Türkiye’de küresel ısınmaya, nükleer santrallara, 3. Köprü’ye, HES’lere ve termik santrallara karşı mücadele denince akla hemen KEG geliyor. Küresel Eylem Grubu (KEG) Sözcüsü ve DSİP üyesi Nuran Yüce ile Türkiye’de ekolojik mücadeleler üzerine konuştuk.

KEG aktivistleri küresel ısınmayı anlatırken “Bir günde dört mevsimi yaşamak”, “Aşırı yağışlar ve görülmedik hava olaylarından” bahsediyordu. Bugünkü duruma baktığınızda tehlikenin neresindeyiz?

2000’lerin başlarında atmosferdeki karbondioksit oranı milyonda 385 parça idi. Son veriler bu miktarın 400 parçacığı aştığını göstermekte. Bu artışın günlük yaşantımızda anlamı sayısı ve süresi artan orman yangınları, daha yaygın görülen kuraklık ve seller, kasırgaların sayısının ve şiddetinin artması ve doğal olarak bu atmosferik olayların milyar dolarlık ekonomik zararlara yol açacağını ve milyonlarca insanın olumsuz yönde etkileneceğini söyleyebiliriz. Bilim insanlarının vurguladıkları atmosferdeki karbondioksitin oranın milyonda 450 parçacığı geçmesiyle yaşanacak kırılma noktasına da hızla yaklaşıyoruz. Bilimin söylediği “bildiğimiz dünyanın artık olmayacağı”. Tehlike bizler için çok uzak bir gelecek değil.

 

Küresel iklim felaketlerinin sorumlusu kim? Türkiye’nin küresel ısınmaya katkısı nedir?

Başta gelişmiş kapitalist ülkeler olmak üzere fosil yakıt kullanımı üzerine büyüme ve kalkınma planları yapan tüm ülkeler küresel ısınmadan sorumludur. ABD geçmişte ve günümüzde küresel ısınmaya en fazla neden olan ülke. Türkiye’nin tarihsel olarak sorumlu olduğunu söyleyemeyiz ama karbon oranlarının artış hızı açısından dünyada birinci sırada.

 

AKP hükümetinin iklim, enerji ve çevre politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi sonuçlar oluşabilir?

AKP hükümeti her bir doğal varlığı kâr getirecek birer meta olarak ele almakta ve hızla bu varlıklardan para kazanmaya çalışmakta. Kalkınma, büyüme, bölgesel güç olma hedefleri içinde yerli kaynak olarak ifade edilen hidrolik potansiyeli yüzde yüz kullanmak, yerli kömür madenlerini sonuna kadar kullanmak istiyor. Bu yüzden elliye yakın termik santralin yapımına izin vermiş durumda. İklim değişikliğine yol açan en önemli yakıt ise kömür. Sırf kömür santralleri değil, 3. köprüden, İstanbul’a dünyanın en büyük havalimanını inşa etme projesine, Kaz dağlarında maden arama çalışmalarına, bugüne kadar koruma altında olan doğal alanların sınırını değiştiren ya da tamamen ortadan kaldıran Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarı’na kadar birçok uygulamanın gösterdiği net şey: AKP hükümetinin enerji politikaları, kuraklık ile biyoçeşitliliğinin büyük kısmını yitiren bir ülkede yoksulluğun ve adaletsizliğin derinleşmesine sosyal ve ekonomik yıkımlara neden olacak.

 

Dünya nükleer santralları kapatıyor, Türkiye’de ise başbakan hala iki nükleer santral yapmaktan söz ediyor. AKP’nin asıl derdi ne?

Nükleerden vazgeçtiğini açıklayan ülkelerin her birinin çok çevre yanlısı ya da sosyal politikalar güden ülkeler olmadığı bilenen bir gerçek. Buna rağmen vazgeçtiler. Fukuşima felaketi, nükleer enerjinin hem insani hem de ekonomik kayıplar açısından ölümcül bir enerji olduğunu bir kez daha gösterdi. Bütün bu gerçekler rağmen AKP hükümeti kısa sürede birden fazla nükleer santrala sahip olmak istiyor çünkü bölgesel güç olma iddiasını her fırsatta dile getiren hükümet bunu nükleer silah edinerek de sağlamak istiyor.

 

Önümüzdeki süreçte KEG neler yapacak? Nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Hem ekonomik krizden kurtulabiliriz hem de iklim değişikliğini durdurabiliriz. Tüm dünyada güneş ve rüzgar temel enerji üretim kaynakları olabilir. Binaları iklim koşullarına uygun inşa edebiliriz. Raylı taşımacılığı ve bisiklet kullanımı temel ulaşım politikası haline getirebiliriz. Bütün bu işleri yapmamız daha az karbon salımına daha fazla işe yol açarken var olan adaletsizliği giderilmesini sağlayacaktır. Ama kâr ve rekabet üzerine kurulu bu sistemde bu adımları atabilmek çok zor. Karşımızda çok büyük şirketler ve onların muazzam kârları ve kârları üzerine kurulu büyük güçleri var. Bu şirketleri temsil eden devletler var. Şirketlerin egemenliğine karşı, insanın ve ayrılmaz bir parçamız olan dünyamızın ve tüm canlıların haklarını savunan bir hareketi inşa etmemiz gerekiyor. Bu aynı zamanda gerçek demokrasi mücadelesidir.

Söyleşi: Volkan Akyıldırım


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası