Kemal Başak

Faşizm, kapitalizmin savaşlar ve krizlerle malul emperyalizm aşamasına özgü bir kitle hareketidir. Askeri diktatörlüklerden, serbest seçimlerin yapıldığı otoriter rejimlerden ve diğer baskı rejimlerinden en ayırt edici yanı budur. Diğer baskı rejimlerinin aksine, sadece devlet mekanizmasının üst kademelerinin ele geçirilmesi ile yetinmez, toplumun her katmanında, faşist partinin yan kuruluşu olarak görev yapan gençlik örgütleri, dernekler, spor kulüpleri, meslek kuruluşları ve sendikaları aracılığıyla “krize karşı” örgütlenir.

Faşizmin bu kitle tabanı asıl olarak küçük mülk (dükkân, atölye) sahiplerinden ve şirketlerde yönetici veya ayrıcalıklı meslek sahibi olarak görev yapan orta sınıflardan oluşur. Ekonomik kriz kapıyı çaldığında, büyük sermaye krizin faturasını diğer sınıflara ödetmek için saldırıya geçer. İşçi sınıfı bu saldırıya karşı sendikaları ve partileri vasıtasıyla direnir ve sınıf mücadelesini keskinleştirir. Ancak bu keskinliğin sonucu giderek kötüleşen ekonomik durum, örgütsüz küçük burjuva katmanları dehşete düşürür. “Ayrıcalıklı” yaşamları çaresizce işçileşme / işini kaybetme tehdidi altına girer ve giderek bu tehdit gerçekleşir. Faşist parti işte bu çaresiz kitleleri örgütler. “Güçlü devlet”, “üstün ırk” ve demagojik “anti-tekelci” söylemi ile ideolojik açıdan kazanılan kitleler, bayraklı / sopalı / silahlı gösteriler sayesinde “güç” ve “güce tapma”ya alıştırılır, bu sayede, işçi sınıfı ve büyük sermaye karşısında kendisini güçlü bir hareketin bir parçası olarak hisseder.

Mevcut düzenin devamını savunan diğer partilerden farklı olarak faşist parti işte bu çıldırmış kitleleri ve toplumun en altında yer alan lümpen kesimleri askeri temelde örgütler ve en büyük düşmanı işçi sınıfına karşı verilecek olan iç savaşa hazırlar. En başta bir lider / führer / başbuğ vardır. Faşist parti, liderin altında hiyerarşik bir düzende piramit şeklinde örgütlenir ve sokağı kontrol etmek üzere paramiliter güçler oluşturur.

Tabanının aslen orta sınıflardan oluşması, faşizmin bir orta sınıf iktidarı yaratacağı anlamına gelmez. Faşist parti, büyük sermaye sahiplerini, diğer partilerin krizi çözme yeteneği olmadığına, kendilerinin ise işçi sınıfını ve onun örgütlerini askeri olarak dağıtarak krizin büyük sermaye lehine çözülmesini sağlayacaklarına ikna etmeye çalışır. Bu temelde faşist parti, kuruluşundan itibaren, büyük sermayeye bir alternatif olduğunu göstermek için sürekli olarak teröre başvurur.

Faşist partinin terörünün hedefi işçi sınıfı ile sınırlı değildir. Kadın hareketi aktivistleri, LGBTİ bireyler, engelliler, azınlık ulusa / dine /mezhebe mensup olanlar, tıpkı işçi sınıfı örgütleri gibi, faşistlerin düşmanıdır.

Büyük sermayenin çoğunluğunun desteğini almayan bir faşist parti iktidara gelemez. Krizin derinleşmeye başladığı dönemlerde büyük sermaye öncelikli olarak parlamenter yolları, ardından askeri / bürokratik diktatörlükleri tercih eder. Kitle hareketlerinin kolaylıkla, bir askeri cunta gibi kontrol edilemez oluşu nedeniyle böyledir. Elbette, faşist partiyi daha kurulduğu andan itibaren destekleyen sermaye grupları vardır, ama çoğunluğun desteği ancak “başka çare kalmadığı” zaman gelir. Faşist parti, iktidara geldikten bir süre sonra bu desteği “hak etiğini” kanıtlamak için ciddi tasfiyeler yapar, tabanında “anti-tekelci” söylemde radikalleşen unsurları imha eder.

Türkiye’de faşist hareket

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’da iktidara gelen Mussolini’nin partisi ile faşizmin adı duyuldu. Faşist parti öncülüğünde katillerden oluşan bu kitle hareketinin, ayaklanma halindeki işçi sınıfını kanlı bir şekilde durdurması ve atomize etmesi, krizden etkilenen diğer ülkelerde de faşist hareketlerin doğmasına yol açtı. Almanya’daki faşist hareketin iktidara gelmesi ile dünya tarihinin en karanlık dönemi yaşandı. Nazi partisi ve onun yan kuruluşları dışında kalan bütün örgütler kapatıldı ve yasaklandı. İşçi sınıfının örgütlenmesi paramparça edildi. Milyonlarca insan sosyalist / komünist olduğu için, Yahudi / Çingene olduğu için, eşcinsel olduğu için, engelli olduğu için, yaşlı olduğu için, önce sistematik olarak baskı altına alındı, ardından katledildi. İkinci Dünya Savaşı sonunda Nazilerin yenilmesi faşizmin sonunu getirmedi. Dünyanın pek çok ülkesinde irili ufaklı faşist hareketler ortaya çıkmaya devam etti.

