Şirketler ve şirketlerin çıkarlarını savunan devletler hep aynı nakaratı dile getiriyorlar: “başka bir alternatifiniz yok”, “mum ışığında kalmak istemiyorsanız başta fosil yakıtlar dahil olmak üzere nükleer ve HES’leri kullanmak zorundayız”. Bahsettikleri enerji kaynaklarının kullanmaya devam edilmesi halinde her birimizin temel yaşam alanlarının yok olacağı ise çok açık. Bizler bu sona razı gelmiyoruz. Ne Soma’da yaşanalar ne de iklim değişikliği kaderimiz. Bunun için iklim politikalarında radikal ve hızlı adımlar atılması gerekiyor.

Meltem Oral

Gezi direnişinin başlamasının üzerinden gecen bir yıl içerisinde harekete dair birçok politik tartışma yaşandı. Sokaktaki hareketin aynı kitleselliğini sürdürememesi birçok farklı etkenin sonucu. Polisin giderek daha yoğun ve sistematik olarak kullandığı şiddet de geri çekilişin en önemli nedenlerinden biri sayılıyor.

Hükümet, her yönüyle yolsuzluğa bulaşmış bir liderliğe sahip. Bunu tapelerden ve tüm Türkiye’yi dizginlenemez bir inşaat alanına çeviren hırsından zaten biliyoruz.

Böyle bir inşaat-ihale yoğunluğu, bizzat Erdoğan ailesi tarafından organize edilen rüşvet-yolsuzluk çarkıyla el ele ilerlemiş.

Hükümet yolsuzluğa bulaşanları görünmez kılıp, yolsuzluğu soruşturanları tasfiye eder ve korkuturken, ekonomik büyümeyi teşvik eden politikaları ve bu politikaların önünü açan neo liberal pratikleri hayata geçirme konusunda çekincesiz davrandı.

İş sağlığı değil, işverenin karlılığı, iş güvenliği değil, patronların güvenliği, sendika değil işveren örgütleri, işçi hakları değil, iş kazalarının önünü açan düzenlemeler hükümet tarafından arka arkaya desteklendi. Yolsuzlukla patronların karlarının artması, patronların karlarının artmasıyla, örgütsüzlük, güvensiz çalışma koşulları ve iş kazaları arasında çok sıkı bağlar var.

Soma’da yaşanan katliam, bu bağları bir kez daha görünür kıldı.

Başbakanından bakanlarına, patrondan madenin CEO’suna, denetçilerden enerji politikalarını belirleyenlerine kadar, Soma’da 301 işçinin ölümünün sorumluluğunu taşıyorlar. Bu bir koalisyon! Hırsızlar-katiller-utanmazlar koalisyonu.

Hırsızlar-katiller-utanmazlar koalisyonu karşısında işçilerin birleşik mücadele koalisyonunu kurmak zorundayız.

 

Neoliberal, nobran ve kibirli başbakan

Erdoğan’ın Soma’da yaptığı konuşma sonrası aldığı tepkiye verdiği yanıt, örneğine daha önce rastlamadığımız bir nobranlık gösterisidir. Başbakan, arkasında koruma ordusuyla beraber bir kişiyi yumruklamıştır.

Basına yansımayan buna benzer bir başka olaydan daha söz edilmektedir.

Soma’da maden ocağında yaşamını yitiren madencilerin yakınlarını, arkadaşlarını yumruklamak, Somalılara hakaret etmekle, Erdoğan başbakanlık koltuğunda neden oturmaması gerektiğini göstermiştir.

Soma’daki katliamda birinci dereceden sorumlu olan bakanlar Taner Yıldız ve Faruk Çelik’le beraber, başbakan da istifa etmeli ve Soma’da gösteri yapmayı yasaklayan, yürüyüş yapan Somalıların üzerine biber gazı ve plastik mermi sıkılması emrini veren Manisa Valisi de derhal görevden alınmalıdır.

www.sosyalistisci.org

Geçtiğimiz hafta Salı günü Soma’da yaşanan katliamın arkasında Türkiye sermayesinin küresel kapitalizm içerisinde tutmak istediği yer ve buna yönelik en iyi politikaları uygulayan AKP yönetiminin işçi güvenliği ve işçi hakları konusundaki duyarsızlığı var. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olmakla övünen Türkiye, iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer alıyor. 2011 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre dünyada en çok madencinin öldüğü ülke Türkiye’ydi. Türkiye dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olacak kadar büyürken iş cinayetlerinde de dünyada en üst sıralarda olması sermayenin ne pahasına büyüdüğünü gözler önüne seriyor.

Soma’da yüzlerce işçinin canını alan Soma Holding 1984 yılında kurulmuştu. Basında çıkan bir röportajında holdingin patronu Alp Gürkan, “işlerin asıl büyümesi Türkiye Kömür İşletmelerinin 2005’te aldığı kararla oldu” diyordu. Bu karara göre devlete ait madenler rödovans karşılığında özel sektöre devredilmişti. Soma Holding’in yaptığı teklif devletin iştahını artırdı. 130 dolara maledilen bir ton kömürü, %15’lik rödovans payı dahil 24 dolara imal edeceklerdi.

