var. Birisi taşra, birisi varoşlar. Birisi Türkiye'nin varoşları, diğeri büyükşehirlerin taşrası. Solun güçlerinin bu alanlarda çok cılız olduğu açık. Varoşlarda örgütlenen en önemli sol güç, DTP.
Taşrada en büyük güç ise, solla hiçbir ilişkisi kalmamış olmasına rağmen CHP. Seçim kampanyalarında Türkiye çapında harekete geçmek söz konusu olduğunda, taşra ve varoşlar her zaman problemli alanlar olarak öne çıkıyor. Bu yüzden sol örgütler, taşrada CHP'nin basıncına maruz kalıyor. Varoşlarda ise her şeye rağmen, esas olarak Kürt sorunu etrafında bir kampanya yapmak zorunda olan DTP ağırlığını hissettiriyor. Özetle, solun merkezleri, seçim kampanyalarında bu iki basıncı taşıyarak politika belirliyor.
Burada sorun, kampanyaların politik içeriğinin değil, solun olmadığı alanlarda oy toplamak için, politikasız birlikler oluşturarak seçim kazanmanın öne çıkartılmasında. DTP'yi hâlihazırda solun en etkili parçası olarak görünce, burada tartışmanın keskin noktası, "taşrada" CHP problemi olarak öne çıkıyor. CHP ile ittifak arayışları, saf bir belediye başkanlığı ve seçim başarısı kazanmakla ilgili de değil sadece.
Kemalizm, bürokrasi,
CHP ve sol

CHP fikri, solun çaresizliğinin ürünü. CHP fikri, solun parlamentarizminin ürünü. CHP fikri, solun kemalizmden etkilenmesinin ürünü ve CHP fikri, solun, Türkiye'de kök salmış silahlı bürokrasinin, darbe girişimlerinin ve darbeye toplumsal temel yaratmak için yaptığı propagandanın sol saflardaki hâkimiyetinin ürünü.
Sayfanın bir köşesine CHP, diğer köşesine AKP yazıp, alta alta zararlar ve faydalar konulup, seçim için gerekli olan oy potansiyelleriyle bu toplama çıkartma işleminin sonucu kıyaslandığında, sol açısından varılan nokta CHP oluyor.
CHP'yle, özellikle "taşrada", seçim ittifakı ise neredeyse kaçınılmaz görülüyor. Bunun CHP'nin oylarının ötesinde bir nedeni ise son birkaç yıldır sol içinde yaşanan saflaşmada solun çok sayıda unsurunun kemalizmin darbeye zemin hazırlayan tezlerinin etkisinde kalması.
Bu tezlerin en başında AKP'nin şeriatçı bir karşı devrim peşinde olduğu iddiası geliyor. İkinci tez ise darbenin ve askeri müdahalenin, sola zarar vermeden, şeriatçı "mahalle baskısına" son verip, ortamı sol açısından yeniden temizleyeceği tezi.
CHP ise son birkaç haftadır yeni bir viraj almaya çalışsa da son dört beş yıldır, siyasal alanda baş edemediği AKP'yi orduya şikayet ederek, Anayasa Mahkemesi'nin gölgesine sığınarak, tüm özgürlükçü gelişmelerin önüne set çekerek, anti demokratik tüm uygulamaları savunarak, ezilenlerin hiçbir talebini sahiplenmeyerek, azınlıkların taleplerine arkasını dönerek, hatta doğrudan karşı çıkarak toplumda devletçi bir yapay bölünmeyi, laik-şeriatçı bölünmesini derinleştirdi. Solu da etkisi altına alarak yaptı bu devletçi-bürokratik politik hamlesini.
Bu yüzden seçimlerde AKP karşıtı cephe talebi, CHP'li bir cephe talebiyle kaçınılmaz bir biçimde örtüşüyor.
Darbe çağıranlarla
ittifak olmaz

Çünkü sol, AKP'yi gerici CHP'yi ilerici sanıyor. Kemalizmi ilerici AKP'yi şeriatçı gören zihniyetin varacağı dramatik sonuç bu. Kemalizm, sermayeyle güçlendi, sermayeyi güçlendirdi, TÜSİAD adı verilen oluşumun ve iliş-kiler bütününün şekillenmesini sağladı ve garanti altına aldı. AKP ise bu TÜSİAD'ın has partisi olarak çalışıyor. Sol, burjuvazinin emperyalizme karşı direndiği "ilerici" günleri özlüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarının, o "ilerici", "atılımcı" yıllarının ne anlama geldiğini, tüm bir cumhuriyet tarihi boyunca ezilenlere sormak kimsenin aklına gelmiyor. Bu yüzden seçimlerde, Ergenekon'un avukatı olan CHP ile ittifak çabalarıyla, CHP'den belediye başkan adayı olma girişimlerinde gönlü rahat bir solla karşı karşıyayız.
Sosyalistler, kapitalizmin krizine karşı çalışanlardan, Kürt sorununda savaş isteyenlere karşı barıştan, Ergenekonculara, darbecilere, ırkçılara karşı demokrasi ve özgürlükten yana olan adayları destekleyecekler. Çok zaman geçmedi üzerinden. Darbe günlerinde, 27 Nisan muhtırasının etkisi devam ederken, Baskın Oran, Ayhan Bilgen ve Ufuk Uras milletvekili seçimi kampanyaları, yerel seçimlerde de üzerinde yükselebileceğimiz deneyler olarak tazeliklerini koruyor.
Şenol KARAKAŞ


sosyalist isci
Hangi üçüncü cephe?
Sol bir üçüncü seçenek kurabilecek mi? Çok uzun bir süredir, her önemli politik tartışmada, toplumsal kutuplaşmada sol üçüncü bir cephe ilan ediyor. Kürt sorununda, türban sorununda, darbe tartışmalarında, Ergenekon sürecinde, solun en net olduğu konu, üçüncü bir cephenin kurulması gerektiği konusu.
Üçüncü cephe, mücadele eden iki cephe varsayımı üzerinden ilerleyen bir öneri. Mücadele eden güçler tarif edildiğinde solun nasıl bir cephe kurmak istediği de ortaya çıkıyor. Bir yanda devlet, silahlı silahsız bürokrasi, laikler. Diğer yanda şeriatçılar!
Önceliği işçi sınıfının çıkarları ve emekçilerin her düzeyde birliğini sağlamak için önerilecek devrimci politikalara değil de üçüncü cepheye verenler, sahici tüm politik tartışmalara teğet geçmek zorunda kalıyor. Üçüncü cephe taktiği, bir anda temiz politika yapma taktiğine dönüşü- yor. Hatta politikasızlık, demokrasi ve özgürlükler alanında yaşanan olumsuz gelişmelere sessiz kalmak biçimini alıyor.
Başörtülü kadın öğrenciler okul kapısında rektörlüğün zorlamasıyla utulduğunda, üçüncü cephe bir işe yaramıyor. Anayasa Mahkemesi işi olmayan bir alana CHP'nin zorlamasıyla müdahale ettiğinde ve meclisin ezici çoğunluğuyla geçen bir yasayı iptal ettiğinde üçüncü cephecilik derin bir sessizlik biçimini alıyor.
Şeriata karşı darbe girişimleri, Ergenekon adı verilen derin devler soruşturmasında ise üçüncü cepheciler sürekli tetikte duruyor. Toplumsal kutuplaşma derinleştiğinde ya da politik çatışma Ergenekon davası gibi en somut biçimleri aldığında üçüncü cephecilik, bir cephenin arkasında hizaya girmek ve her zaman da aynı cephenin arkasında dizilmek anlamına geliyor. Bu, sınıf mücadelesinin kaçınılmaz sonucu.
Sosyalistler, bir cephe kuracaklarsa, bu her şeyden önce, doğru ve devrimci politikalardan yola çıkılarak inşa edilebilir, temiz kalma kaygısıyla değil. Özgürlükleri en sınırsız biçimiyle sosyalistler savunabilir, bu yüzden okul kapısında aşağılanarak baskıya maruz kalan başörtülü öğrencilerle birlikte direnişi örgütlemek için mücadele eder.
Darbe ihtimallerine, ordunun siyasal alana müdahalesine ilk önce sosyalistler karşı çıkar. Birileri "Ne Mutlu Türk'üm demeyenleri" düşman ilan ettiğinde, bunu önce sosyalistler üzerine alınır. Derin devlet çetecileri tutuklandığında, önce sosyalistler ortaya çıkar ve sonuna kadar gidilmesini talep eder. Mesele, hangi cepheyi kurduğumuz değil, işçi sınıfının birliğini sağlamak için devrimci politikalar etrafında, demokratik alan üzerindeki baskıları püskürtmek için toplumun geniş kesimlerini harekete geçirebilecek özgürlük talepleri etrafında harekete geçme kararlılığı gösterip gösteremeyeceğimizdir.
Bir kez daha, solun, politikalardan değil de hem AKP hakkındaki yanlış fikirlerinden hem de kendi sayısal gücünün cılızlığından yola çıkarak ürettiği üçüncü cephe illüzyonuna prim verilemez. Kürt halkının koşulsuz bir biçimde yanında mısınız? Bir anket yapılsa ve sola Kürt hareketine önerdiği koşulların neler olduğu sorulsa, verilen yanıtlar alt alta yazılsa sayfalar yetmez. Bu durumda cephe nasıl bir cephe halini alıyor, söylemek bile gereksiz. Okullarda "laik" eğitimi korumak için başörtülü öğrencilerin karşısında, üçüncü bir cephe kurma çabaları, nedense her seferinde rektörlerin cephesine yanaşmayla sonuçlanıyor.
Veli Küçük göz altına alındığında, birden "Yiyin birbirinizi" manşetleri türüyor. Üçüncü cephe, gereksiz bir kuruntudur. Tek bir adayın, arkasında bir grup aydın, birkaç örgütlü gücün desteğiyle, birkaç haftalık kampanya sonucunda 31 bin kişinin oyunu aldığı milletvekilleri seçiminde sorun üçüncü cephe kurma sorunu değildi. Ama doğru fikirlerle yürütülen politik bir kampanya olarak, laik şeriatçı bölünmesi yerine gerçek ekonomik ve politik sorunlara verilen net yanıtlar ezilenlerin sol cephesi açısından çok önemli bir sıçrama noktası oldu.