Türkiye’deki faşist hareketi yaratan Alpaslan Türkeş, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan çoğu faşist lider gibi, kontrgerilla örgütlenmesi yapan bir NATO subayıydı. Liderliğini yaptığı ve tam anlamıyla bir Nazi partisi olarak örgütlediği MHP, 60’ların sonunda başlayan ve 12 Mart askeri diktatörlük döneminde dahi engellenemeyen işçi hareketi ve sol yükselişe karşı kurulmuştu. 70’li yıllarda sosyalist, sosyal demokrat, sendikacı, Alevi kimlikli binlerce kişiyi katletti. Alevi ve Sünni nüfusun iç içe yaşadığı şehirlerde Sünni esnafları kışkırtarak örgütlenen ve kitle tabanı oluşturan MHP 1978 yılına geldiğinde, yaygın sol – antifaşist direniş nedeniyle oy oranını % 7’nin üzerine çıkaramayacağını anladı. Bu tarihten itibaren stratejisini askeri darbe üzerinden iktidara gelmek şeklinde değiştirdi. Darbeye zemin hazırlamak için paramiliter örgütü Ülkü Ocakları aracılığıyla kitlesel katliamlara yöneldi. Bir yandan da ordu ve polis güçleri içindeki örgütlenmesini güçlendirmeye başladı. Fakat 12 Eylül’de gerçekleşen darbenin liderliğini ele geçiremeyen MHP, diğer partiler ile birlikte kapatılınca, bir süreliğine siyaset sahnesinden çekildi. Ancak askeri diktatörlük, MHP’nin cinayet ve katliam konusunda uzmanlaşmış kadrolarını devlet için kullanmaya başladı. Emrini bizzat Alpaslan Türkeş’in verdiği “16 Mart”, “Bahçelievler”, “Maraş”, “Çorum” gibi katliamların, “Abdi İpekçi” ve “Kemal Türkler” gibi cinayetlerin tertipçileri ve tetikçileri yeni kontrgerillanın has elemanları oldular. 80’lerin ilk yarısında ASALA’ya, 80’lerin ortalarından günümüze kadar ise PKK’ye karşı sürdürülen kirli savaşın kadroları hep bu ilk dönem ülkücülerden devşirildi.

12 Eylül’ün siyaset yasağı kalkınca Alpaslan Türkeş liderliğinde yeniden örgütlenen MHP, devlet içinde kontrgerilla faaliyetinde uzmanlaşmış kadrolarının da yardımıyla, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketine karşı faaliyete başladı. 90’lı yıllarda art arda gelen ekonomik krizler, yükselen Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketine yönelik faşist terörün yaygınlaşmasına ve MHP’nin tarihinde hiç olmadığı kadar kitleselleşmesine yol açtı. 1999 seçimlerinde % 18 oy oranını yakaladı. İktidar ortağı olduğu bu dönemde patlayan 2001 krizinin ardından koalisyonun diğer partileri tarihin çöplüğe gitmesine rağmen ayakta kaldı.

2004 yılından itibaren şekillenen darbe sürecine “ulusalcı” kesimlerle ittifak yaparak katılan, gayrimüslim azınlıklara yönelik terör olaylarını tertipleyen, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi ile devletin sürdürdüğü görüşmeleri sabote etmek için eylemler örgütleyen MHP, aynı dönemde güçlenen ”esas faşist parti AKP’dir” anlayışının da katkısıyla, günümüzde yeniden % 18’lik (yavrusu BBP ile birlikte % 20’lik) oy gücünü yakalamış durumda. Böylelikle yeniden dünyanın en güçlü ve en tehlikeli örgütlerinden biri haline gelen bu “40 yıllık faşist bela”yı, durdurmak, geriletmek ve ezmek, işçi sınıfı ve tüm ezilenler açısından yaşamsal önem arz ediyor.

Faşist bir kitle hareketi haline gelmiş MHP’yi engellemenin yolu, karşısına omurgasını işçi sınıfının oluşturduğu devasa bir kitle hareketi koymaktan geçiyor. Dolayısıyla faşizmi geriletmek için özü itibarıyla anti-faşist olan bu kitle hareketini inşa etmek gerekiyor. Kürt halkının haklı taleplerini savunan devasa barış gösterileri; iş kazalarına, sefalet ücretinin, çalışma koşullarının kötülüğüne karşı kitle grevleri faşistleri ait oldukları karanlık inlerine döndürmeye yeterlidir. Antifaşist kitlenin etkisiyle bir kez sokaktan çekildikten sonra tekrar sokağa çıkmaya çalışan faşistlere, bireysel / dar grupsal sokak etkinliğiyle değil, bu sefer doğrudan kendilerini hedef alan antifaşist kitle gösterileri ile yanıt verilmeli, bütün faşist örgütlenmeler dağıtılmalıdır. Bütün bunları yapabilmenin yolu ise, Sosyalist İşçi’nin yıllardan beri yaptığı faşizm teşhirinin yaygınlaştırılmasından geçiyor.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası