Meltem Oral
Gezi direnişinin başlamasının üzerinden gecen bir yıl içerisinde harekete dair birçok politik tartışma yaşandı. Sokaktaki hareketin aynı kitleselliğini sürdürememesi birçok farklı etkenin sonucu. Polisin giderek daha yoğun ve sistematik olarak kullandığı şiddet de geri çekilişin en önemli nedenlerinden biri sayılıyor.
Bu geçen bir yıl içerisinde polis şiddetinin sokaktaki kitleler için daha tehdit edici hale geldiği çok açık. Gezi bizim için ne kadar şaşırtıcı ve öğretici olduysa devlet için de öyle oldu. Başka bir Gezi’nin tekrar yaşanmaması için seçtikleri en kolay yol devletin şiddet aygıtının güçlendirilmesi oldu. Bu durumun ne kadar akıl almaz noktalara varabileceğini en son Soma`da yaşanılan OHAL durumunda gördük.
Polis şiddetiyle bas edebilmek için sokak muhalefetinin de “askerileşmesi” gerektiğini savunanlar haklı mı? Plastik mermi ve TOMA’lar karşısında aktif olarak direnebilme kapasitesine sahip dar ama “sıkı” eylem biçimlerinin tercih edilmesi bu yaklaşımın ister istemez ulaştığı bir sonuç. Böylece hareket pratikte polis karşısında ne kadar ve nasıl durulması gerektiğine dair teknik bir tartışmaya indirgenmiş oluyor.
Belli bir profesyonellik ve militanlık düzeyine ulaşmış kadro eylemlerini öne çıkarmak hareketi yaygınlaştıracak değil, tam tersine onu daraltacak, çatışmada uzmanlaşmış sınırlı bir kitle düzeyine indirgeyecek bir yaklaşım. Unutmayalım, polis şiddetini sokakta bir an için alt etmek kitleselleşmeyi sağlamayacak. Devletin zor aygıtını hareket edemez kılacak kitlesellik ve yaygınlıkta bir hareketin hangi talep ve ittifaklar aracılığıyla inşa edilebileceği tartışmasını yılmadan sürdürmeliyiz.
Geniş emekçi kesimlerini seferber edebilecek bir toplumsal hareketin eylemle inşası, polis şiddetine haddini bildirecek tek yol.
Son bir yılda iyice tanıdık hale gelen mini barikat savaşları, bazen gerekli olsalar da zor aygıtını etkisizleştirme kapasitesine sahip değil. Tam tersine bazen bizzat polis, hareketi kriminalize etmek için onu çatışmaya kışkırtıyor.
Süreklileşmiş bir çatışmayla kitleleri sokaktan uzaklaştırmak için uygulanan bilinçli bir strateji bu. Esas olan bu teknik-taktik boyut değil, siyasettir, hükümet karşısında biriken öfkenin özgürlükçü kanallara akmasına olanak verecek bir siyaset.
Rosa Luxemburg’un sözleri, tam da bu başlıkta tüm sosyalistlerin “kulağında küpe” olmalı: “Devrimci hedeflerin mevcut hükümeti devirmekle sınırlı olduğu daha önceki burjuva devrimlerinde barikatlar üstünde kısa muharebe, devrimci mücadelenin en uygun formuydu (...) oysa devrimin sadece mevcut devlet iktidarına karşı değil, kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmayı hedeflediği günümüzde (...) barikat savaşları, silahlı devlet gücüyle açık mücadele artık devrimin tali bir boyutudur; proletaryanın bütün kitlesel mücadele sürecinde sadece bir momentten ibarettir.”