Çağla Oflas
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan Biyo Güvenlik Yasa Tasarısı Meclis'te bekliyor. Tasarıyla bugüne kadar yasak olan ancak denetimsiz bir şekilde ülkeye girişi yapılan GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) tarım ve sanayi ürünlerine resmen kapı açılıyor.
Tasarıda GDO'lu ürünlerin organik tarım alanlarına yakın üretim merkezlerinde, bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde özel amaçla geliştirilen hariç alanlarda kullanımı yasaklanırken, insana ve çevreye verilecek zarardan GDO'lu tohumları ya da ürünleri ithal edenler sorumlu tutuluyor.
Sağlığımız tehlikede
"GMO ya da GDO (Genetically Modified Organisms-Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)" olarak bilinen ürünler, genetik müdahale yöntemleriyle bitkilerin genetik yapısına bakteri, virüs vb. herhangi bir başka canlıdan alınan gen veya genlerin aktarılmasıyla elde edilen yeni organizmalar. Türkiye'de GDO'lu ürünlerin ekimi, dikimi, üretimi ve ithalatı kanunen tamamıyla yasaktı. Ancak, 2003 yılında yurt dışından satın alınan 800 bin ton soyanın %90'nın ve 1.8 milyon ton mısırın da %80'inin ABD ve Arjantin kaynaklı olduğu bilinmekte. GDO'lu ürünler üretiminde başı çeken iki ülke ABD ve Arjantin'den gelen ürünlerin mısır ve soyanın GDO'lu olmama ihtimali oldukça düşük bir ihtimal. Türkiye'de gümrüklerde ve diğer bölgelerde GDO analizi yapabilecek alt yapıya sahip akredite bir laboratuar olmadığından, ithal edilen ürünler kontrolsüz olarak sınırlardan girmekte.
Polenler, arılar, rüzgar gibi etkenlerle yayılabilen GDO'lu ürünlerin dört-beş km'lik uzaklığa kadar eşleşme riski var. Bu ürünler eşleştikleri zaman kendi dışında bir türün yaşamına izin vermiyor. Biyo çeşitlilik açısından tehlike oluşturan GDO'lar, insan sağlığı açsından da çok riskli. GDO'lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin meydana getirebileceği risklerin başında alerji geliyor. Ayrıca yüksek toksik etkisi var ve antibiyotik bağışıklığını zayıflatıyor.
1990'lı yılların başından itibaren piyasaya sürülen GDO'lu ürünleri üreten şirketler dünyadaki açıklığa çare bulacaklarını iddia etseler de, bu "ulvi" çabanın arkasında ilaç ve tohum şirketlerinin gıda ve tarım alanındaki hegemonya mücadelesi yatıyor. Genetiği değiştirilmiş gıdalar, `yeşil devrim`le birlikte başlayan tarımın şirketleşmesi sürecinin bir parçası.
Şirketler
Dev tekeller zaten büyük oranda ele geçirmiş oldukları tarım ve gıda piyasasını tamamen kendi kontrolleri altına almak için çeşitli politikalar üretiyor, GDO`lar ve patent politikaları da bu sürecin bir parçası. Tohum üreticisi çok uluslu şirketlerin başında Monsanto, Syngenta,Cargill, Bayer, Dupont geliyor. GDO üreticisi bu tekeller patentler yoluyla gıdayı kaynağını da, tohum olarak kontrol altına almak istiyorlar. O nedenle kendinden sonraki nesilden ürün vermeyen tohumluklar üreterek çiftçiyi sürekli kendisinden tohum almaya zorluyorlar. Üstüne üstlük bir de patent bedeli tahsil ediyorlar.
Gıda-açlık
GDO'lu tarım binlerce çifçi pahalı tohum almak, üzerine de patent ücreti ödemek zorunda kalması nedeniyle mağdur oluyor ve büyük kentlere göç etmek zorunda kalıyor. Üstüne üstlük GDO'lu tarım toprağın kirlenmesi sonucunda tarım yapılan alanların yok olmasına neden oluyor. Türkiye'de de tasarı yasallaştığında binlerce küçük çiftçi mağdur olacak. GDO'lu tarım bırakın açlığa çare olmayı sorunu daha da derinleştiriyor. Ayrıca açlık sorunu yokluktan değil, paylaşımdan kaynaklanıyor. Kar için milyonlarca insanı açlığına neden olan bu şirketler bu sorunu çözecekleri iddiası ne kadar inandırıcı?
GDO yasa tasarısı karşısında kullanılan argümanlardaki ağırlıklı milliyetçi dil kalabalıkları bölmekte. GDO'ları bir Türkiye'yi işgal etmek isteyenlerin bir komplosu olarak sunan milliyetçilik, tasarıya karşı mücadele ve kazanma isteğinden de da çok uzak. GDO'lara izin veren yasa tasarısına 'vatan savusu' gerekçesiyle karşı çıkıyor. Oysa bu yasa 30 yıldır uygulanmakta olan yeni liberal politikaların bir uzantısı ve başta ABD olmak üzere bütün ülkelerde aynı çok uluslu şirketler faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Birleşirsek durdurabiliriz
İlaç ve tohum şirketlerin kar etmesi için düzenlenen yasa tasarısını engellemek, tıpkı 1 Mart'ta Irak asker gönderilmesini sağlayan tezkereyi durdurduğumuz gibi mümkün. Bunun için tıpkı 1 Mart sürecinde olduğu gibi büyük kalabalıkları bir araya getiren bir kampanya inşa edilebilir. Ancak milliyetçilikten uzak, sendikalardan çiftçilere, pek çok farklı kesimi bir araya getiren bir kitlesel bir mücadele bu yasayı durdurabilir.
Dünya GDO'lara sessiz değil
GDO'lar piyasaya sürüldüğü yıllardan itibaren pek çok tartışmaya ve mücadeleye neden oldu. Amerika'daki çiftçiler, Meksika'daki yerliler GDO'lu tohum satan şirketlere karşı mücadele ediyorlar. Avrupa'da tüketiciler ve çiftçi örgütleri mücadelesi nedeniyle bazı ülkelerde GDO'lu ürünleri yasaklanmaya başladı. Türkiye'de de 2003'den beri GDO'lara karşı toplantılar düzenlendi, kampanyalar yapıldı. GDO'ya hayır Platformu 2005 yılında 100 bin imza topladı ve Meclis'e sundu. Bugün milyonlarca insan GDO'nun ne olduğundan, sağlığa etkilerinden, GDO üreten şirketlerin 'marifetlerinden' haberdar.