Alex Callinicos, iki hafta önce kaybettiğimiz yazar Ballard’ın anısına kaleme aldı…

Bertolt Brecht, büyük Marksist şair ve oyun yazarı “Eski güzel şeylerle değil, yeni kötü şeylerle başlayın” derdi. Başka bir deyişle, eskinin yasını tutmayın, ne kadar saçma ve basit de olsalar kapitalizmin yarattığı yeni kültürel şekillerle uğraşın.

Geçen hafta kaybettiğimiz yazar JG Ballard, işte bu ‘yeni kötü şeyler’in büyük şairiydi. Kitaplarının ve öykülerinin isimleri bile bunu gösteriyordu; Boğulan Dünya, Cocrete Adası, Terminal Kumsalı, Vermillion Kumları, Neden Ronald Reagan’ı Becermek İstiyorum, Yüksek-doğuş, Ölü Zaman, Mimar Otel…
Ballard’ın büyüleyiciliği sıradan olanla sıra dışı olanın yan yana gelmesinden kaynaklanır.
Çarpışma (1973) isimli eseri en önemli eseridir, hikaye Heathrow’da yaşanan büyük motor kazasıyla başlar. Vaughan, kazaya sebep olan ve hayatını kaybeden şöför, Elizabeth Taylor’a delicesine tutkundur ve arabasıyla onun limuzinine çarpmaya çalışmaktadır, çarpışan arabalar ve parçalanan bedenleriyle bir cinsel birleşimin ortaya çıkacağını hayal etmektedir.
Ballard insan öznelliğinin derinlerini keşfetmeyi ya da Vaughan’ın içsel yaşamını anlatmayı ve obsesyonunu açıklamayı amaçlamaz. Aksine, karakterleri kartondan adamlar gibidir. Onun derdi daha çok bireylerin kendi bilinçlerinin dışında etraflarında şekillenen o devasa ölçekli süreçleri anlatmaktır.

İlkellik
Boğulan Dünya (1962) şaşırtıcı şekilde kehanet niteliği taşıyan bir romandır. Küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak denizler ve ormanlarla kaplanmış bir dünyadan bahseder. Kitap bu yeni tropik iklimde hayatta kalmaya çalışan insanları konu edinmektedir. Bu insanlar bir süre sonra, genetik kodlarında yüz milyonlarca yıl önce dünyanın yine denizlerle kaplı olduğu günlerden kalan bir çekirdeğin kontrolü altına girmeye başlarlar.
İnsanları böylesine acımasız ve tuhaf başka bir doğal ortama yollayan diğer bir çalışması da, en bilinen romanı olan Güneş İmparatorluğu’dur (1984). Daha sonra Steven Spielberg tarafından filme de çekilen romanı Ballard, İkinci Dünya Savaşı esnasında Şangay’da bir Japon kampında geçirdiği deneyimlerden esinlenerek yazmıştır.
Şangay’daki sömürgecilerin ve Japon kampının vahşiliğine tanıklık etmesi savaş sonrası Britanya’sında onu bir yabancı haline getirmişti. Hislerini “Güneşin neredeyse evlerin çatılarından daha yükseğe çıkmadığı küçük, gri bir ülkede mahsur kaldım” şeklinde ifade ediyordu.
Yaşadığı yer ona göre “çift taraflı taşıt yollarının kabusumsu zemini, polis kameraları, bilim parkları ve yönetim binaları, vatandaş kimliği, gelenekler ve insani değerler arasında kaybolmuş, yabancılaşma ve umursamazlık içerisinde ne geçmişi ne geleceği olan bir toprak parçası” idi.
Burada bahsettiği yer batı Londra’nın bir banliyösü olan Shepperton’dur, “zihnimin güven merkezi” dediği bu semt, yetişkin yaşamının çoğunu geçirdiği yerdir. Burada öğretici deneyimlerin sıklıkla yaşandığı söylenirdi.

Parçalamak
Ballard arkadaşı ve yoldaşı yazar Iain Sinclair’e şöyle söyler: “Yabancılaşmaktan korkmak yerine ondan utanmalıyız. Bu belki de daha ilginç şeylere açılan bir kapı. Benim kurgumun mesajı da bu. Tamamıyla yabancılaşmayı hissetmeliyiz ve daha da ötesinde ne olduğunu görmeliyiz.”
Ballard, umudun ve özgürlüğün gizli mesajlarını keşfedeceğimizi vaad etmiyordu. Bilinen anlamda politik bir yazar değildi, özellikle solda olan birisi de değildi. Ancak kapitalizmin sahte avuntularını sinsice paramparça ettiğinden onun yazdıkları kesinlikle çok önemli.
En iyi son dönem yapıtlarından Süper Kent (2000), güney Fransa’daki ütopik, ultra-modern iş dünyası insanlarını konu alır. Gösterişli görüntünün altında inanılmaz bir şiddet gizlenmektedir. Can sıkıntısıyla dolu zengin insanlar, baskın partileri düzenler, bu partilerde etraftaki göçmen mahallelerine gidip cinayetler işlerler, tacavüzler gerçekleştirirler.
Bu Soğuk Savaş sonrası kapitalizmi için uygun bir metafordur –ancak hikaye barışla sona erse de gerçekte savaşlar sürmektedir.
Ballard’ı sadece politik açıklamalara hapsetmek doğru olmayacaktır. Ancak huzur bozucu birisiydi ve dünya o olmadan çok daha tatsız olacaktı.
Berk Efe Altınal,
Socialist Worker’dan çevirdi


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası