IMF ile anlaşma ne anlama geliyor?
Küresel krizin etkileri her geçen gün, işsizlik ve yoksulluk olarak artarken AKP Hükümeti IMF’le yeni bir stand- by anlaşması yapmak üzere. IMF görüşmelerinde 3 yıllık bir anlaşma ve Türkiye`nin 20 milyar dolara yakın bir finansman talebi üzerinde duruluyor. Anlaşmamanın yapılması yönünde hükümet üzerindeki baskılar da giderek artıyor. IMF’yle bir anlaşmanın gecikmesi durumunda Türkiye piyasalarının çökeceği, ekonomisinin felakete sürükleneceği söyleniyor. Olası bir stand-by anlaşmasının doları düşürüp borsayı yükselteceği, IMF’yle yapılan anlaşmaların bilinen anlaşmalardan olmayacağı, bu anlaşmanın esas itibarıyla istikrar getireceği söyleniyor. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de IMF`yle imzalanacak niyet mektubunun bu sefer farklı olacağını, “ezber bozacağını” iddia etti.
Söylenenlerin aksine bugüne kadarki IMF programları uygulandıkları hiçbir ülkede ne istikrar ne de istihdam getirdi. Ayrıca piyasaların derdine çare olmak bir yana yapılan her anlaşma büyük felaketler getirdi. IMF 30 yıldır uygulanan yeni liberal uygulamaların dışında bir programa sahip değil. 30 yıldır uygulanan yeni liberal politikalar sermayenin azalan karlarına çözüm üretmediği gibi, piyasaları 1929’da yaşanan büyük buhrandan sonra en büyük çöküşe sürükledi.
Türkiye bugüne kadar 19 kez IMF’yle masaya oturdu. Her bir anlaşma “yapısal uyum paketleri” adı altında kamu yatırımlarının azaltılmasını, özelleştirmeleri, işsizlik politikalarını geniş emekçi kesimlere dayattı. Türkiye 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by programıyla ise önce devalüasyona sonra da tarihinin en ağır ekonomik krizine sürüklendi. 2000 yılının Kasım ve 2001 yılının Şubat aylarında patlak veren büyük bir kriz yaşandı. Pek çok işyeri kapandı, insanlar bir gecede işsiz kaldı ve bu kriz MHP-DSP ve ANAP’tan oluşan koalisyon hükümetin de sonunu getirdi.
20. Stand-by anlaşması da bugüne kadar yapılan IMF anlaşmalarından farklı bir içeriğe sahip olmayacak. IMF`in Ukrayna, Macaristan ve Pakistan, İzlanda, Letonya ile imzaladığı anlaşmalara bakınca, Şimşek`in “ezber bozan” bir IMF anlaşması vurgusu pek de inandırıcı değil. Son krizde IMF`yle anlaşma imzalayan 6 ülkenin borsa ve para birimlerinde anlaşma sonrası dramatik düşüşler yaşandı. IMF bu ülkelere ne istikrar getirebildi ne de işsizlik sorunlarını çözebildi. IMF yaptığı bütün anlaşmalarda kamu harcamalarının kısıtlanmasını, yatırımların daraltılmasını ve sıcak para akışının uygulanmasını istiyor. Macaristan ve Letonya’da ücretlerin bile düşürülmesini istedi.
Londra’da yapılan G–20 zirvesinde de küresel sermayenin IMF ile yola devam edeceğini gösterdi. G-20 zirvesinde IMF’e 750 milyar dolarlık kaynak kullanma imkanı verildi. Bu kaynakların 250 milyar dolarlık bölümünden yoksul ülkeler yararlanabilecek. Yoksul ülkelere IMF, Dünya Bankası gibi küresel kalkınma bankaları da 100 milyar dolarlık kaynak aktaracaklar. Bu kaynaklar geniş emekçi kesimlerin cebine girmeyecek ama geniş emekçi kesimlerin cebinden aktarılacak kaynaklarla küresel sermayenin derdine çare aranacak. Yani eskiden olduğu gibi, bugüne kadar uyguladıkları krizleri tetikleyen uygulamalardan farklı bir yöntem izlemeyecekler.