Birkaç günde onlarca insanın ölümü, çözüm sürecinin ne kadar önemli bir evrede olduğunu açığa çıkardı. Abdullah Öcalan’ın girişimleriyle başlayan ve müdahaleleriyle ilerleyen süreç, Kobanê’de insanî krizin derinleşmesiyle krize girdi. Süreci krizden çıkartan yine Abdullah Öcalan oldu.
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırganlığı sürüyor. Kobanê henüz rahat bir nefes almış değil, ama direniyor.
Hükümet yetkilileri Kobanê olaylarının tüm sorumluluğunu Kürt hareketine ve özellikle Demirtaş’a atsalar da, sorumluluktan kaçamazlar.
Hükümet, üç nedenden ötürü sorumlu: 1) Çözüm sürecini ağırdan aldığı için, 2) Son üç haftadır PKK ile IŞİD’i eşitleyen açıklamalar yaptığı için, 3) Bir şantajcı kafasıyla hareket ederek Kobanê sorununu Esad’ı devirme sorununa bağladığı için.
Kobanê olaylarında, çözüm sürecinden nefret eden bütün aktörler boy gösterdi. Denebilir ki, çözüm sürecini sonuna kadar sahiplenen bir tek DSİP ve Abdullah Öcalan kaldı. Abdullah Öcalan’ın sakinleştiren açıklamalarına kadar, “Çözüm süreci mi kaldı?” sorusunu soranlar siyasal alanda ağırlıklarını koymuşlardı.
Sırat köprüsünden geçer gibi çözüm sürecinin selameti için mücadele eden Abdullah Öcalan ise en başından beri, savaşmanın, çözüm sürecini sona erdirmenin kolay, çözüm ve barış sürecinin sürekliliğini sağlamanın zor olduğunu biliyor. Sürecin sorumluluğunu taşımayanların vurdumduymazlığıyla kıyaslandığında, sonuçta Kürt hareketi çok daha olgun bir siyasal poziyon aldı.
Gelişmeler, devlete ve herkese çözüm sürecinin çocuk oyunu olmadığını, pratik adımlar atılmasının ertelenemeyeceğini, her ertelemenin gerilimi tırmandıracağını acı bir şekilde gösterdi.
Bizlere düşen, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz bir şekilde desteklemek. Kürt halkı çözüm sürecini tercih ediyor. Kaderini bu yönde tayin etmek istiyor. Bugün Kürt halkına destek olmak, hükümeti çözüm sürecinde somut adımlar atmaya ve Kobanê’yle dayanışmanın önüne geçmemeye zorlamak anlamına geliyor.