2012’de yaşananlar Kürt sorununda çözümsüzlüğün şiddetli sancıları kadar savaşın korkunçluğunu ve barışın acil gerekliliğini de ortaya koydu. Kürtler direne direne elde ettikleri kazanımları artırırken Batı’da güçlü barış hareketi ağırlığını koyduğu takdirde 2013 çözümün yılı olabilir.

 

Oslo’da PKK, İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmesi için MİT müsteşarını yetkilendiren ve her fırsatta partisinin Kürt sorununda inkârcı olmadığını savunan Erdoğan 2012 boyunca barış umutlarını kırdı ve Kürtleri rencide eden bir savaş dilini kullandı.

Erdoğan’ın savaş dili geri tepti

AKP, orduyla olan dostluğunu ilerletirken, “askeri vesayeti bitirdik” diyen Erdoğan Genelkurmay Başkanı’nı her fırsatta destekledi.

“Terörle mücadele siyasetle müzakere”yi savunduğunu söyleyen Erdoğan, Kürt siyasetçilerin topluca tutuklanmasının arkasında dururken kimi zaman yağlı urganı eline aldı sık sık din ve milliyetçilik silahını kullanarak Kürtleri bölmek istedi.

Bu girişim Kürtlerin nezdinde geri tepti. Yılın sonunda AKP’deki Kürt milletvekilleri, BDP’li 10 milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırma sürecini başlatan Erdoğan’a isyan etti.

Erdoğan’ın kullandığı saldırgan milliyetçi dil Batı’da ırkçı saldırıların ve nefret söyleminin yükselmesine neden oldu. Birçok ilde ülkücü faşistler ve ulusalcı gruplar Kürtlere saldırılar düzenledi.

Erdoğan ve AKP, savaşın diliyle konuşmaya devam ederken Oslo sürecini de savunmaya devam etti. Başbakan, Öcalan’la görüşebileceklerini yılın farklı dönemlerinde birden fazla kez dile getirdi. Ancak AKP’nin savaş dili çözüm istemeyen CHP ve MHP’ye hareket alanı yaratırken, Kürt tarafındanki güvensizliği daha da derinleştirdi.

Çözümsüzlüğü besleyenler

CHP, Kürt sorununda çözümden yana olduğunu ileri sürse de Oslo sürecini “vatana ihanet” olarak gösterdi. Anadilde eğitime karşı çıkan Kılıçdaroğlu, hükümetin ve devletin Öcalan’la görüşmesine de itiraz etti. MHP ile kol kola darbe anayasasının özü olan ilk üç maddeyi savunan CHP’nin tutumu ile Kürt sorununa meclis içinde çözüm bulma girişimleri gibi yeni anayasa süreci de tıkandı.

Kürt sorununun çözümüne açıkça karşı olduğunu söyleyen MHP tüm barış girişimlerine karşı çıkarken, Batı’da birçok ilde Kürtlere ve BDP’ye karşı gerçekleştirilen saldırıların başını ülkücü faşistler çekti.

Birçok konuda kavgalı olan AKP ile CHP ve MHP, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak konusunda ittifak kurdu. CHP ve MHP’nin Kürt sorununun müzakere yöntemiyle çözümüne karşı muhalefeti, hükümete geniş bir hareket alanı vererek çözümsüzlüğü besledi.

AKP hükümetinin izlediği politikanın kendi kendini de nasıl vurduğu açıkça görüldü. KCK soruşturması Erdoğan’ın görevlendirdiği MİT müsteşarının tutuklanmasına doğru yöneldi. Sırada Erdoğan vardı. Hükümet müzakere sürecini tamamen bitirmeyi hedefleyen bu girişimi engellese de izlediği tutarsız siyasetin barış istemeyenlere zemin hazırladığı görüldü.

12 Eylül’den kötü mü?

Egemen sınıfın partileri çözümsüzlüğü beslese de barışın ve Kürt sorununda siyasi çözümün kaçınılmazlığı kendini ortaya koydu.

