Sosyalist İşçi 343 (5 Aralık 2008)

 

Sayfa 6-7 : Orta Sayfa


29 Kasım’da binlerce çalışan zamlara ve işten çıkarmalara karşı yürüdü
Çalışanlar krize ilk yanıtı verdi
Küresel krizin etkileri işsizlik, açlık, yoksullaşma biçimleriyle kendisini yavaş yavaş gösterirken, KESK'in girişimiyle başlatılan 29 Kasım kampanyası dev bir mitingle ilk adımını attı. Miting çok büyük bir katılımla gerçekleşti. On binlerce işçi mitinge katıldı. Krize, yoksulluğa karşı çaresiz olmadığımızı kitlesel bir biçimde göstermesi açısından 29 Kasım çok önemli, çok etkileyici bir başlangıçtı.
Öğretmenler isyanda
Mitingin en önemli gücü öğretmenler ve Eğitim-Sen çatısı altında örgütlenen eğitim işçileriydi. Binlerce, on binlerce eğitim çalışanı Ankara meydanlarına aktı. Kürt illerinden ve hemen hemen tüm şehirlerden Eğitim-Sen'in kaldırdığı otobüslerle Ankara'ya akan işçiler dev bir kortej oluşturdu.
SES-Dev Maden-İş ve TTB ise birleşik bir sağlık çalışanları korteji oluşturdu. 29 kasım mitinginin görkemli bir başlangıç olmasını sağlayan da bu iki kortej altında on binlerce kamu çalışanının meydanları doldurmasıydı.
KESK'in öncü rolü
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, KESK, uzun bir suskunluk döneminin ardından yeniden sahneye çıktı. KESK, yılar boyunca, işçi hareketinin en dinamik ve öncü kesimini, ne çok mücadele eden, en çok eyleme çıkan kesimini temsil etti. Hareketin en zor dönemlerinde, geçmiş mücadelelerin deneyini yeni mücadele dönemlerine bağlayan ana halka kamu çalışanları hareketi oldu.
KESK'in bu girişkenliği, öncü işçilerin örgütlenme düzeyinin yüksekliği, işçi sınıfının geri kalan kesimlerini, diğer sendikaları ve konfederasyonları da harekete geçiren temel güç olma işlevini gördü. Sınıfın geri kalanına direnme, sokağa çıkma ve birleşik mücadeleyi örgütleme direncini kazandırdı.
Şimdi, 29 Kasım'ı örgütlerken, KESK'in diri bir güç olarak öne atılması, birleşik mücadelenin hayata geçirilmesi açısından çok önemli.
Şimdi, 29 Kasım'ı güçlü bir başlangıç olarak görüp, örgütlü işçi sınıfının tüm güçlerini krizin tahribatlarına karşı bir araya getirebilmek çok önemli.
Halkların kardeşliği
KESK, Kürt emekçilerin de örgütü. Kamu çalışanları hareketi, en başından beri Kürt emekçilerin içinde, örgütlenmesinde yer aldığı ve bu yüzden ayrıca çok büyük bir dinamizm kazanan bir hareket. 29 Kasım'da DTP kortejinin nispeten küçük olması, Kürt hareketinin krize karşı duyarsızlığı olarak görülmemeli. Kürt illerinden 29 Kasım mitingine katılan binlerce işçi, küresel direnişin bu ilk adımının etkili, coşkulu ve kitlesel bir biçimde gerçekleşmesinin temel nedenlerinden.
Bu Kürt hareketinin ve Türkiye'de işçi sınıfının egemen milliyetçi fikirlerin etkisi kırılarak bir araya geldiğinde yaratacağı etkinin boyutlarını göstermesi açısından çok önemli deneyim. Kürt halkının dostu, Türkiye işçi sınıfıdır, işçi sınıfı ise Kürt halkına güven verebildiği takdirde somut taleplerini kazanabilmek için en önemli ittifakıyla yan yana gelmeyi başarabilir.
Daha somut talepler
KESK'in girişimiyle başlayan 29 Kasım kampanyası, bir yandan krize karşı kitlesel bir tepki olarak çok önemli bir ilk adımdı ama diğer yandan da işçi hareketinin çok daha somut taleplere ihtiyacı olduğunu gösterdi.
Krizin faturasını ödemeyeceğimizi ilan etmek ve bu niyetimizi on binlerce işçinin katılımıyla miting meydanlarında ifade etmek çok önemli bir başlangıç ama ihtiyacımız daha somut talepler.
Kampanyanın daha da büyümesi, yüz binlerce yoksulun harekete geçmesi için, daha somut, kazanılabilir, elle tutulur taleplere ihtiyacımız var. Bu talepler hızla şekillendirilir ve önümüzdeki dönemde birleşik işçi hareketinin ortak sloganları haline getirilirse, krizin faturasını patronlara ödetmek için çok önemli bir yol kat edilmiş olacak.
29 Kasım bunun olanaklı olduğunu kanıtladı.


Şimdi Emek Platformu'nun zamanıdır
KESK, 29 Kasım'da bir miting örgütlemek için birleşik bir kampanya yapılması gerektiğini önerdiğinde yalnızdı. Sol partiler ve DİSK, TTB gibi emek ve meslek örgütleri bu çağrıya hızla yanıt verdi.
Kampanyanın genişlemesi için çok sayıda toplantı yapıldı. 29 Kasım mitingi bu toplantıların, toplantılarda belirlenen 15 Kasım ve 22-24 Kasım eylemleri gibi sokak etkinliklerinin ürünü olarak örgütlendi.
Bu örgütlenme çabaları içinde diğer emek örgütlerini, Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen gibi örgütleri harekete geçirmek için gerekli özen gösterilmedi. Emek Platformu'nu giderek "Dörtlü"nün, yani KESK, DİSK, TTB ve TMMOB'nin platformuna indirgeyen anlayıştan hızla vaz geçilmelidir.
İşçi sınıfının, yapay bölünmeleri aşması ve krize karşı yaygın ve güçlü bir direnişin örgütlenebilmesi için, Emek Platformu'nun yeniden canlandırılması ve diğer konfederasyonların harekete çekilmesi kaçınılmaz. Türk-İş sağcı, Hak-İş İslamcı gibi eleştiriler hareketi bönle tutumlardır. Bu kitle örgütlerinin tabanında yer alan yüz binlerce işçi, harekete geçmeye hazırdır. Hareket içinde sol fikirlerden etkilenmeye açıktır. Egemen sınıf ve hükümetin krizden çıkmak için ürettiği ve üretmeye devam edeceği saldırı paketini püskürtmek, ancak bu işçi örgütlerinin de harekete katılmasıyla mümkün olabilir.
Bu örgütler arasında KESK'in elini uzatmakta zorlandığı ilk örgüt, Memur-Sen'dir. Çünkü KESK'in alanında, kamu çalışanları alanında örgütlenen Memur-Sen rakip konfederasyondur. Ama Memur-Sen'in tabanındaki kamu çalışanları rakip değildir, KESK'in doğal tabanıdır. KESK, birleşik mücadele çağrısıyla hareketi büyütmek için Türk-İş'i, Hak_iş'i vce Memur-Sen'i mücadeleye davet etmelidir. Bir yandan Emek Platformu bu adımla yeniden canlanacak, diğer yandan KESK'in davetini görmezden gelen sendikalar kendi tabanlarına teşhir olacaktır. Bunun için, açık, samimi ve somut taleplere sahip bir mücadele çağrısından başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Sadece hareketi bölen, işçi sınıfı laik-şeriatçı olarak ayıran yapay fikirlere karşı birleşik mücadeleyi savunan doğru fikirlerin ilan edilmesi yeterli olacaktır.


Kazanmak için
Krizin tahribatlarını püskürtmek için mücadele hedefi, kazanmak için mücadele etmek için adım atılırsa başarıya ulaşabilir. Bunun yolu ise KESK'in çağrısını, katılacağımız ve gövde gösterisi yapacağımız bir miting olarak değil, kazanmak için örgütleyeceğimiz bir kampanya olarak değerlendirmekten geçer.
Kazanmak için mücadelede, birleşik bir çağrıya, somut talepleri şekillendirmeye ve kampanyaya dayanmalıdır. Küresel BAK, DSİP ve KEG KESK'in çağrısını bu yönde bir adım olarak görüp değerlendirmeye ve harekete yardımcı olmaya çalıştı. Küresel BAK ÖDTÜ, Hacettepe, Kadıköy, Beyoğlu ve İzmir'de toplantılar örgütledi. Toplantılarda bütçeye karşı eylemin önemişni vurguladı. Savaş karşıtı bir kampanya olarak "Adil, anti militarist, savaşa değil kamusal hizmetlere yatırım hedefleyen" bir bütçenin önemini "Savaş bütçesi is-te-mi-yo-ruz!" kampanyasıyla örgütlemeye çalıştı.
Küresel BAK on bin adet "Savaş bütçesi is-te-mi-yo-ruz!" bildirisi dağıttı ve 29 Kasım mitingine çağrı yaptı.
Küresel Eylem Grubu iklim değişimi, ekolojik dengenin dağıtılması, kapitalizmin enerji politikalarının teşhirini yaptığı binlerce bildiriyle, iklim değişimi ve yoksulluk arasındaki bağlantıyı kurarak, "Enerjiye değil emekçiye zam!" sloganıyla 29 Kasım mitingine çağrı yaptı.
DSİP, krizin faturasını patronların ödemesi gerektiğini vurguladığı ve krize karşı emekçilerin haklarını somut taleplerle savunan ve herkesi Küresel BAK kortejinde buluşmaya çağıran on bin bildiri dağıtarak mitinge hazırlandı. DSİP'in beş şehirde düzenlediği tüm Marksizm 2008 toplantılarının ana vurgusu kriz ve krize karşı mücadelenin önemi oldu.
Küresel BAK korteji alanın en coşkulu, en somut sloganları atan, krize karşı mücadeleyle savaşa karşı mücadelenin bağlantısını kuran taleplerle ilgi çeken bir kortej oldu.


Sadece AKP mi?
29 Kasım mitinginde, AKP doğal olarak hedef tahtasına oturtuldu. Egemen sınıfın krizden çıkmak için ürettiği politikalar emekçilere daha fazla yoksulluk olarak dönecek ve bu politikaların uygulayıcı AKP.
Bu yüzden elbette 29 Kasım mitinginde AKP'yi eleştirmek ve hedef tahtasına oturtmak kaçınılmaz. Ama çok sayıda sol kortejde ve KESK kortejinin slogancılarıyla miting kürsüsünün bazı slogancılarında, AKP eleştirisi, işçi sınıfının birleştiren değil bölen yanlış sloganlarla yapıldı.
Miting kürsüsünden "faşizme ölüm halka hürriyet" sloganı atıldı örneğin. Bu slogan ya AKP'nin faşist bir rejim kurduğunu iddia ediyor olmalı ya da anlamsız bir slogandan öteye bir şey değil. Yürüyüş boyunca "Kahrolsun IMF tam bağımsız Türkiye" sloganları atan kortejler vardı. Kendilerini bağımsızlık mücadelesinin öznesi olarak gören, bir tür sömürge koşullarında kurtuluş savaşı verdiğini düşünenlerin paranoyakça attığı bu slogan, esas olarak işçi sınıfının hedeflerini şaşırmasına yardım etmekten başka bir işe yaramıyor.
