1980’li yılların hemen başında, 12 Eylül darbesinin zulüm ikliminde Kürt halkı özgürlüğü için yeni bir atılım içine girdi. 30 sene sonra bu atılım en önemli evresinde.

Bu 30 senenin özet başlıklarında neler yok ki: Kürtlerin partileri kapatıldı, gazeteleri kapatıldı, bombalandı, milletvekilleri hapse atıldı, binlerce insan öldürüldü, Kürt iş adamlarından gazetecilere, çocuklardan aydınlara kadar onlarca siyasi suikast yapıldı, yüzlerce Kürt siyasinin gömüldükleri yer bile bulunamadı.

Bu yoğunlaştırılmış baskı, hiç de düşük yoğunluklu olmayan bu şiddet, “Kürt realitesinin” inkâr edilmesi için örgütlenen bir devlet politikası oldu. Kürt olanlar Kürt olmadıklarına ikna edilmeye çalışılırken, Türklere de “Kürtler sadece sizin bir kolunuzdur” mesajını verip durdular.

Hemen tüm halklar 20. yüz yılda belirli bir düzeyde siyasi statü elde etmişken, Kürtlerin, bırakalım siyasi statü kazanmayı, bir ulus olarak varlıkları bile tanınmadı. Ama siyasi statü bir şeydir, gerçek başka bir şey! Tanınsın ya da tanınmasın, Kürtler, var olduklarını biliyorlardı. Üstelik var olmadıklarını kanıtlamaya yönelik devletin attığı kültürel, ideolojik, siyasi ve askeri her adım, var olduklarını, özel bir uygulamaya maruz kaldıkları için, anadillerini kullanmak yasaklandığı, olağanüstü hal valilikleriyle yönetildikleri, köyleri boşaltıldığı, ormanları yakıldığı için bir kez daha, daha yüksek bir öfkeyle fark etmelerini sağladı.

Ama son Kürt isyanının hiçbir adımının boşa olmadığını, bugün artık çok net bir şekilde görmek mümkün.

Üç sene önce Habur günleri olarak adlandırılan dönemeç, “Cinin şişeden çıkmasına” neden oldu. Bugünlerde içinden geçtiğimiz dönem ise, o cinin şişeye geri girmesinin asla mümkün olmadığını gösteriyor. Irak Kürdistanı, Suriye Kürdistan’ı adıyla sanıyla ortada. Gerçek bebek katillerinin “bebek katili” dediği Abdullah Öcalan’la hükümet görüşmelere başladı. Görüşmeler zaten yapılıyordu. Şimdi daha şeffaf bir şekilde yapılıyor. Abdullah Öcalan bir siyasi halk temsilcisi olarak muhatap alındı ve görüşlerinin önemsendiği devletin çeşitli odaklarından yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.

Bu, Kürt halkının siyasi statü kazanma yönünde attığı en güçlü adım.

Barış süreci, Kürt halkının ulusal varlığının tanınması, siyasi statünün içeriğinin belirlenmesi, tanınması bile gerekli olmayan temel haklarının garanti altına alınması demektir.

Bu yüzden, “Ama’sız, fakat’sız barış” demek, bugün, Kürt halkının tanınması, haklarının her düzeyde garanti altına alınması demektir.

Savaşmasını bilenler, barışmasını da bildiklerini gösterirken, Kürt halkının tarihsel kazanımlarını elde etmesi için, yani barış için çabalamak, bir dönem en önemli politik işimiz olmak zorunda.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası