Şenol Karakaş

Sosyalist solda AKP'ye karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda bir kafa karışıklığı var.

Bir paranoya

Solun kafa karışıklığının nedeni, 28 Şubat'ın pekiştirdiği "şeriat geliyor" paranoyasına sahip olması. Bu paranoya, iki temel siyasal hatanın üzerinden gelişiyor. Birisi, kemalist fikirlerin solda yankı bulmasına neden olan sol-milliyetçi gelenek. Bu gelenekle, kemalizmin "laik-batı uygarlığı" pusulasından sapma olarak görülen siyasal İslami yükseliş, geniş emekçi yığınların gündelik sorunlarına kimin yanıt verildiği dikkate alınmadan, aydınlanma projesinden bir sapma olarak görülüyor. Sol-milliyetçilik, kaçınılmaz bir biçimde egemen fikirlerin en köhne biçimleriyle uzlaşıyor.

"Şeriat geliyor" paranoyasına neden olan ikinci hata ise, geldiği farz edilse bile, şeriata karşı nasıl mücadele edileceği konusunda devlete güvenmenin dışında bir perspektife sahip olunmaması.

1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi'nin oy patlaması, sadece egemen sınıf, merkez partiler ve orduda şaşkınlık ve panik yaratmadı. Sol da bu şaşkınlığı ve paniği yaşadı. Oysa, siyasal İslamın yükselişinin nedeni, krizin toplumun en büyük kesimini oluşturan alt tabakalarda, yoksullar ve emekçiler arasında yarattığı tahribata sosyal demokrasinin ve solun veremediği politik ve örgütsel yanıtı İslami hareketin vermeyi başarmasıydı. Hızla yoksullaşan ve uçuruma yuvarlandığı hissine sahip olan kitleler, şeriat arzusundan değil, adil düzen istedikleri için, adil düzen talebini ev ev, mahalle mahalle, işyeri işyeri, okul okul dile getiren ve örgütleyen harekete yöneldiler. Sol seyretti. Ordu ise seyretmedi. Sol orduyu da seyretti.

Sol, siyasal İslama akışı durduracak bir odak oluşturmak ve adil düzeni ancak sermaye sistemini toptan yok etmeyi hedefleyenlerin kurabileceğini ev ev, mahalle mahalle, işyeri işyeri, okul okul anlatmak yerine, siyasal İslamı egemen burjuvazi lehine bastırmak için kemalizmi alabildiğine hortlatan ordunun müdahalesine ya sessiz kaldı ya da bu müdahaleyi destekledi.

28 Şubat ve AKP

Ordunun 28 şubat darbesi milliyetçiliği yükseltti, bu milliyetçilik ise DSP-MHP- ANAP koalisyonunu üretti. Koalisyon, işçi ve emekçilere eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik saldırı başlattı. Milliyetçi hava, idam tamtamlarıyla, F tipi katliamlarla, Mezarda Emeklilik Yasası'yla, 17 Ağustos depremiyle ve en önemlisi Şubat ekonomik kriziyle birlikte gitti.

Toplumsal huzursuzluk, her an her şeyin daha kötüye gideceği hissi ve siyasal istikrarsızlık 3 Kasım seçim ilanıyla birlikte seçim yarışına yerini bıraktı. 3 Kasım'da kitleler, milliyetçi partileri, eskiyi savunanları sandığa gömdü. Ne yazık ki toplumdaki yenilik arayışı AKP'yi en öne fırlattı.

Biraz din, biraz para, biraz demokrasi, biraz değişim, biraz…

AKP iktidarının yaptığı en önemli işlerden birisi, orta sınıflarla büyük sermaye arasında uzlaşma kayışlarını yeniden yerine oturtmasıdır. Tayyip Erdoğan hem Coca Cola'nın açılışlarına katılmakta hem de küçük esnafın temsilciliğini yapmaktadır.

Kuşkusuz AKP, siyasl İslami değerlere yaslanmakta, cemaatlerle yakın ilişkisini sürdürmektedir. Ama AKP liderliğinin 28 Şubat'tan çıkarttığı en önemli ders, büyük sermayeyle iyi geçinmek zorunluluğudur. AKP hızla merkezin partisi olma yönünde adım atmakta ve her geçen gün, TÜSİAD'ın arayıp da bulamadığı bir parti haline gelmektedir.

Bu yüzden AKP'nin şeriatçı olduğunu düşünmek tümüyle yanlıştır. AKP, halkın geniş kesimlerinden oy alan ve bu kitlesel meşruluğunu egemen sınıf lehine hırslı bir biçimde kullanan merkezci bir partidir.

Bu merkezcilik, küresel sermayenin "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi"yle de uyumlu bir politik strateji anlamına geliyor.

Bush'un sözcülüğünü yaptığı "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" iki örgütün eylemlerinde cisimleşmiş vaziyette. Birisi IMF diğeri ABD ordusu.

ABD ordusu bir yandan dünyaya gücünü gösterir ve hegemonyasını kurmaya çalışırken, diğer yandan da bu askeri gücüyle IMF programlarını harfiyen uygulayacak olan, devlet aparatının küçültüldüğü, küresel sermayenin bir dediğini iki etmeyecek olan siyasal rejimlerin kurulmasını garantiye almaya çalışmaktadır.

İşte AKP bu politik rüzgara da yaslanıyor. Türkiye'de egemen sınıf, ABD'nin "hegemonya demokrasisi"yle bütünleşmekten başka bir stratejiye sahip değil. AKP, toplumdaki değişim ve yenilik isteğini, Türkiye'de büyük sermayenin bütünleşmek için yanıp tutuştuğu ABD'nin kurmak istediği dünya düzeninin izin verdiği kadarıyla demokratikleşmenin sınırlarında eritmek istiyor.

Bu yoksulluğun demokrasisidir. Bu savaş demokrasisidir.

Bu sermaye demokrasisidir, işsizlik demokrasisidir, F Tipi demokrasidir, bombardıman demokrasisidir.

Bu küresel sermayenin işine geldiği kadar demokrasidir. IMF demokrasisidir.

Basın açıklaması özgürlüğüyle birlikte, kamu reformu adı altında her şeyi satmanın demokrasisidir.

Ekonomide büyük sermaye açısından toparlanma olurken, işsizlik oranlarının artmaya devam etmesini sağlayan demokrasidir. Kıbrıs halkının iradesini tanıyor görünürken adayı ABD'nin askeri üssüne çevirmenin demokrasisidir.

Bu, AKP'nin sınırını göstermektedir. Emekçilerin, sosyalistlerin radikal demokrasi programını savunan, IMF politikalarına karşı çıkan ve ABD'nin savaşını durdurmak için örgütlenen yaygın kitlesel kampanyalar, sokak gösterileri ve grevler ve işçi eylemleri AKP'nin gerçek yüzünü milyonlarca insana gösterecektir. Yeter ki sabırlı, milliyetçiliğe ve eski sloganlara saplanıp kalmadan mücadele etmesini bilelim.

 

Not: Sosyalist İşçi’nin 10 mart 2004’teki saysında yayınlanan bu yazı. Sosyalist İşçi AKP iktidar olduğu günden beri, AKP’yi yenmek için tabanını AKP’den kopartmak gerektiğini, AKP liderliğinin burjuva politikalarıyla tabandaki yoksullar arasındaki çelişkinin derinleşmesi için mücadele edilmesi gerektiğini anlatıyor. Ulusalcılar ise en baştan itibaren AKP’nin dine dayalı bir rejim kuracağını, bu adımı atmak için zamanını kolladığını savunarak, laiklerin ittifakını kurarak AKP’yi gerileteceğini savundu. Ulusalcı muhalefet AKP’nin şansı oldu. AKP’ye oy veren kitlelere “bidon kafalı” diyerek bu tabanı etkileme şansını kaçırdı. AKP tabanına liderliğini teşhir etmeyi amaçlayan özgürlükçü sosyalistleri düşmanlaştırmaya çalıştılar. Sosyalist İşçi gazetesinin 2002’den beri izlediği politika, patronların partisi olan AKP’nin yeni liberal politikalarının teşhir edilmesinin de tarihidir.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası