Demokrasi polisliği
Ergenekon davası, bir demokrasi tartışmasını da peşi sıra sürüklüyor. Tartışma keskin biçimler alıyor. Demokrasinin sınırları tartışmanın taraflarınca yeniden ve yeniden belirlenmeye başlıyor.
Geçen haftalarda, “Haydi gel bizimle ol” programının sunucusu Çiğdem Anat, bazı insanların yüksek sesle darbenin gerekli olduğunu düşünmelerinin demokrasi açısından bir problem olmadığını, bu düşüncenin de düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Örnekler çok bu konuda. 17 Mayıs’ta Ankara’da gerçekleşen mitingde, “Ordu göreve” pankartı açanlar, demokratik bir haklarını kullanmışlardır.
Özden Örnek günlüklerine de aktardığı darbe düşüncelerini dile getirmekte serbesttir.
Kocaman, saf bir demokrasi. Ne güzel!
Bir ırkçı, bir faşist, bir darbesever, bir solcu, bir Kürt bir masanın etrafında, tercihen bir TV kanalında, bir arkadaş sohbeti içerisinde görüşlerini birbirleriyle paylaşır. Darbe isteyen darbenin neden gerekli olduğunu, ırkçılık yapan neden Türk ırkının üstün doluğunu anlatır.
Böyle masalarda Erdal Erenlerin, Musa Anterlerin, Hrant Dinklerin oturma şansı olmadığını unutmuş görünüyor çoğu kimse.
Bir milyon Ermeni de oturmayacak böyle masalarda, 30 bin Kürt de. Eritilmiş kemikleri kuyulardan çıkan gençler de, 1 Mayıs’ta öldürülen 37 işçi de. Deniz Gezmiş de, Mahir Çayan da, Maraş katliamında öldürülenler de, 16 Mart’ta bombayla parçalananlar da.
Çünkü öyle kocaman ve saf bir demokrasi yok ne yazık ki!
Üstünlüğü tartışmasız bir hukuk da yok!
Kapitalizm altında kalıcılığı garantili olan tek bir reform parçacığı, evrensel insan hakkı değeri yoktur. Olamaz.
Demokrasinin bir devlet biçimi, devletin yönetme biçimlerinden birisi olduğunu unutmamak zorundayız. Bu yüzden demokrasi, içinde sınıflar mücadelesinin değişik biçimler altında sürdüğü bir toplumsal örgütlenmedir. Bu örgütlenmenin genişliğinin derecesini, sınıflar mücadelesinin derecesi tayin ediyor. Evrensel ilkeler değil. “Yaşa en demokratik Amerika” bu yüzden en güçlü gizli istihbarat ağlarına, polis teşkilatına ve orduya sahip. En büyük ve en berbat hapishanelere sahip. Bu yüzden demokrasisiyle övünen ve uygarlık skalasının en üstünde durduğunu iddia eden ABD’nin tarihi, hem ABD ezilenleri hem de tüm dünya ezilenleri için kan ve dehşetin tarihidir.
Evrensel insan hakları değerleri ve üstün hukuki kriterler, ezilenlerin, canlarına kastedenlere karşı verdikleri yaygın, kitlesel ve sürekli mücadelelerin ürünüdür. Bir ülkede, bir bölgede kazanılan hak, tıpkı kapitalizm gibi demokrasi de eşitsiz ama birleşik geliştiği için, dünyanın geri kalanına ilham verir.
Demokrasinin özeti olan düşünce, ifade, örgütlenme ve gösteri özgürlüğünün sınırsız olması, ezilenlerin demokrasiyi de geliştiren mücadelesinin bazı temel kriterlerine kast edemez. İsteyen, darbecilerin örgütlenme ve düşünce özgürlüğünden yana olsun. Ama bunu demokrasinin bir gereği olarak anlatmasın.
İsteyen, faşist örgütlenmeye ve ırkçılığa özgürlüğü savunsun. Ama bunu demokratik kriterlere yedirmeye çalışmasın.
Darbe düşlemek bir insanlık suçudur.
Aklından habire insan öldürmeyi geçirenin, bu sadece bir düşünce olduğu için; insan öldürmenin erdemlerini savunanın, bu sadece bir düşünce olduğu için özgürlüğünü savunmak, cellatlar demokrasisini savunmak demektir. İtalya’da Mussolini’nin büyük yürüyüşünü durdurmak gerekirdi. Bütün faşist örgütlenmelerin yasaklanması ve dağıtılmasını savunmak gerekir.
Irkçılığı yasaklamak gerekir.
Darbecileri yargılamak gerekir.