Danıştay Başkanı ısrarlı, gerekçe ille de türban
Danıştay baskını üçüncü yıldönümünde yapılan anma töreninde konuşan Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er'e göre saldırı 'türban sebebiyle' gerçekleştirilmişti. Er, saldırının 'laik cumhuriyet rejimine' yönelik olduğunu iddia etti. Başbakan ve bazı medya organlarını 'azmettirici' olmakla itham etti. Er, daha önce Ergenekon sanıklarını 'devlete hizmet etmiş kişiler' diyerek savunmuştu.
17 Mayıs 2006'da Danıştay binasına gelen Aslan Alpaslan, Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldürmüş, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üyeyi yaralamıştı. Alpslan silahla kolayca girdiği Danıştay binasında elini kolunu sallayarak çıkarken orada tesadüfen bulunan bir polis memuru tarafından yakalanmıştı. Alpaslan bağırmaya başlamıştı, bunu mahkemenin türban kararı nedeniyle yaptığını söylemişti.
Erdoğan'ın üzerinden İşçi Partisi'ne bağlı Ulusal Kanal'ın muhabir kartı ve Ergenekon'a bağlı Vatansever Kuvvetler Birliği adlı örgütün üyelik kartı çıktı. Ardından bir Kürt haber sitesi tarafından Azerbeycan'da bir toplantıda Veli Küçük yanındaki görüntüsü yayımlandı. BBP'liydi, çek senet tahsilatıyla uğraşıyordu, ülkücü mafyanın avukatlığını yapıyordu. Küçük'ten başka bir çok Ergenekon sanığıyla ilişkiliydi. Türban bir saptırmaydı. Danıştay saldırısı şeriatçı işi olarak gösterilecek, laikliğin elden gittiğine iyi bir kanıt yaratılacak ve darbenin önü açılacaktı.
Danıştay saldırısı hakkındaki dava Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme ilginç bir karara imza atarak saldırının Ergenekon ile bağlantısı olmadığına karar verdi. Şimdi iki dava birleşti. Kararı duyan Aslan Alpaslan çığlıklar attı.
Kürt açılımının arkasından gelen karar
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1998'de kapatılan Refah Partisi döneminde açılan 'kayıp trilyon' davasında 'şüpheli' olarak yargılanmasına karar verdi. RP'nin genel başkanı Erbakan'la birlikte aralarında Abdullah Gül'ün de bulunduğu 83 parti yöneticisi hakkında hazine yardımını harcanmadığı halde harcanmış gibi gösterdiği gerekçesiyle açılmıştı. Milletvekili dokunulmazlığı bulunan Abdullah Gül bu davada mahkeme önüne çıkan bazı RP yöneticileri beraat etmişti.
2009 yılında Sincan 1. Mahkemesi'nin Gül'ü yargılamak istemesinin gerekçesi ilginç. Mahkeme milletvekilerine tanınan dokunulmazlığın aksine cumhurbaşkanları için anayada herhangi bir dokunulmazlık tarif edilmediğini ileri sürüyor.
2007 yılında bir e-muhtıra ve onlarca cumhuriyet mitingleriyle gerilim Gül'ün adaylığı üzerine olmuştu. Gül'ün adaylığı 357 oyla meclis çoğunluğunun kabul oyunu almıştı. CHP Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak 367 millketvekilinin mecliste hazır bulunması şartı istedi. Mahkeme bu itirazı kabul etti. Gül ancak 3. turda Cumhurbaşkanı seçilebildi. Tüm bu süreç boyunca Gül'ün Cumhurbaşkanlığı itirazın nedeni eşinin başörtülü olmasıydı.
İki yıl sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kürt sorununu Türkiye'nin 1. sorunu olarak tespit eden ve çözüm çağrısı yaptı. Yanıt gecikmedi.
