Birkaç gün içinde 41 kişinin öldüğü, faşistlerin satırlarla, sopalarla sokaklara çıktığı, HDP bürolarının yakıldığı, provokasyonların yaşandığı bu hafta, çözüm sürecinin bitmekte olduğuna dair yaygın bir kanaat oluştu. Sürecin bir sınavdan geçtiği çok açık. Ancak masanın devrildiğini söyleme aceleciliğine kapılmamak gerek.
Süreç daha önce Kürtlere dönük saldırıların yapıldığı seçim dönemlerinde olduğu gibi pek çok kez sınav verdi. Özellikle Öcalan’ın her zaman müzakereleri sürdürme iradesini göstermesinin sürecin devamlılığında etkisi oldu.
Ancak tek başına Öcalan’ın iradesi değil sürecin devamlılığını sağlayan. Bu güveni veren şey Türkiye’de barıştan yana olan ve müzakarelerin arkasında duran milyonlarca insanın olması. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirtaş’ın kazandığı yüzde 9.8 oy toplumdaki barış iradesinin en somut ifadesiydi.
Türkiye egemen sınıfı ve temsilcisi AKP, Kürt sorununda çözümden başka bir seçenek olmadığını gayet iyi biliyor. Bu satırlar yazılırken hükümetin çözüm sürecine dair yol haritasının taslağını HDP’lilere iletmiş olması masanın devrilmediğini gösteriyor.
Batı’da barış isteyen bizlere düşen görev, sürecin takipçisi olmakla yetinmemek. Müzakere süreci düz bir çizgide ilerlemiyor, inişleri ve çıkışları var. Her koşulda sürece sahip çıkacak, Batı’daki çözüm isteğinin sesi olacak, hükümete adım atması için basınç oluşturacak bir barış hareketi yaratmalıyız. Bir barış hareketi tam da böylesi günler için gerekli. Masa devrilsin diye ellerini ovuşturanların, linççi faşistlerin ve Kürt düşmanlarının panzehiri barış isteyenlerin birliği.