Yürüyüş boyunca "Mahir, Hüseyin, Ulaş, Kurtuluşa kadar savaş" sloganı atan çok sayıda sol kortej ise somut taleplere sahip olmamanın sıkıntısını hareketle ilgisiz sloganlar atarak gösterdi.
AKP, eylem boyunca bir yandan faşist olmakla, bir yandan gerici olmakla, şeriatçı olmakla suçlandı. Bu sloganların yaygınlığı AKP'nin neden gücüne güç kattığını da, neden bir türlü teşhir edilemediğini de gösteriyor. Türkiye'de silahlı ve ayrıcalıklı bürokrasi, 2004'ten beri AKP'yi devirmeye çalışıyor. Darbe girişimlerinde bulunuyor, muhtıralar veriyor, internet uyarıları yapıyor. Bu müdahaleleri yaparken aynı zamanda kendisine bir kitle desteği toparlamaya da çalışıyor. Kitle desteğini toparlamak için kullandığı en önemli argüman, AKP'nin şeriatçılığı. Zaman zaman yumuşatılmış biçimleriyle "Mahalle baskısı" gibi tezlerle güçlendirilen AKP'nin cumhuriyet kazanımlarına gasp ettiği fikri, kemalizmden etkilenmiş sol üzerinde hakimiyet kurdu. Sol, etkilediği sendikalarda da bu fikri yaygınlaştırarak, AKP'ye karşı mücadeleyi yeni liberal politikalara ve kapitalizme karşıtlık temelinde değil, gericiliğe karşıtlık temelinde kurarak bir yandan darbecilerin tuzağına düştü bir yandan da AKP'nin yeni liberal politikaların uygulayıcısı olan yüzünün gizlenmesine yardımcı oldu.
29 Kasım bir kez daha gösterdi ki, AKP'nin gerici olduğunu düşünerek yürütülen mücadele AKP'yi zayıflatmayacaktır. Güçlendirecektir. AKP'ye karşı işçi muhalefetinin elini kolunu bağlayacaktır. Hareketi bölmeye devam edecektir. Bu yüzden miting sırasında Ergenekon'un avukatı olduğunu ilan eden CHP'nin otobüslerinin kocaman CHP yazısı binlerce emekçinin gözüne sokularak kullanılmasında hiçbir sorun görülmedi.
Zamlara ve yoksulluğa karşı yapılan 29 Kasım çağrısı özellikle KESK tabanında hemen yanıt buldu. Toplumun ezici çoğunluğunda bu çağrı, daha somut biçimler aldığında milyonlarca insan tarafından yanıtlanacaktır. Yeter ki işçi sınıfını bölme yanlış AKP analizinin üzerinden şekillenen talepler ve sloganlar yerine kapitalizmi teşhir eden sloganlarla kampanya örgütlensin.


Alman Devrimi
Savaş ve yeni mücadeleler
Volkard Mosler Alman Devrimi dizisinin ikinci bölümünde savaş sırasında Alman solunun nasıl büyüdüğünü anlatıyor.
Savaş karşıtı bir şiirinde Bertolt Brecht Birinci Dünya savaşı’nın hikayesini anlatıyor.
Önce Alman halkının büyük çoğunluğu savaşı bir gereklilik olrak gördü. Ülkelerinin zaferinin kendi çıkarlarına olduğunu düşündüler, daha iyi geleceği olan bir almanya yaratacağına inandılar.
“Savaşın senin savaşın olduğuna inandın/Sınıf düşmanınla yanyana durdun/Bir kaşık çorba için savaşı unuttun”
1914’de, savaşın ilk yılında durum tam da böyleydi. İşçilerin çoğu egemenlerin propagandasının etkisi altına girmişti ve savaşı destekliyordu.
SPD Almanya’nın sosyal demokrat partisiydi ve uzun süredir işçi sınıfının partisi olarak görülüyordu. O da bu propaganadanın aleti oldu. Ama öte yandan Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı güne kadar SPD politikları savaşa karşıydı.
Sadece SPD içindeki Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht etrafında toplanmış olan küçük bir grup bu milliyetçi histeriye karşı çıkıyordu. Sansürün ve illegalitenin zor koşulları altında çevrelerindeki bir kaç yüz SPD üyesini örgütleyebildiler.
Bu gruba Roma İmparatorluğu dönemindeki köle ayaklanma-sının büyük önderine izafeten Spartaküs Birliği adını verdiler.
Liebknecht 1914 Aralık ayında savaş kredilerine karşı oy veren tek SPD milletvekiliydi.
1915 yılında Spartaküs Birliği Berlin’de savaşa karşı iki gösteri düzenledi. Birincisine yaklaşık 100 kişi katıldı. İkincisine ise yaklaşık 1.500 kişikatıldı.
Savaşa karşı hava geliştikçe Spartaküs Birliği işçilere illegal bildirilerle ulaşan bir grup devrimci sosyalist işçiyi örgütlen-meye başladı.
Liebknecht savaşa karşı eylemleri nedeniyle hapise atıldı. Mahkum edildiği gün 55 bin işçi grev yaptı.
Bu grev Berlin ve diğer kentlerdeki işyeri temsilcileri tarafından örgütlenmişti. Bunlar Spartaküs Birliği’nin üyesi değillerdi ama SPD içinde giderek büyüyen savaş karşıtı daha geniş bir sol ağın parçasıydılar.
1915 Kasım ayında 15 SPD milletvekili savaş kredilerine karşı oy verdi. SPD’nin sağcı önderliği bu 15 milletvekilini 1917 Ocak ayında partiden ihraç etti.
Bu milletvekilleri Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’yi (USPD) kurdular. USPD, SPD’nin emperyalizmi destekleyen politikaları ile Spartaküslerin anti-emperyalist politikaları arasında gidip geliyordu.
Ancak Liebknecht için yapılan grevi Obleute adlı radikal işyeri temsilcileri örgütlenmesi gerçekleştirdi.
Bütün bunlar küçücük bir devrimci işçi grubunun nasıl hızla çoğunluğun desteğini aldığını gösteriyor.
Savaş öncesinde yüksek ücretli bir işyeri temsilcileri grubunu kontrol eden metal işçileri sendikasının lideri sağcı Adolf Cohen bu kontrolünü 1916 Mart ayında kaybetti.
Savaş öncesinde bu işçiler kapitalizm uzun gelişme döneminden yararlandılar. Kapitalizmden sosyalizme yavaş geçiş demek olan reformizm uzun yıllar içinde bu işçiler arasından güç kazandı.
Ama Birinci Dünya Savaşı’nın korkunç gerçekleri bu inancı yıktı.
“Savaş en kanlı halindeyken çorba yok/Çorba yokken anlıyorsunuz/Savaş sizin savaşınız değil/O vakit çorba için savaş başlıyor” diyor Brecht.
Savaş işçiler arasında açlığı başlattı ve işçiler savaşa ve kapitalist sisteme karşı tutum almaya başlıyorlar. Fransız sosyalisti Jean Jaurés “bulutların yağmuru içind etaşıması gibi kapitalizm savaşı içinde taşır” diyor.
Savaşa karşı gelişen hava sonunda Alman askerlerinin ve işçilerinin 1918’de ayaklanmasına, savaşın bitmesine ve işçilerin büyük kazanımlar elde etmesine neden oldu.
Alman Devrimi’nin trajedisi Obleute’nin Spartaküs Birliği’be Devrimden sonra katılmasıdır. Bu savaşa karşı mücadelenini yığınsan bir devrimci sosyalist parti tarafından yönlendirilmesinin önüne geçti.
Volkhard Mosler Almanya’da yayınlanan Marx21 adlı devrimci sosyalist derginin yazarlarındandır. www.marx21.de
Bu dizinin ilk yazısı “İşçilerin ayaklanması savaşı bitirdi”
Volkard Mosler