Tiyatrocular Ergenekon soruşturmasına karşı yürüdü
“Türkiye’de bugün laik Atatürk Cumhuriyeti’ne inanan güçlerin tahmin edildiğinden daha büyük olduğunu biliyorum. Sırası geldiği zaman o güçler üstlerine düşeni yapacaklar.” Cumhuriyet gazetesi başyazarı ve Ergenekon zanlı İlhan Selçuk'un kast ettiği "güçler" işbaşında.
17 Mayıs'ta Ankara'da Ergenekon'a destek mesajlarının okunduğu mitingin ardından 18 Mayıs'ta İstanbul'da tiyatrocular yürüdü.
"Laik cumhuriyeti korumak ve çağdaş eğitimi savunmak" adına yapılan yürüyüşte taşınan dövizlerde ergenekon soruşturmasına karşı ifadeler yer aldı. Galatasaray Meydanı'ndan başlayan yürüyüş Taksim'deki Atatürk anıtı önündeki saygı duruşuyla son buldu. Burada tiyatrocu grup adına konuşan Gülriz Sururi, demokraiden çok zayıf demokrasiyi kanlı bir darbeyle yok etmek amacında olanların yargılanmasına itiraza ayırdı. Sururi, Ergenekon soruşturmasını, "bilim ışığının karartılmak istenmesi" ve "yargının siyasallaşması" olarak niteledi.
Sururi, açıklamada, "sanatsız ve çağdaş eğitimi desteklemeyen bir yönetimin demokrasiden söz etmesine inanmıyoruz" dedi. Çoğu özel tiyatro sahibi olan eylemciler, Şehir Tiyatroları'nın bilet fiyatının 1 liraya indirilmesine karşı çıkmışlardı. Kültür Bakanlığı'nın kendilerine desteklemediğinden şikayetçi olan özel tiyatrolar aynı eylemde hem kazanç, hem Ergenekon soruşturulmasının durulmasını talep etmeyi başardı. Demokrasi adına yapılan eylemde düşünce özgürlüğü bir tek ulusalcılar için savunuldu. Eyleme Ferhan Şensoy ve Tarık Akan başta olmak üzere halkı alenen aşağılayan açıkça darbe savunuculuğu yapan bir çok isim katıldı.
Darbe yanlılarının gövde gösterisi
Türkan Saylan cenazesi darbe yanlılarının gösterisine dönüştürüldü. TSK'nin Saylan için gönderdiği çelenk tören salonunda en çok alkışı aldı.
CHP lideri Deniz Baykal, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, CHP İstanbul Milletvekili kemal Kılıçdaroğlu, Onur Öymen, Algan Hacaloğlu, Birgen Keleş, DSP Genel Başkanı Masum Türker, ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, TTB, ÖDP ve TKP üyeleri törene katıldı.
Törende konuşanlar Ergenekon soruşturmasını topa tuttu, kimi 'hepimiz Türkan Saylan'ız' kimiyse 'hepimiz darbeciyiz' dedi. Dışarıda sık sık "Türkiye laiktir, laik kalacak", "ne şeriat ne darbe", "Mustafa kemal'in askerleriyiz" sloganlarını attı
Törende konuşma yapan isimlerin çoğu ulusalcıydı ve hükümeti özür dilemeye çağırdılar.
Neler Söylendi?
“Söyleyebileceğim tek şey bu utançta payı olanlar daha fazla üzülsünler”
Emekli başsavcı Sabih Kanadoğlu
'Benim için Atatürk anıtına çelenk koymanı istiyorum' demişti. Bunu yaptık.”
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi
"Türkan Saylan neler yapmak istedi, neler yaptı, ne ile suçlandı. Laiklik ve cumhuriyetin kazanımlarının ortak paydamız olduğunu savunması bu mu darbecilik?
Kız çocuklarının gençlerin çağdaş eğitime kavuşturulması bu mu darbecilik?
Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün savunulması bu mu darbecilik?
Demokrasi ve insan haklarının savunulması soruyorum bu mu darbecilik?
Hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının sağlanması bu mu darbecilik?
Düşünce özgürlüğü ve basın özgürlü isteği bu mu darbecilik?