Soma’daki katliam gözleri yine iş cinayetleri ve katliamları dışında nadiren gündeme gelen maden işçilerine ve onların çalışma koşullarına çevirdi. Maden işçilerinin durumunu özel kılan şey, ölümlerinin, patronların ve onların adına hareket eden hükümetlerin sorumluluğu altında gerçekleştiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gerçekleşmiş olması.

Soma’da madenler var! Soma’da göçük altında ölüp giden eşler, babalar, ağabeyler var. Geride, kendilerine ne olacağını bile düşünemeden acılarını yaşamaya çalışan, cenazelerini almak için mücadele eden yüzlerce kadın, anne, eş, kız, kızkardeş var.

Başbakan Erdoğan Soma’da yaşanan katliamın ardından yaptığı açıklamada “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.” demiş, yüzlerce işçinin ölümünü olağan bir olay olarak göstermeye çalışmıştı. 1862-1960 yılları arasından örnekler veren Erdoğan tarihte aynı zamanda kendi partisi gibi pek çok sağ partiyi deviren işçi hareketlerinin olduğunu unutuyor.

Soma’daki işçi katliamının ardından acımız çok büyük, öfkeliyiz. Dünya işçi sınıfının, Türkiye işçi sınıfının, hepimizin başı sağolsun.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi olarak bizler, Soma katliamının sorumlularından hesap sorulması, bir daha böyle bir katliam yaşanmaması için tüm sendikaların, meslek örgütlerinin, sınıf örgütlerinin, emekten ve özgürlükten yana olan tüm güçlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

AKP’nin yerel seçimlerde birinci parti olduğu Soma’da, işçilerin AKP’ye yakın olarak görülen Türk-İş sendikasında üye olduğu bir madende yaşanan katliama Soma halkının ve Türk-İş üyesi işçilerin ülkenin dört bir yanında verdiği tepki AKP’yi zor günlerin beklediğinin kanıtı. Erdoğan ve AKP vekillerinin öfkesinde bu durumun gerginliği var. Daha önce AKP’ye oy veren kitleler Irak’ta savaşa karşı harekete geçtiklerinde AKP’yi geri adım atmak zorunda bırakmışlardı. Türk-İş üyesi TEKEL işçileri Ankara’ya yürüyüp Kızılay’da çadır kurduklarında AKP iktidarın en zor dönemlerinden birini yaşamıştı.

Roni Margulies

Adamın kafayı yiyor olması anlaşılır bir şey.

Bir düşünün. Daha on iki ay önce önü tamamen açıktı, kendisi cumhurbaşkanı olacaktı, partisi için 2023 planları yapıyordu, Ortadoğu’da kraldı, filan. Ve üstelik hepsi de gerçekçi görünüyordu bunların. Herkes biliyordu, adam aday olduğu takdirde halk onu cumhurbaşkanı seçer ve partisi de daha birkaç seçimi rahatlıkla kazanır.

Canan Şahin

15 Mayıs’ta, Soma katliamından iki gün sonra yapılan genel grevin bir gösteri ya da bir uyarı grevi olmanın ötesinde nasıl bir anlam ifade ettiğini tartışmak zorundayız. Çok değil sadece Tekel direnişine kadar gidip ve yapılmış genel grev çağrılarına katılım oranını 15 Mayıs’la kıyasladığımızda muazzam bir fark olduğunu görebiliriz. Türk-İş Kocaeli Temsilcisi Adnan Uyar, Kocaeli’nde 100’ün üzerinde fabrikada üretimin durduğunu açıklamıştı.

Yunanistan’da geçtiğimiz hafta sonu yapılan yerel seçimlerde, 12 bölgenin yalnızca birinde ikinci tura kalmadan bir başkan seçilebildi. İkinci turda, iktidardaki koalisyonun ana bileşeni, sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nden 12, radikal sol ittifak Syriza’dan 5 ve iktidarın küçük ortakları merkez solcu PASOK ve DIMAR’ın desteklediği 7 aday yarışacak.

Faruk Sevim

Soma’da ocaklarda gayri resmi taşeron sistemi kullanıldığı ortaya çıktı. Ocaklarda, ekip başı ya da çavuş denilen kişiler, diğer sigortalı işçiler arasından kendi ekiplerini kurmakta ve yaptıkları iş oranında prim almaktalar. Bu aslında bir taşeronlaştırma yöntemidir. Ayrıca madenin ruhsatı devlet (TKİ) tarafından hizmet alım yöntemi ile özel firmaya devredildiği için, madeni işleten Soma Madencilik firması da TKİ’nin taşeronu durumundadır. Bütün bu ilişkiler zinciri, kazanın önemli bir sebebi olan taşeronluk sisteminin de incelenmesini gerektiriyor.

13 Mayıs: Soma’daki bir madende meydana gelen iş katliamında yüzlerce işçi yaşamını yitirdi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hayatını kaybeden işçilerin sayısını 301 olarak açıklarken henüz istifa etmedi. Ölümlerin bu sayının çok üzerinde olduğu iddiaları ise henüz açıklığa kavuşmuş değil.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası