Irak’taki enkaza bir tanıklık
Bağdat sokaklarına çıktığınızda Irak’ta işlerin hiç de yolunda gitmediğini fark ediyorsunuz. Etrafa yayılan binlerce beton barikat şehri ufak kısımlara ayırmış durumda. Her bir köşede şehrin işgal altında olduğunu hatırlatan ayrıntılarla karşılaşıyorsunuz. Bu tarihî kentin görünümü hiç de iç açıcı değil.
Iraklı güvenlik güçleri küçük ya da büyük tüm yerleşim yerlerine kontrol noktaları olarak kullanılan beton bariyerler inşa etti. Yerel yollarda dahi bunlarla karşılaşıyorsunuz. Bunları kurmalarının amacı insanların özgürce hareket etmelerini kısıtlamak ya da tamamen engellemek. Sürekli trafik sıkışıklığı var ve hiçbir yerde trafik lambası yok.
Altı yıllık işgalin ardından ülkede büyük bir içme suyu sıkıntısı mevcut. Günde 12 saatten uzun süren elektrik kesintileri yaşanıyor –havanın yüksek derecede sıcak olduğu yaz aylarında çekilmez bir durum bu.
Bağdat, buraya en son geldiğim 2003 Ekim’inde olduğundan çok daha kötü bir durumda. Şehri kaplayan toz toprak, devasa bir çevre sorununun bulunduğuna işaret ediyor. Kirlilik ve Irak’ın iki büyük nehrinin su seviyesindeki azalma tarım bölgesinin gittikçe çölleşmesine yol açıyor. Ülkede eskiden besin sıkıntısı bulunmamaktaydı. Ancak şimdilerde Irak’ın yerli sebze ve meyvelerini pazarlarda bulmak imkansız hale gelmiş.
Bir zamanlar güzel bir kent olan Basra da diğer güney kentleri gibi çok kötü durumda. Kentin ünlü akıntıları ve ufak nehirleri artık bir kanalizasyon ağına dönüştü. Şehre girdiğinizde sizi kötü bir koku karşılıyor.
ABD’nin anlattığı ise böyle bir Irak değil. İşgalcilere göre ülke yeniden inşa ediliyor; konsensüse ve iktidar paylaşımına dayanan demokratik bir sistem kuruldu. Gerçekte ise ABD’nin kurduğu Irak zayıf ve parçalanmış bir ülke. ABD, Irak’ın böyle kalmasını istiyor çünkü bu haldeyken ülkeyi yönetmek daha kolay.
Ülkenin siyaseti dinî tutuculuk ve bölünmeler üzerine işliyor. Ülke bölgelerin birbirine düşman olduğu bir mayın tarlası gibi. Bakanlıklar keskin ve tutucu çizgilerle ayrılmış. Torpilcilik ve kamu parasının suiistimali çok yaygınlaşmış. Halkın parası işgalcilerce israf ediliyor.
İşgalin tek “başarısı” Irak devletini yiyip bitiren devasa bir yozlaşmaya sebep olmak oldu. Şu anki elektrik bakanı Ayham el-Samarrai elektrik jeneratörlerinin ithalinde yapılan bir yolsuzlukta 100 milyon doları zimmetine geçirmiş olmakla suçlanıyor. Bakan Irak mahkemesi tarafından suçlu bulundu ancak işgal güçleri tarafından kurtarılıp yeni bir hayat kurmak üzere ABD’ye kaçırıldı.
Ülkede bunun benzeri pek çok skandal yaşandı. Savunma bakanı Hazim Shalan’ın bozuk ya da aslında hiç varolmayan silahları ithal ediyor olduğu ortaya çıktı, ticaret bakanı Falah el-Sudani ise yüz milyonlarca dolarlık bir yolsuzluğa karıştığı için görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bakanın iki kardeşinin de içinde olduğu yolsuzluk milyonlarca Iraklının yiyecek temin etmek için kullandığı karne sisteminin istismar edilmesiyle gerçekleşiyordu.
İşgal güçleri ve Iraklı siyasî partiler Saddam Hüseyin’in saraylarını kontrol altına aldılar ve halka ait malları hırsızların ganimetleri paylaştığı gibi kendi aralarında paylaşıyorlar. Örneğin El Fadhila Partisi Bağdat’ta inşası yarım kalan El Rahman camiini eline geçirmiş ve zamanında cami inşası için satın alınmış malzemeleri kendi yararı için satıyor.
Pek çok insana göre bu yozlaşmış ve tutucu kurumları yaratan da ABD; böylece Irak güçsüz ve bölünmüş bir ülke olarak kalacak ve dışarıdan kolaylıkla kontrol edilecek.
Berk Efe Altınal İngilizce’den çevirdi