İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü araştırma görevlisi ve haftalık Agos gazetesi yazarı Ohannes Kılıçdağı ile Ermeni soykırımının 100. yılı, Kürt sorunu ve AKP’ye karşı muhalefet hakkında sohbet ettik.

24 Nisan 2015’e doğru ilerlerken soykırım tartışmalarıyla ilgili nasıl bir süreç bekliyor bizi?

Ohannes Kılıçdağı: 100. yıl tartışılırken hep bir soru kafama takılıyor ve cevabını bulamadım. Şimdiye kadar herhangi bir aktör tarafından yapılmamış ne yapılacak? Devlet inkâr yolunda şimdiye kadar yaptıklarından farklı bir şey mi yapacak veya Diaspora Ermenileri farklı bir şey mi yapacaklar. Asıl soru bu. Yoksa bu sadece bir nicelik meselesi olacak. Her yıl bir konferans yapılırken 100. yıl vesilesiyle beş konferans mı yapılacak? Devletten şimdiye kadar yapmadığı bir adım gelebilir ama o da zaten bugüne dek devletin izlediği politikanın ters istikametinde olacaksa anlamlıdır. Taziye bir yandan şimdiye kadar bu devletin hiç düşünmediği bir bakış açısını yansıtıyor ama metne baktığınızda hâlâ bir inkâr söz konusu. Ama bir yandan devletin geçmiş performansına göre olumlu bir adımdı. 100. yılda da buna benzer, geçmiş performanstan farklı yönde bir adım gelirse belki anlam ifade edebilir. Tabii ki soykırımın kabulünü beklemiyorum. Soykırım kurbanlarının torunlarına vatandaşlık verilmesi, mal mülk meselelerinde hak arama yolunun kolay hale getirilmesi olabilir. Bölgesel anlamda öyle bir durumdayız ki hükümet bu meseleye ne kadar mesai ayırabilir, o da şüpheli.

Peki soykırımın tanınmasını isteyenler açısından bakarsak?

Ohannes Kılıçdağı: Anmalar, konferanslar, yayınlar, sergiler, film gösterimleri, imza kampanyaları yapıldı ama 100. yıla kadar yapılmamış ne yapılacak? Devleti daha fazla zorlayacak başka neler yapılabilir bunu düşünmek lazım.

Çözüm sürecinin en sıkıntılı döneminde olduğu belli. Sizin sürece bakışınız nasıl?

Ohannes Kılıçdağı: Osmanlı’dan beri süre gelen Osmanlı Türk devleti düşünme biçiminde, reflekslerinde, yönetme ve yönetilme kültüründe farklılaşan bir şey göremediğim için AKP’nin de çözüm sürecini bu dediğim zihniyet içinden götürdüğünü düşündüğümden bunun olumlu sonuçlanmasının zor olduğunu düşünüyorum ve bu konuda konuşmamayı seçiyorum. Devlet hep belli kodlarla hareket etti ve hâlâ o kodların değişmediğini görüyorum. O kodlar değişmediği müddetçe, birlikte yaşam sorunu olan Kürt sorununun çözülme ihtimali azdır. Hâlâ kuvvetli bir devletçi söylem duyuyorum yönetenlerin ağzından, Türk-İslam sentezi, Alpaslan, Necip Fazıl güzellemeleri duyuyorum. Bu zihniyetten sıyrılmadan çözüm sürecinin nihayete ermesini beklemiyorum. Kürt siyasi hareketinin belli talepleri var ve gün geçtikçe o talepler kemikleşti. Kürt hareketi bu geldiği noktadan ne kadar geri çekilir ve eski kodlarla devam eden devlet buna ne kadar razı olur? Olumlu şeyler söyleyemeyeceğim için susmayı tercih ediyorum. İyimser olmaya çalışan bir pasiflikle seyrediyorum.

Sürecin olumlu yanları olduğunu düşünmüyor musunuz?

Ohannes Kılıçdağı: Hükümetin politikaları Öcalan’ın sözünü değersizleştiren politikalar olmaya doğru gidiyor. Müsrif bir mirasyedi gibi harcıyorlar onun sözlerini. Karar alıcı olarak doğru kararlar alıp uygulamadığın için ortaya çıkan çetrefilli durumları her seferinde Öcalan’ın beyanatıyla halletme yoluna gidemezsin. Öcalan vasıtasıyla bazı grupları belli yöne sevk etmek istiyorsunuz ama dönüp o gruplara hakaret ediyorsunuz, küfür ediyorsunuz. Sonra Ohannes Kılıçdağı: Öcalan’dan bunu telafi etmesini bekliyorsunuz. Bu ne kadar böyle devam edebilir? Uluslararası gelişmeler Kürtlerin taleplerini belli noktaya geri çekmelerini gereksiz hale getiren bir durum yaratıyor. Suriye kendi projelerini alıp, ayakları üzerinde tutup büyütebilecekleri bir mirengi noktası olabilir. Bu ihtimal varken Kürt hareketi neden kendi taleplerini aşağıya çeksin. Bir tarafın talep ettikleriyle diğer tarafın vermeyi kabul ettikleri arasındaki makas gayet açık. 100-150 yıl evvel Ermeni sorunu diye tabir edilen meseleyle bugünkü Kürt meselesi çok benziyor. İdari, bölgesel, kültürel özerklik ve asimilasyonun engellenmesi, Ermenilere dönük saldırgan hareketlerin çözülmesi, adaletin sağlanması. Kısaca o gün Ermeniler ne talep ediyorduysa bugün Kürtler genel olarak onu talep ediyor. Ermeni meselesi Ermenileri ortadan kaldırarak çözüldü bir şekilde. Bugün aynı şeyin Kürtlere uygulanması söz konusu değil. O zaman devletin bu talepleri bir şekilde karşılamaya hazır olması lazım.

AKP’ye karşı muhalefet nasıl olmalı?

Ohannes Kılıçdağı: AKP ilk çıktığı zamanlarda bazıları ‘siz bilmezsiniz takiye yapıyorlar’ diyordu. Bizse ‘niyet okumaya karşıyız’ diyorduk. Şimdi de ‘AKP böyle kötü şeyler yapıyor ama niyetleri iyi’ demeye başlayanlar var. Yani dün de bugün de birileri bize diyor ki ‘siz onların yaptıklarına değil niyetlerine bakın’. O gün de ben icraatlara bakarak olumlu şeylere destek verdim, bugün de yine icraata bakarak karşı çıkıyorum. Benim derdim ne AKP’ye özellikle her durumda karşı olmak ne de AKP’ye devrimci öz atfederek her koşulda destek vermek. Bazıları ‘kandırıldık’ diye düşünüyor. Ben kendi adıma kandırılmışlık hissetmiyorum çünkü kimseye açık çek vermedim, kefil olmadım. Erdoğan’ın kişiliğine ya da AKP’ye özü itibariyle demokrat gördüğüm için destek vermedim. Referandumda rasyonel bir şekilde varolanın yerine konmak istenenlerin daha iyi olduğunu gördüm ve evet dedim. HSYK gibi bir yapıda, kendi iç işlerini yönetecek bir grubu kendi oylarıyla seçmelerinin prensip olarak nesi yanlış? ‘HSYK düzenlemesine evet diyerek AKP’nin yargıda böyle yapmasına vesile oldunuz’ argümanı var. Ben de soruyorum: HSYK’yı düzenleyen eski madde yoluyla hükümet ne yapamazdı da şimdi yapıyor?

Bazıları zannediyor ki bu düzenlemeden ve AKP’den evvel yargı hiç ideolojik değildi ve saf adalet motivasyonuyla hareket ediyordu. Ne münasebet. Yani bizim ideolojik olmayan bir yargımız yoktu zaten. Şimdi ideolojilerin savaşı var yargıda. Dün de olan adalete oluyordu bugün de öyle. Burada sorumluluğu referandumda evet diyenlere yükleyecek bir durum yok. Bazıları da ‘o düzenlemeler daha demokratik yapılabilirdi’ diyor. Şüphesiz öyle. Ama ‘yetmez’ espirisi bana bunu ifade ediyordu zaten. Yetmez ama evet 21. yüzyıl Türkiye’sinde tam yerinde bir slogandı. Ben biraz karamsarım Türkiye’deki demokrasi mücadelesi konusunda. Bir şeylerin değişebileceğini düşündüğümden değil isyanımdan yazıyorum, konuşuyorum.

Röportaj: Şenol Karakaş


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası