Sosyalist İşçi 343 (5 Aralık 2008)
Ergenekon davası
Cinayet şebekesi açığa çıkıyor
Ergenekon soruşturmasının yirmi üçüncü duruşması da yapıldı. Var olan sınırlı sayıdaki sanığın sorgusunun yapıldığı ifadesinin alındığı duruşmalar bir çok gerçeğin mahkeme kayıtlarına geçmesine de vesile oldu. Terör örgütü “Ergenekon” sanıklarının yıllarca ellerini kollarını sallayarak katliam, cinayet, gasp, tehdit, kaçakçılık, v.b. suçları rahatlıkla işledikleri kamuoyu nezdinde açığa çıktı. İşledikleri suçlardan hiçbir şekilde takibata uğramayan, haklarında işlem yapılmayan bu sanıklar, işledikleri suçları da yine ellerini kollarını sallayarak başkalarının üzerine yıktılar.
Para için, vatan için
Sanıkların hemen hepsi yaptıkları eyleme ilişkin “vatan savunması” yapıyor. İhalelere niçin girildiği, niçin şirketler kurulduğu, arsaların-arazilerin niçin gasp edildiği ve edindikleri servet hep vatan adına yapılan etkinlikler olarak sunuluyor. Devletin bu karanlık kolu her türlü özgürlük hareketini bastırmasının yanı sıra çıkar birliği yaparak zenginleşmişlerde aynı zamanda.
Duruşmalar ilerledikçe faili meçhul kalmış ya da başkalarının işlediği zannedilen cinayetlerinde bu terör örgütü tarafından işlendiği kayıtlara geçiyor. Örneğin 90’lı yılların ortasında PKK’nin öldürdüğü iddia edilen Albay Rıdvan Özden, Ergenekon’la ilişkisi artık çok net açığa çıkan JİTEM tarafından öldürülmüş. Eşinin anlattıklarına göre albay, bütün ısrarlara rağmen JİTEM’e girmeyi kabul etmemiş ve bir engel olarak görülünce de Ergenekon tarafından ortadan kaldırılmış. Yine PKK’nin öldürdüğü en üst düzeydeki subay olarak anlatılan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’da bu örgüt tarafından öldürülmüş. Tuğgeneralin Kürt illerinde görev yaparken sorunun şiddetle çözülmeyeceğine dair görüşlere sahip olduğu vurgulanıyor.
Meçhul olmayan cinayetler
Danıştay saldırısı, Necip Hablemitoğlu cinayeti, Cumhuriyet Gazetesi’ne bombalı saldırı ve bir dizi yakın döneme ait provokasyonların Ergenekon tarafından işlendiği artık kamuoyunca iyi bilinen bir gerçek. Beş yıl önce ortadan kaldırılan, kaybedilen bir işadamına ait belgelerde Ergenekon sanıklarının arşivinde ele geçirildi. İşadamının şirketini ele geçirmeye çalışan Ergenekon tetikçisi Sedat Peker tarafından öldürüldüğüne dair ciddi kanıtlara ulaşıldı. Tek başına bu olay bile sayısız cinayetin bu yapı tarafından gerçekleştirildiğinin bir kanıtı.
Rotasını yitirmiş sol
Ergenekon soruşturmasını içi boş bir soruşturma olarak görenler, iki çetenin kapışması olarak adlandıranlar ortaya çıkan gerçeklere rağmen suskunluklarını korumaya devam ediyorlar. Bir kısmı da çok net tavır alıyor. Örneğin TKP, soruşturmayı yurtsever harekete karşı girişilen bir operasyon olarak anlatmaya devam ediyor.
Yıllarca yüzlerce cinayet işleyen, katliamlar gerçekleştiren, yüzlerce aydının, sosyalistin kanına giren bir şebekeyi aklamaya yarayan bu perspektif ancak hastalıklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Bütün bu fikirler zeminini resmi ideolojiden alıyor. Kemalizm-Stalinizm karmasından etrafa milliyetçiliğin döküldüğü bir ideoloji çıkması gayet normal bir durum. Yine de insanın kendisini imha edenleri cellatlarını savunması gerçekliğe aykırı bir durumla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini de değiştirmiyor.
Halk gerçeklerin açığa çıkmasını istiyor
Soruşturma henüz büyük başlara gelmedi. En nihayetinde oraya da gelecektir. O zaman soruşturmanın geldiği ve gideceği boyutları hep birlikte göreceğiz. Eğer hep birlikte oturup olan biteni izleyen bir hat izlersek açık ki soruşturma derinleşmeyecektir. Ama bu davanın takipçisi olduğumuzu gösteren eylem ve etkinliklerle gerçeklerin hızlı bir şekilde ortaya çıkmasına katkıda bulunabiliriz. Solun bir çok kesiminin küçümseyici tarafından bağımsız olarak milyonlarca insan, halkın büyük çoğunluğu gelişmelere duyarlı ve davada taraf. Toplumun büyük çoğunluğunun gerçeklerin açığa çıkmasından ve soruşturma nereye ulaşırsa ulaşsın yönündeki netliği umut verici. Toplumun bu isteği soruşturmanın derinleşmesi için cesaret verici bir durum. Bu dönemde açığa çıkan milliyetçi solla toplum arasındaki açı farkı bir daha kapanmamak üzere açılmış durumda. Zaten etkisiz güçlere sahip olan bu sol giderek marjinalleşecektir.
