YAŞAM SAVUNUSU: BAŞKA TÜRLÜ YA DA BAŞKA TÜRLE AŞK
Aşk üzerine dünya dillerinde çok şey yazıldı, söylendi. Tabii, Türkçe’de de... Hatırlıyorum da, “ilk aşk unutulmaz!” diye, “aşk” sloganlaştırılıp siyasi parti faaliyetinin yapıştırıcısı, çekim merkezi daveti olarak bile kullanılmıştı. Önceleri belli bir kesimi toplayabilen o partide şimdi “aşk” mı bitti, yoksa “ilk aşk” tutkusu mu; henüz belli değil. Bilinen, aşkın ayakları yerden kesen, vücut kimyasını değiştiren, dünyaya başka türlü baktıran, insan türünün kendi türleriyle ilişkilerinde de sürdürdüğü “kibirli” duruşunu kıran bir şey olduğu...
Başka “”tür”den bir canlı ile iletişim kuranlar, hele de onlarla yaşamı paylaşanlar bilirler elbette. Onlarla kurulan iletişim de zamanla, tarif edilemez bir başka türden aşka dönüşüverir. Hem de, bu aşk insana –çok fazla bilmediği- kendi türüyle daha derin, daha sahici aşklar yaşamanın sihirli, gizemli anahtarını verir. Üstelik çaktırmadan...”
* * *
Epey bir zamandır yayınlanmayı bekleyen ‘Yaşam savunusu’ adlı kitabım, 32 yıldır hak savunuculuğu çizgisini ödünsüz sürdüren Belge Yayınları’nın “Doğa ve hayvan hakları” dizisinin ilk kitabı olarak sonunda yayınlandı ve okurla buluştu. Kitaba yazdığım notta belirtmişim; “uzayın derinliğine ve sonsuzluğa bırakılmış haykırışlardı. Yankı buldu, şimdi de kitap oldu...” diye. Haykırışlarımı kitaba dönüştürmeyi tasarlarken yazdığım bir başka notta ise şöyle demişim: “yemeğini vermeden ve akşamki gezintisine çıkarmadan, eve gelir gelmez doğrudan bilgisayarın başına geçtiğimde, bana sinirlenen ve başımda homurdanıp, havlayıp, pantolonumun paçasından çekiştirerek ‘görev başı’ yaptıran, ama hiç darılmayıp, hep bağışlayıp daima seven Cindy...” Kitap bu notla çıktı ama... O artık yok!
Annesinin doğumunda başında idim. Elime doğmuştu. O müthiş ana tanıklık etmek istemiştim. Doğduğu günden beri de hiç ayrılmaksızın yaşamı paylaşıyorduk. 19 Mayıs akşamı aramızdan ayrıldı gitti. Evet, o artık yok...
* * *
14-15 yaşlarında süt bezlerinde bir ur oluştu. Zaman içinde büyüdü. Yaşlıydı, hiç tıbbi müdahale yaptırmak istemiyor, yaşamını doğal şekilde tamamlasın istiyordum. Ama oluşan 'ur' artık patlama noktasına gelince, ameliyata dayanabileceği seklinde tıbbi verileri de aldıktan sonra ameliyat ettirdim. Çok iyi idi. Göğsündeki urlar alınmış rahatlamıştı. İyileşti, çabuk toparlandı. Ama gel gör ki, 20- 25 gün önce ön sağ bacağının içinden göğsüne doğru çok hızla gelişen ve büyüyen "kanser" yaşamını sonlandırdı. (12 Nisan 1994- 19 Mayıs 2009) Yaşlılıktan ötürü 8 aydır arka bacakları tutmamaya başlamıştı. Her zamanki yaşam seklinde değişiklik olmasın diye ben yaşam şeklimi değiştirdim. Her gün sabah/akşam beline taktığım 'bel tasması' ile çalışmayan arka bacaklarının yerine, belinden kaldırarak, ön ayakları ile olağan gezintilerimizi yapa geldik son 20 güne dek...
Öyle bir bakıyordu ki... "Ne yemek isterim, ne su. Yeter ki yanımda ol. Kokunu hissedeyim yeter bana" diyordu... Sıcak, sımcaktı...
Bambaşka bir ilişkiydi, bambaşka bir sevgi tattım, çok şey öğrendim onlardan. Kendini 'en akıllı', 'en zeki' türün mensubu olma böbürlenmesini (palavrasını), onun verdiği ben merkezci bakışı ve tabii kibirliliği terk ettirdi bana. Öğrendiğim en somut şeylerden biri de; insan türüne mensup bireyler olarak, diğer türlerden canlılarla kurulan ilişkinin yerinin hiçbir şeyle doldurulamayacağı...
Bu ilişkiyi ve onlarla yaşamı paylaşmayı herkese tavsiye etmek isterdim aslında. Şimdiki duygularım ve ruh halimle bir tek nedenden ötürü önermiyorum. Yaşam süreleri bizim türden çok daha kısa. İlişkinin sonu mutlaka çok acı bitiyor...
Ama bu ilişkiyi illa yaşamak ve bu ölçülemez sevgi bağını mutlaka kurmak isteyenlere hayvan bakımevlerinden (barınak), bir ya da iki hayvanin sorumluluğunu üstlenerek, onların gıdalarını ve sevgi ihtiyaçlarını karşılamalarını öneriyorum şimdi. Haftada bir iki gün ya da her gün yanlarına giderler, beraber olurlar bir süre, alıp dolaştırırlar ve yeniden ortamlarına geri bırakırlar. [ Bildiğim kadarıyla Adana DOHAYKO'da ve İstanbul Yedikule Hayvan Bakımevi'nde böyle bir uygulama var... (0212) 633 58 57, Meral Olcay-(0535) 712 63 90 )]
* *
Yazı boyunca vurguladığım gibi, ben çok şey öğrendim O'ndan, onlardan. “Çaktırmadan” öğretti, öğretmek için değil, kibirsizce, yaşamı paylaşırken farkında olmadan.
Başka türle ilişkinin öğrettikleri, ne "Milli Eğitim"inki gibi kafaya vura vura, ne de ezberci. Varlıkları gibi, dostlukları da çok sahici. Çıkarsız, karşılıksız, temiz, çok temiz...
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.