Polonya’da stalinizmi yıkan işçi muhalefeti
Solidarnosc - Dayanışma Sendikası
2. Dünya Savaşı sonrasında Polonya, SSCB’nin bastırması ile Doğu Bloku’na katıldı. Stalinizmin baskısı altındaki Polonya’da işçi sınıfını yönetimde söz sahibi değildi.
Katı bir devlet kapitalizmi şeklini almış olan rejim her türlü muhalefet hareketini şiddet kullanarak eziyordu. Adı Polonya Halk Cumhuriyeti olan ülkede, halk ancak kağıt üstünde yönetime ortaktı. Polonya’da sendikalar bütünüyle devlete bağlı, rejimin kuklası sendikalardı.
Devlet kapitalizminin krizi ve direniş
1970’lerin sonunda başlayan kriz Polonya’yı derinden etkiledi. Polonya Halk Cumhuriyeti, savaş sonrası dönemde tüm sanayileşmiş ülkeler arasında o güne kadar görülen en büyük üretim düşüşü ile karşılaştı. Ülkenin gayrı safi milli hasılası 1979’da yüzde 2, 1980’de yüzde 8 ve 1981’de yüzde 15 ila 20 arasında geriledi. Kriz rejimi giderek zora sokuyordu. Barınma olanakları çok kötü durumdaydı, yiyecek sıkıntısı sistemin devamlı bir sorunu hâline gelmişti. Ayrıca Polonya, tüm Avrupa’da hava kirliliğinin en yüksek olduğu ülkeydi, Lodz kenti bütün kıtada kadınların en çok ölü doğum yaptığı kentti.
1 Temmuz 1980 günü hükümet sözcüsü gelecekte iyi etin ancak “serbest fiyat” uygulayan dükkânlarda bulunabileceğini açıkladı. Bu, yiyecek fiyatlarında artış anlamına geliyordu ve buna karşı bir grev dalgası ile gelişecek büyük bir muhalefetin işaretini veriyordu. Bu tarihten itibaren altı hafta boyunca Polonya grevlerle sarsıldı. Grevler neredeyse bütün fabrikalara yayıldı. Ağustos ortasına gelindiğinde liman kentleri olan Gdansk, Gdynia ve Szczecin’de grevler en üst noktasına varmıştı.
Grevlerin bir koordinasyon merkezi yoktu, ancak 1976 yılında, işten çıkartılan işçilere yardım etmek amacı ile kurulmuş olan İşçileri Savunma Komitesi (KOR) bu dönemde mücadeleler hakkında haberlerin diğer işçilere ulaştırıldığı bir bilgi ağı geliştirdi.
Solidarnosc’un kuruluşu
1980 Ağustos’unda Gdansk’ta bulunan Lenin Tersaneleri’nde, 50 yaşında bir kadın işçi olan Anna Walentynowicz işten çıkarıldı. Bunun üzerine bir grup liman işçisi anında harekete geçti, duvarları el yazması afiş ve bildirilerle donattı. İşlerini bırakarak, diğer işçileri de iş bırakmaya davet ederek, tersane içinde yürüyüşe başladılar. Kendisi de işten atılmış bulunan Lech Walesa isimli bir işçi, duvara tırmanarak 17 bin işçiye grev ve işgal çağrısı yaptı. Walesa daha sonra başbakan yardımcısı ile görüşmeleri yürüten grev komitesinin başkanlığına seçildi.
Grevler ve işgaller hızla diğer işyerlerine sıçradı. Lenin bölgesinde direniş hâlinde bulunan bütün işyerlerinden gelen delegelerden oluşan bir toplantıda İşletmeler Arası Grev Komitesi (MKS) isimli yeni bir yapı kuruldu. Bu yapı, hemen toplanarak 21 talep içeren bir liste yayınladı. Bu bir yerel talepler listesi değildi, ilk talebi devletten bağımsız yeni sendikalar kurulması talebiydi. Bu talebi sansürün hafifletilmesi, sağlık hizmetlerinin artırılması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, kilise üzerindeki baskıların kaldırılması gibi bir dizi talep izliyordu.
Kısa süre sonra KOR üyelerinin yardımıyla, tersane matbaasında Solidarnosc (Dayanışma) isimli gazete basılmaya başlandı. Gazete günlük 30 bin tiraja ulaştı. Yöneticiler paniğe kapılarak Gdansk ile Polonya’nın geri kalanı arasındaki bütün telefon bağlantısını kopardı. Ancak taleplerin yayılmasının önüne geçilemedi, birçok yerde yeni MKS yerelleri oluştu ve sonunda Polonya hükümeti MKS ile doğrudan iletişime geçmek zorunda kaldı. 31 Ağustos günü ise Bakanlar, Gdansk’ta işçilerin 21 talebinin kabul edildiğini ilan eden anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı.
Anlaşmanın imzalanmasından birkaç hafta sonra devletten bağımsız olarak Solidarnosc (Dayanışma Sendikası) kuruldu. Dayanışma Sendikası çok kısa zamanda 10 milyon işçiyi saflarına katarak devlet güdümlü sendikaları etkisiz hâle getirdi. Bu rakam o dönemde mevcut işçi sayısının %80’ine denk düşüyordu.
İşçi konseyleri ve ikili İktidar
MKS’ler, işçilerin talepleri doğrultusunda 1905 Rus Devrimi’nde ortaya çıkan işçi konseylerine (sovyetler) benzer bir yapı arz ediyordu. Bu yapı Rus Devrimi’nden örnek alınarak ortaya çıkmamış, işçilerin kendi mücadele deneyimleri içinde kendiliğinden şekillenmişti. Hareket büyük oranda fabrika işgallerine dayanıyordu. İşgal altındaki fabrikalarda işçiler yerel MKS’ler oluşturuyor, bu MKS’lerden seçilen delegelen işçi denetimi altındaki bölgesel komitelere yollanıyordu. Yönetim ile yapılan görüşmeler tersane içindeki işçilere yayın yapan hoparlörlere bağlı mikrofonlar önünde yapılıyor, böylece bütün işçiler süreçten haberdar oluyordu. Bu yapı yeni bir iktidar yapısının, işçi denetimine dayalı aşağıdan sosyalizmin potansiyelini gösteriyordu. Bürokrasinin iktidarı ve MKS’ler arasında bir ikili iktidar durumu ortaya çıkmıştı.
Ancak bu yapının oluşması kendiliğinden sosyalizme yol açmadı. MKS liderliği etrafında bir grup entellektüel “tavsiyeci” oluştu. Bunlar aslolarak “uzlaşma” çağrısı yapıyorlardı. Kilise de aynı şekilde ölçülülük vaazları veriyordu. Kardinal, işgallerin sona ermesi yönünde çağrılar yapıyordu.
İkili iktidar durumunda herkes Solidarnosc’un önderliğini bekliyordu, sendikanın atacağı bir adım bürokrasi ile işçilerin özyönetim aygıtları arasındaki çelişkiyi işçiler lehine çözebilirdi, ancak ortada bunu savunan bir devrimci örgüt yoktu. İktidarı talep etmeyen Solidarnosc yönetimi, kendi saflarındaki hareketin önüne bir tür set çekmiş oluyordu.
Genel grev ve stalinist askeri darbe
Mart ayında krizin derinleşmesi ile yeni bir grev dalgası başladı. Bydgoszcz kentinde bir ofisi işgal eden Solidarnosc üyeleri başlarında sendikanın lideri Jan Rulewski ile beraber parti görevlileri ile görüşmeye gittiklerinde polis saldırısına uğradılar. Bunun üzerine bölgedeki yarım milyon işçi greve başladı. Solidarnosc 4 saatlik bir genel grevle taleplerinin kabul edilmemesi hâlinde 31 Mart’ta süresiz genel greve başlayacağını ilan etti.
Devlet Başkanı Jaruzelski, Lech Walesa’ya Kardinal aracılığı ile doğrudan baskı uygulamaya başladı. Kardinal’le bir saat süren bir görüşmeden sonra Walesa genel grevin iptal edildiğini açıkladı. Üç ay içinde hareket geri çekildi.
1981 ilkbahar ve yaz aylarında krizin derinleşmesi yeni bir grev dalgasına yol açtıysa da, hareket tamamen toparlanamadı. Hükümet, Solidarnosc’u ekonomiyi baltalamakla suçlamaya ve doğrudan güç uygulamaya başladı.
12 Aralık’ta sendikanın ulusal komisyonu bir toplantı yaptı. Bu toplantıdaki eğilim genel grev de dahil olmak üzere tekrar radikalleşmek yönündeydi. Aynı akşam sendika yöneticilerinin kaldığı otel basıldı, yöneticiler tutuklandı. Sabah 6:30’da stalinist General Jaruzelski askeri darbe yaptığını açıkladı ve Solidarnosc’u yasadışı ilan etti. Darbeye karşı bazı işyerlerinde grevler başladıysa da güç kullanılarak bastırıldı, bazı işçiler öldürüldü.
Stalinist rejimin sonu
Yedi yıl sonra, Nisan 1988’de yeni bir grev dalgası başladı. Grevler sallanmakta olan rejimin sonunu getirdi. Hükümet, Walesa ve Solidarnosc ile masaya oturmak zorunda kaldı. Solidarnosc 1989 yılında tekrar yasal statü kazandı ve yapılan seçimlerde “demokratik” olarak seçilen sandalyelerin tümünü kazandı. (Hükümet meclisteki %67’lik çoğunluğu kendisine saklamıştı). Aralık 1990’da yapılan seçimlerde ise Walesa cumhurbaşkanı seçildi. Stalinizm, işçi muhalefetine yenildi. Ancak ikili iktidar sırasında işçi sınıfının iktidarı ele geçirme şansı kaçırılmıştı. Polonya’da stalinizm yıkıldı, ancak yerine bir işçi iktidarı gelmedi. Yine de, Polonya örneği stalinizme karşı işçi muhalefetinin gücünü gösteren en önemli örneklerden birisi olarak karşımızda duruyor.