Katilleri aklayanlar
Ergenekon’daki tutumlarını AKP’ye dönük eleştirileriyle ilişkilendirenler de politik zeminin yanlış yere kaymasına hizmet ediyorlar. AKP’nin kendi derin devletini kuraya çalıştığı yönündeki fikirler, sadece AKP’ye karşı yanlış muhalefete neden olmuyor, aynı zamanda Ergenekoncu katilleri de aklamaya hizmet ediyor. Genelkurmay eliyle dayatılan AKP’nin şeriatçı olduğu propagandası bugün solun geneline sızmış durumda. Durum böyle olunca eli kanlı darbecileri, şeriatçılara tercih etmekte hiçbir sakınca görmüyor bu sol. Şeriata ve gericiliğe karşı kendini koşullandıran sol gerçek bir mücadele vermiyor.
Yeni bir sol
AKP’yi büyük bir oy çoğunluğuyla iktidara getiren istek şeriatçı bir özlem değil. Toplumun büyük çoğunluğunda artık açığa çıkmış olan değişim isteği. Var olan diğer siyasi partiler devletçi ve otoriter görüşleriyle bu değişimi karşılayamıyor. AKP sermaye sınıfının has bir partisi olarak elbette toplumun bu isteğini karşılayabilecek özelliklere sahip bir parti değil. Ama AKP’yi hala alternatifsiz yapan geçek orduya karşı, derin devlete karşı uzlaşmayan bir tutum izlemesi. AKP bir sermaye partisi olarak bu tutumundan vazgeçebilir elbette. Onu zorlayacak tek unsur darbecilerin, çetelerin üzerine gidilmesini, yargılanmasını isteyen toplumsal istek olacaktır. Bu isteğe karşılayacak bir güç olarak yeni bir solun, milliyetçilikten fersah fersah uzak bir solun inşası her zamankinden daha yakıcı ve bir o kadarda mümkün.
Ahmet YILDIRIM
Tutarsız yalanlar
28 Kasım 2008:
Mete Yalazangil, tutuksuz sanık Semih Tufan Gülaltay ile de 25 yıl önce tanıştığını, "aile dostu ve mahallesinin insanı" olduğunu ifade ederek, spor nedeniyle tanıdığı Gülaltay'ın Akın Birdal suikastı dolayısıyla gözaltına alınması sonrası kendisinin de aynı olaya ilişkin arandığını gazeteden öğrenince Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne gittiğini anlattı.
Mete Yalazangil, Tekin'in sevdiği, saydığı bir dostu ve arkadaşı olduğunu ve bu kişiyi asker olmasından dolayı değil sporu sevmesi nedeniyle tanıdığını belirterek, Tekin'in yıllardır sokaklarda, parklarda spor yaptığını ve bu şekilde kendisiyle tanıştıklarını anlattı.
***
01 Aralık 2008:
Suç delili olarak gösterilen bir maddenin, altının ayarını ölçen bir asit ve kuyumculuk malzemesi olduğunu, Kapalıçarşı'da da satıldığını öne süren tutuklu sanık Muzaffer Şenocak, çantasından çıkan kask, tepe lambası, amonyum nitrat, konserve yiyecek ve gaz maskesinin üzerinde 12 Kasım 1999 Düzce Kaynaşlı depreminin tozu olduğunu savundu. Bu depremden sonra gönüllü olarak Kaynaşlı'ya giden ilk ekibin içinde yer aldığını ve ilk 11 kişiyi kurtardıklarını ifade eden Şenocak, amonyum nitratın da deprem bölgesindeki iş makinesinin paletlerinin arasından çıktığını kaydetti.
Muzaffer Şenocak, yurt dışına frekans kesici cihaz pazarladığını, yurt dışından da bomba imha robotu getirdiğini anlattı. Kendisinde ele geçirilen frekans kesici aletin bu olduğunu ileri süren Şenocak, bomba imha robotu ile ilgili olarak da jandarmanın bu konuda güzel çalıştığını vurguladı.
Kaynaşlı'da deprem sonrası yaşanan ortama ilişkin bilgiler veren Şenocak'a, "Bu maddeleri hatıra olsun diye mi aldınız?" şeklinde soru yöneltilmesi üzerine sanık, "Hayır onu söylemiyorum. O günkü eşyalarım tozuyla birlikte çantamın içindedir. O günden sonra hiç çıkartmadım" dedi.
***
02 Aralık 2008:
Kullandığı ilaçların dalgınlık, unutkanlık yaptığını kaydeden Emekli Binbaşı Fikret Emek, fiziksel sorunları dolayısıyla yaşadığı uzun nekahat sürecinde, PKK ile çatıştığı dönemde el koydukları ve kendisinde kalan silah ile patlayıcıları teslim etmenin aklına gelmediğini savundu.
"El bombalarının bulunduğunu gazetelerden duydum."
Emek'in, "Anne dediğim kutsal birinin evinde unuttuğum bana ait silah ve patlayıcıların bulunması manevi zarar vermiştir" derken duygulandığı ve sesisin titrediği gözlendi.