Tuna Öztürk
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanların doğaya verdiği zararın boyutu tanımlanamayacak boyutlara ulaştı. Öyle ki, tekerleğin bulunmasından otomobilin yapımına kadar geçen yaklaşık 10 bin yıllık süreç boyunca bile bu kadar zarar görmemişti doğa. İlk 500 milyon yıllık yaşamında insan nüfusu 1 milyara ancak ulaşmışken (1850'ler), şu anki nüfus 6 milyarın üzerinde.
Hızla artan dünya nüfusunu besleyebilmek için tarıma ağırlık verilmesi ve barınma için yeni yerleşim alanlarının açılması ile birlikte dünyadaki diğer türlerin doğal yaşam alanları hızla işgal edildi. Daha fazla tarım alanları açmak için ormanlar talan edildi, çölleşme arttı. Avcılık, hayvanlardan ürün elde edilebilmesi ve bunların ticareti birçok hayvan neslinin tükenmesine yol açtı ya da tükenme noktasına getirdi. Sanayi devriminden bu yana atmosferdeki CO2 oranı hızla arttı.
Doğal yaşam alanlarının azalmasıyla birçok türün kendi yaşanabilir ortamını yitirmesi doğal dengeyi bozdu. Değişiklik gösteren iklim koşulları hayvanları göçe zorladı, göç edemeyenler uyum sağlayamadıkları için nesillerini devam ettiremiyor. Sıcaklık artışının da etkisiyle yeni hastalıklar türemeye başladı. Temiz su kaynakları azaldı. Sağlıksız sulardan her gün 25 bin insan ölüyor.
Nesli tükenmekte olan hayvanlar listesine sadece 2006 yılında 530 tür eklenmiş. Canlıların yaşam alanlarının talan edilmesi kesilip onlar için yeni yaşam alanları yaratılamazsa, canlı türlerinin %30'u çok yakın bir gelecekte yok olacak.
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği, geçtiğimiz günlerde yayımladığı "Değişim Geçiren Dünyada Yabani Türler" başlıklı raporunda, kırmızı listesine aldığı nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan 44.838 türe değiniyor. Raporda, dünya genelinde en az 16.928 hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesiyle karşı olduğu, memelilerin neredeyse dörtte birinin, amfibiyenlerin (hem karada, hem suda yaşayabilen canlılar) üçte birinin ve her 8 kuş türünden birinin neslinin tükenmekte olduğu belirtildi ve bu canlıların iklim değişikliğine dayanamayacağı vurgulandı.
Birlik'ten Jean-Christophe Vie şunları söylüyor: "Bu eğilimi tersine çevirebilmek için mücadeleye devam etmeliyiz. Bu kriz, ekonomik krizden ya da bankacılık krizinden daha önemli. Bir sanayi dalını kaybedebilirsiniz, ancak yerine yenisini kurabilirsiniz. Ancak, doğada bir şey kaybettiğinizde onun yerine bir şey koyamazsınız."
Bunların hiçbiri şans eseri bu dönemde yaşanan şeyler değil. Dünyanın sonu geliyor ve hükümetler hâlâ yeterince kalkınamadıklarından şikayetçi. Çöken sistemin altına para tıkıyorlar. Buna seyirci kalmak dünyanın yok edilişine seyirci kalmaktır. Bunu engellemenin yolu bizden geçiyor. Sokaklarda yüz binlerce insan, hükümetlerden doğaya karşı işledikleri suçları durdurmalarını istediğimizi ve mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi haykırırsak kazanabiliriz.
Son 500 yılda 900'e yakın hayvan ve bitki türünün nesli tükendi. 2004'te bu sayı 784'tü.
16.928 türün nesli tükenme tehlikesinde.
İklim değişikliğinden yılda 315 bin kişi açlık, hastalık ya da doğal afetler yüzünden ölüyor.
İklim değişikliği her yıl 325 milyon kişiyi ciddi biçimde etkiliyor ve bu sayının gelecek 20 yılda ikiye katlanarak, şu anda 6 milyar 700 milyon olan dünya nüfusunun yüzde 10'una tekabül edeceği tahmin ediliyor.
"Sokaklarda yüz binlerce insan, hükümetlerden doğaya karşı işledikleri suçları durdurmalarını istediğimizi ve mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi
haykırırsak kazanabiliriz."
Jean-Christophe Vie (Uluslararası Doğayı Koruma Birliği)
KEG’in davetlisi iklim aktivisti Bill McKibben: 350 ppm için harekete geç!
“Bilimsel açıdan bakıltığımızda son 18 ayda elde edilen veriler doğrultusunda küresel ısınmanın çok daha hızlı ve dramatik bir şekilde ilerlediğini görebiliyoruz. Tüm bu olumsuz gelişmelerin yanında tek iyi olansa artık bunun ölçümünü yapabilecek daha etkin araçlara sahip olmamız. Bugün 350 ppm’den bahsedebiliyor olmamız bu araçlar sayesinde oldu.”
350 kampanyasını dünya çapında yaymak için pek çok ülkede toplantılara katılan Bill McKibben KEG’nun daveti üzerine İstanbul’a geldi.
Atmosferdeki karbon seviyesinin milyonda 350 parçacığa (ppm) düşmesinin ancak küresel ısınmayı durdurabileceğini ifade eden McKibben, elimizdeki en önemli şans sayılabilecek Kopenhag zirvesine giderken dünya liderleri çok yavaş hareket ediyor olmasının yarattığı çözümsüzlükten söz etti.
“Oysa anlamamız gereken bir şey var; müzakereler ABD, Çin, Türkiye gibi ülkeler arasında yapılmıyor, müzakere insanla fizik-kimya arasında gerçekleşiyor.” diye ekledi.
Peki bu konuda nasıl etkin olabiliriz sorusuna cevap veren McKibben, “24 Ekim’de dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilecek olan irili ufaklı 1500 ayrı eylem yapılması tasarlanıyor. Bunlardan bazıları binaların üzerinden 350 pankartı sallandıran dağcılar, Avusturalya’da mercan kayalıklarında dalış yapacak 350 dalgıç ve dünyanın Yeni Delhi, Londra, San Fransisko, Kopenhag gibi büyük metropollerinde eylemlere katılacak binlerce insan. 24 ekim günü dev bir ekrandan BM’de tüm dünyadaki eylemleri görüntüleri izlettirilecek. Kişisel alışkanlıklarımızı değiştirmek tabii önemli ama yetersiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Karbona sınırlamalar koyarak sistemi köklü bir şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Bunun da tek yolu dünyanın her yerinde birlikte mücadele vermemizden geçiyor.” diye konuştu.
Toplantıda KEG adına konuşan Gökşen Şahin, “Yaşadığımız ekonomik krizi bahane ederek gerekli tedbirlerin alınmasına direnen hükümetleri temiz enerjide istihdam yaratarak işsizlikle mücadele etme konusunda uyarmak bize düşüyor. Çünkü farkındayız, bankaları kurtarmak için harcanan paralarla tüm dünya rüzgâr tribünleriyle kaplanabilirdi. Bizim ne istediğimiz çok açık : Güneş ve rüzgâr gibi temiz enerji kaynaklarının kullanılması ve fosil yakıta dayanmayan toplu taşıma sistemlerine yatırım yapılması.” dedi.
Orhan Göztepe
www.kureseleylem.org