Barışa doğru bir adım daha
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kürt sorununun Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu ifade etti. Açık ki Gül'ün bu açıklaması kendi kişisel görüşü değil. Gül devletin bu konudaki yeni yaklaşımını ifade ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu gün de Türkiye'nin en önemli sorununun Kürt sorunu olduğunu biliyordu. Yeni bir ulus devlet yaratılmak isteniyordu ve ortada Türklerin yanı sıra büyük bir azınlık olarak Kürtler vardı.
Devlet politikası Kürtleri asimile etmek, Türkleştirmek olarak belirlendi.
Uzun yıllar boyu Türkiye'de Kürtlerin adı dahi anılmadı. Çok gerektiğinde "dağdan yürüyen ve yürürken kart kurt seslerini çıkaran Türkler" olarak adlandırıldılar.
Yıllar boyu Kürdüm demek, annelerden öğrenilen dilin kullanılması, Kürtçe mırıldanmak ya da şarkı söylemek yasak oldu. Bunları yapanlara ağır cezalar verildi.
Kürdüm diyenler vuruldu, öldürüldü. Baskı politikaları ile yıllarca Kürtlerin seslerini çıkarmaları engellenmeye çalışıldı.
Ne var ki bu baskıya dayanan yok sayma ve asimilasyon politikası tutmadı. Devlet ne kadar Kürtleri yok sayarsa saysın Kürtler var olduklarını hep bildiler. Dillerini, ulusal özelliklerini korudular. Baskılara karşı ellerinden geldiğince direndiler.
Sonra silahlı mücadele başladı. Çeyrek asırdır da sürüyor. Savaş çok insanın canını aldı. Çok insanı sakat bıraktı. Binlerce ana çocuklarını yitirdi. Daha çok Kürtler kayıp verdi.
Milyonlarca Kürt evlerinden sürüldü. Köyler boşaltıldı. Ormanlar yakıldı. Ama savaş durmadı. Tam tersine daha da yayıldı.
Birden çok kez barış umudu doğdu. Kürtler ateşkes ilan etti, ama her defasında savaşın devamından yana güçler ateşkesi bozmayı ve savaşın devamını sağlamayı başardılar.
Savaşın devamı acıyı katladı.
Savaşın her yeni dalgasında isyan bastırılacak dendi. Bomba yağdırıldı. Büyük askeri güçler bölgeye yollandı. Bütün yollar tutuldu.
Bunların hiçbiri çözüm olmadı. Savaş yayılarak gene devam etti.
Sonunda bir önceki Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt ‘bütün Türk Silahlı Kuvvetlerini harekete geçerseniz Kandil'i alamazsınız’ dedi.
Yaşar Büyükanıt aslında bu örnekleme ile savaşın bitmeyeceğini, anlamsız olduğunu anlatıyor.
Öte yandan PKK'nin şu andaki en üst organının başında olan Murat Karayılan'da bir başka çok önemli mesaj verdi. Karayılan, Milliyet gazetesinden Hasan Cemal ile yaptığı görüşmede barış için silah bırakmaya hazır olduklarını söyledi.
Karayılan ve yanındaki iki diğer yetkilinin verdiği mesajlar çok önemli. Barış istiyorlar. Bunun için açık ve net önerileri var.
Biz ateş keselim diyorlar. Karşılığını bekliyorlar. Sonra silah bırakırız. Gene karşılığını bekliyorlar. Durumlarının farkındalar. Karşılığın ne olması gerektiğini söylemiyorlar. Ama kendi adımlarını denk adımlar olması gerektiğini de ifade ediyorlar.
Bağımsız bir Kürdistan, yeni bir Kürt devleti istemediklerini ifade ediyorlar. Kimliklerinin tanınmasını ve bunun garanti edilmesini istiyorlar. Yani karşılanamayacak bir talebimiz yok diyorlar.
Karayılan'ın uzattığı bu eli tutup sıkmak barışa giden yolu ardına kadar açacaktır. İki halkın yaşadığı eziyet bitecektir.
Silahların susması ve barış açık ki sadece Kürtler için değil Türkiye'de yaşayan herkes için bir kazanım olacaktır.
Savaş yanlıları
Karayılan'ın barış çağrısına ve Yaşar Büyükanıt'ın savaşın çözüm olmadığını açıkça ifade eden tutumuna karşı çıkanlar da elbette var.
Savaşın devamından yana olanlar Karayılan'ın söylediklerinin arasından çeşitli ifadeleri cımbızlamaya ve Karayılan'ın samimiyetsiz olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.
Bu tutumun sahipleri esas olarak Kürt hareketinin çözümsüzlük içinde olduğunu ve bu nedenle yeni bir çıkış aradığını düşünüyorlar. Dolayısıyla madem sıkıştılar yüklenelim ve işi bitirelim diyorlar.
Ne var ki böyle düşünenlere cevabı Kürt hareketi değil Yaşar Büyükanıt veriyor. Bütün TSK'yı toplayıp gitsen Kandil'i ortadan kaldıramazsın diyor. Öyleyse çözüm savaş değil demokrasi ve barış.
Kaldı ki Kürt sorununda çözümsüzlüğü öne sürenler sadece savaş yanlısı değil aynı zamanda ırkçı. Diyelim ki Karayılan samimiyetsiz. Aslında örgütü sıkıştığı için şimdi çözüm istiyor. Bu nedenle barışa vurgu yapıyor.
Karayılan'ın tutumunun böyle olmadığı açık ama gene de böyle yapıyor olsa bile çözüm barış ve demokrasidir. Çünkü barış ve demokrasi sadece Kürtler için değil Türkler için de gereklidir. Savaş sadece Kürtleri değil Türkleri de vurmaktadır. Öyleyse Karayılan ve örgütü, Kürt hareketi barıştan yana olmasa dahi çözüm barış ve demokrasidir ve zorlanması gereken silahların bırakılması, savaşın sona erdirilmesidir.
Barış tek yanlı bir çaba ile olamaz. Savaşan iki tarafın da barış için adım atması gerekir. her iki tarafta da savaşın devamını isteyen güçler olabilir. Önemli olan buna rağmen barışın sağlanmasıdır. Bu nedenle barış isteyenlerin kararlı olması gerekir.
Kürt sorununda Türk devletinin başarısızlığının temel nedeni meseleyi kavramamış olmasıdır. Devlet bir örgütle savaştığını düşünüyor. Örgütü bitirdiği vakit savaşın da biteceğini düşünüyor. Oysa örgütün bitirilmesi yetmez. Çünkü savaşın bir tarafı halk. Örgüt ne kadar kayba uğrarsa uğrasın halk açığı kapatıyor. Ölenin yerine yenisi dağa çıkı- yor ve savaşmaya başlıyor. Bu gerçeği kavramadan Kürt sorununa çözün bulmak için adım atmak mümkün değil.
Çözüm için örgütü memnun etmek değil, halkı memnun etmek gerekir ve halk TRT Şeş gibi adımlar kanacak durumda değil. Kimliğinin tanınmasını ve bunun garanti edilmesini istiyor. Bunun için acılara katlanıyor. Bunun için savaşa yeni yeni evlatlarını gönderiyor ve bunun için DTP bölgede yüzde 70, 80 , 90 oranında oy alıyor.
Şiddet politikaları sadece Kürtlerin birleşmesine yardımcı oluyor ve barış böylece giderek daha fazla dayatıyor.
Kim muhatap alınacak?
Barış için devletin kimi muhatap alacağı da daima tartışılan bir konudur. Aslında sorunun cevabı çok açık. Sorunu kim yarattıysa muhatap alınması gereken de o dur.
Ancak Karayılan bu konuda da önemli mesajlar veriyor. Öcalan ile konuşun, olmazsa bizimle konuşun, olmazsa DTP ile konuşun olmazsa bir akil adamlar grubuyla konuşun diyor. Yeter ki konuşun, konuşmaya başlayın diyor.
Kürt hareketinin bu açılımına mutlaka yanıt vermek ve uzatılan eli tutmak gerekir.