Eğer bütün bunlar darbecilikse hepimiz darbeciyiz."
İstanbul Üniversitesi Hukuk Bölümü eski Dekanı, ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Aysel Çelikel.
“'Devlet, belki bir gün Sayın Saylan'dan özür dileyecektir.”
Eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç
"Türkan Saylan'ın yaptığı hizmetler unutulmayacaktır. Saylan'ı anmak TSK olarak borcumuz"
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ
Hürriyet ve Radikal’in sosyalistlere sempatisi
Oya Baydar'ın Taraf'ta yazmayı bırakması Doğan Holding gazetelerinin ilgisini çekti. Sosyalizm ve sosyalistlere sayfalarını ayırması hiç beklenmeyen Hürriyet'in Baydar'ın ayrılışını manşetine taşıdı. Radikal ise Baydar'la ayrıca bir röportaj yayımladı. Taraf kimle anlaşmazlığa düşerse o bizim "dostumuz" ve bir haber değeri var! Doğan Holding gazeteleri ve bir çok medya kuruluşunun düşmanlık beslediği Taraf, darbe girişimleri ve Ergenekon hakkında bir çok bilgi ve belgenin kamuoyuna ulaşmasını sağladı. Dağlıca ve Aktütün baskınları hakkında gerçek bilgiyi aktardı. Bugün Taraf'ı Baydar ve sosyalistlerle vurmak isteyen Doğan Holding gazeteleri önlerine gelen bu bilgileri yayımlamamıştı. Hürriyet ve Radikal'in istismarcılığı bozan yine Oya Baydar oldu:
"Ergenekon davası başladıktan sonra sol çok eleştirildi, neden Susurluk sürecindeki gibi yekten tavır alınmadığı soruldu. Bu aşamada liberal kalemler de, muhafazakâr sağ cenaha neredeyse hiç yöneltmedikleri eleştiri oklarını sola nişanladılar; Türkiye’de solun darbeci ve Kemalist bir gelenek üzerine bina edildiğini söylediler...
Baydar: Muhafazakâr sağ cenah dediğiniz kimler? AKP mi? Zaman gazetesi çizgisi mi? Okların onlara yöneltilmemesinin nedeni, belki de Ergenekon davası adıyla anılan süreçte, bu kesimlerin, hangi nedenle olursa olsun zaten bu davanın arkasında durmalarıdır. Sola gelince, tabii ki tümü değil, ama kendisini sol sayan kimi parti, hareket ve çevrelerin son gelişmelerde iyi bir sınav verdiğini ben de söyleyemem. CHP Genel Başkanı, “Ben Ergenekon’un avukatıyım” demekten bile çekinmedi. O sırada daha iş, darbeci zihniyetin yargılanmasına falan bile gelmemişti. Gömülü silahların, saklı bombaların bulunduğu, Susurluk’un o zaman yargılanamamış olan elebaşılarının yargılanmaya başlandığı günlerdeydik henüz. Yani şu dört bir yandan fışkıran silahları, bombaları, mühimmatı, ‘o gün’ geldiğinde bizlere karşı kullanacak çeteci güçlerin avukatlığına soyunduğunu yüzü kızarmadan söyleyebiliyordu ve hâlâ da söylüyor. Sosyalist solda konumlananların bir bölümünden de ‘Yesinler birbirlerini’ sesleri yükseldi. Kim kimi yiyecek? Kanlı bir darbe hazırlığından söz ediliyor ve düşünün ki sosyalistler ‘Bize ne!’ diyebiliyorlar. Yani demokrasiyi, sivilleşmeyi koruma-kollama gibi bir dertleri yok. Tabii ki bütün sol için aynı şeyi söyleyemeyiz, haksızlık olur. Ama Türkiye solunun geniş kesimlerinin Kemalist-devletçi bir gelenekten evrildiği, 1920’lerin kavramları ve modelleriyle düşündüğü de bir gerçek." (16-5-2009/Radikal gazetesi)