- Ankara’da beş ayda üç büyük patlama gerçekleşti. 13 Mart Pazar günü Kızılay’da gerçekleşen patlamanın sonucunda 37 kişi öldü. 19’u ağır 75 kişi yaralandı. Bu haberi hazırlarken saldırıyı henüz hiçbir örgüt üstlenmemişti. Hükümet saldırganların PKK’li olduğunu iddia ediyor.
- 2015 yılında Ankara’da Barış Mitingi’ne yönelik IŞİD canlı bomba eylemi gerçekleşmişti. 103 kişinin öldüğü saldırı, Temmuz ayında devletin Kandil’i bombalayarak çözüm sürecini bitirmesinin ardından özellikle Kürt halkına yönelen şiddetli saldırıların zirve noktası olmuştu.
- Ardından Şubat ayında Ankara’da askeri personeli hedefleyen ama sivilleri de hedef alan ve TAK adlı örgütün üstlendiği saldırı geldi. 29 kişinin öldüğü saldırının etkileri henüz yaşanırken gerçekleşen 13 Mart saldırısı toplumda kaos duygusunu, öfkeyi, gerginliği ve kutuplaşmayı derinleştirdi.
Deprem değil bomba!
Hükümete yakın gazeteciler ve bazı Yargıtay üyeleri, bombalarla yaşamaya alışmamız gerektiğini açıkladılar. Deprem uzmanları özellikle İstanbul’da yaşayanları, depremle yaşamaya alışmak konusunda uyarırlar. Oysa bir bombalı saldırıya depremden farklı yaklaşılması gerekirdi. İnsanlar bombalı eylemlerle, intihar bombacılarıyla yaşamaya alışmak zorunda değil.
Yapılması gereken Türkiye’nin batısını da savaş alanı haline getiren iç ve dış politikada milliyetçi ve militarist politikalara derhal son vermektir.
Kürt illeri, Türk illeri
13 Mart Ankara saldırısının hemen ardından devlet hazırlıklarını yaptığı Şırnak ve Yüksekova saldırılarını hızlandırdı. Cizre ve Sur’un yakılıp yıkılması gibi, yeni şehirlerde ve mahallerde de sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Diyarbakır’ın merkezinde çatışmalar başladı. Savaş uçakları Kandil’i defalarca bombaladı. Şimdi Kürt illerinde yaşanan savaş batıya doğru sarkıyor. Ankara’da son aylarda arka arkaya yaşanan patlamaların gösterdiği gerçek bu.
İstifa!
Ne Cizre ve Sur’da gerçekleşen insan hakları ihlalleri, uygulanan ağır devlet şiddeti Türkiye’yi yönetmeyi üstlenen siyasilerin sorumluluk almasına neden oldu ne de Ankara’da yaşanan katliamlardan sonra hükümetin bakanları, valileri ve istihbarat yetkilileri arasında istifa edenler oldu.
Ankara’nın merkezi yerlerinde göstere göstere gerçekleşen katliamların ardından hiçbir hükümet yetkilisinin ya da hükümete bağlı bürokratın istifa etmemesi, katliamların normal vakalar olduğu duygusunu güçlendiriyor. İnsanların güvenliğini sağlamak bütünüyle siyasi bir sorumluluktur ve bu güvenliği sağlayamayanların istifa etmemesi, insanların güvensizliğini artırır.
Savaşa hayır!
Yine de çok açık ki batıda şehirleri bombalı saldırıların merkezi olmaktan çıkartacak olan etken, güvenlik önlemleri değil, savaş politikalarına son vermektir. Hem Suriye’de Kürtleri düşmanlaştıran politikalara son vermek, Suriye’de savaşın bir parçası olmaktan uzak durmak hem de Kürt illerinde savaş ve yıkım politikalarına son vermek! Güvenlik, güvenlik önlemlerinin artırılmasıyla değil, barış ve demokrasinin tesis edilmesiyle sağlanabilir.