Türkiye’nin sınır komşusu bir Kürt devleti varken, Suriye’de Kürtler kendi kaderlerini tayin ederlerken, misak-ı milli sınırları içerisinde yaşayan 15 milyon Kürt özgürlük isteğinden geri adım atmaz, atmıyor. Batı’da gerçek demokrasi ve Barış isteyen milyonlar, 90’ların kanlı politikalarına geri dönüşe izin vermez, vermiyor. “1990’lara dönüyoruz, bugünler 12 Eylül’den bile daha kötü” diyen bakış açısı baştan aşağı yanlış. Çünkü şimdi Kürt sorununda çözüm konuşuluyor.

Barışa yakınız

90 yıllık devlet politikaları, yeniden uygulandıkları her seferinde hızla geri teperken 2012’nin sonunda hükümetin yeniden Öcalan’la görüşmeye başlaması Sosyalist İşçi’nin bir yıl boyunca yazdıklarının doğru olduğunu gösteriyor. En ağır sözlerin ve kapışmaların yaşandığı zamanlarda bile barış süreci devam etti. BDP Kürtlerin çözüme hazır olduğunu açıkladı. Leyla Zana’nın Erdoğan’a yaptığı barış çağrısını diğer BDP’li vekiller de yineledi.

Barış talebiyle Batı’da sokağa çıkan yüz binler, hükümeti ve devleti barışa zorlayabilir. 2013’teki başlıca görevimiz böyle bir hareketin inşası.

 

KCK tutuklamaları sürdü: “KCK operasyonları” 2012 boyunca sürdü. Sadece Kasım ayında bini aşkın Kürt gözaltına alınırken, hapiste tutulan BDP’li sayısı 8 bini aştı.
Savaş kızıştı: TSK’nın yayınladığı rakamlara göre 1 Ocak 2012’den 24 Eylül 2012’ye kadar olan dönemde 110 asker çatışmalarda hayatını kaybetti. 2010’da ölen asker sayısı 72, 2009’daysa 62 idi. TSK bu yılın ilk on ayında 427 PKK’linin öldürüldüğünü açıkladı. Savaşta ölen asker sayısının gerçekte çok daha fazla olduğu ancak bu rakamın saklandığı sık sık dile getirildi.
Açlık grevleri kazandı: 12 Eylül’de 100’den fazla PKK’li mahpusun başlattığı açlık grevi, 68. güne geldiğinde Türkiye’de bütün hapishanelerde bulunan 10 bin Kürt siyasi mahpusun katılımıyla kitlesel bir eyleme dönüştü. Kürt mahpuslar anadilde savunma haklarının tanınmasını, anadilde eğitimin uygulanması ve Öcalan’ın tecridine son verilmesini istiyordu. Açlık grevleri, devletin görüştüğü Öcalan’ın çağrısı ile bitirilirken Kürtçe savunmaya imkan tanıyan yasa mecliste görüşülmeye başlandı. Yasalaşması ise Ocak ayına ertelendi.
Öcalan’ın muhataplığı öne çıktı: 2012 yılı boyunca Kürtlerin kendi liderleri olarak gördüğü Abdullah Öcalan, her mahkumun yararlandığı haklardan yararlandırılmadı. Kitlesel açlık grevlerinin ardından kardeşi ile görüştürülen Öcalan Kürt sorununda çözümün başlıca muhatabı olarak ortaya çıktı. Hükümet Öcalan’la görüştüğünü kabul ederken açlık grevlerinin ardından barış umutları bir kez güçlendi.
Roboski’ye adalet gelmeden: Geçen bir yıl boyunca Türk savaş uçaklarının bombaladığı 34 Kürt köylüsü için adalet mücadelesi sürdü. Genelkurmay elindeki belge ve görüntüleri davayı gören sivil mahkeme ile paylaşmayı reddederken bombardıman emrini kimin verdiği ortaya çıkarılmadı. Hükümetin tutumu Roboski katliamını örtbas etme girişimine işaret ederken, bunun mümkün olmadığı katliamın 1. yıldönümü yaklaştığında görüldü. Erdoğan, soruşturmanın sürdüğünü belirterek, “Gerekirse özür dilerim” dedi. Bazı AKP’liler derin devleti suçlamaya başladı. Hükümet Roboski’nin hesabını vermeden, katliamın tüm sorumluları ortaya çıkarılıp yargılanmadan barışın sağlanamayacağı anlaşıldı.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası